10 Kasım 2019 Pazar

Atatürk'ün Not Defterleri -I




Daha önce size Atatürk'ün Harp Akademisinde öğrenci iken tuttuğu not defterini yazmıştım. Ciltler arasında tarihi sıra ile çıkmadıkları için farklı ciltlere atlayabileceğimi söylemiştim. Atatürk'ün yazdığı bu notları da 31 Mart isyanını bastıran Harekat Ordusunun kurmay heyetinde bulunan Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal'in notları ile Harekat Ordusu Karargahı Kayıt Defteri bulunmakta.

Harekat Ordusu Erkanı ile Selanik'te III.Ordu I.Tümen Subayları 

Selanik'den İstanbul'a harekat kararı alındığında birliklerin gideceği güzergahı, erzak miktarını, konaklama yerlerinin belirlenmesinde bir çok emirler ve yapılacaklar listesi not etmiş Atatürk. Günlük yapılacak işler, sorulacak sorular ve beklenen haberlerin hepsi bulunmakta. İstanbul'a vardıklarında harekat sırasında yaralanan, şehit olan ve tedavi gören askerlerin künyeleri; nerelerde tedavi gördüklerini belirtmiş. İstanbul'da sıkı yönetim ilan edildiğinde karargahların durumu ve devriyelerin yerleri belirtilmiş. Bunların yanında yazılı ve sözlü emirleri de defterine not etmiş. İstanbul'da sıkı yönetim ilan edildiğinde 3 maddelik kural listesi oluşturmuş. İstanbul'a hitaben 8 maddelik beyanname yazmış. 

Harekat Ordusu Karargah Defteri 

Ordu sevkinde Atatürk ciddi notlar almış. Harekat sırasında, dini gereklilikler yerine getirilirken ve devriye sırasında zorluk çıkaranlar olursa silahlı müdahaleye kadar gidileceğini belirtmiş. Harekat ordusu ve Atatürk işlerini ne kadar ciddiye aldıklarını, ne kadar kararlı olduklarını bu notlardan anlaşılmakta. 

Atatürk notlarında şu yazı bulunmakta "Sarık saran gizli örgüt mensuplarının din perdesi altındaki fesat ve reklamları menfaatten başka bir şey değildir. Din, şeriat ve vatan sevgisini gerçek menfaati, Kuranıkerim'in hükümlerinin gereğinden olan Kanunuesasi'yi ( Meşrutiyet Anayasası'nı) muhafaza etmektir. İşte bizim hareketimiz gibi."  

Tarih ondan ders almayanlar için sürekli tekerrür eder. Osmanlı döneminde, Kurtuluş savaşında, Cumhuriyetin ilk yıllarında ve Cumhuriyet döneminde dini kullanarak kendi çıkarları için isyan çıkartan, devlet yönetimi içine sızıp devlet gücünü kendi menfaatleri için kullanmak isteyen bir çok dini grup ortaya çıktı. Çıkmaya devam ediyor ve şuanda bunlar halen faaliyetlerini sürdürüyor. Bunların çoğu dış güçlerin oluşturduğu, desteklediği ve yönlendirdiği gruplar. Bunlar ülkeye zarar vermek için halkın kendi öz duygularını yöneterek hareket ediyorlar. Ülkeyi tarihte olduğu gibi çeşitli çatışmalara kadar götürüp zarar veriyorlar. Bu karanlık gayri nizami örgütlerle savaşmak için ilk önce okumak, araştırmak gerekiyor. Atatürk hiç bir zaman kendisini körü körüne takip eden bir topluluk istemedi. Her zaman aklın gösterdiği yolda ilerlenmesini istedi. Bundan dolayı şuan ve gelecekte karanlık ile kuşatılmaya çalışılan ülkemizde, karanlık ile savaşmak için ilk önce okumamız gerekiyor. Okuyup bilgi sahibi olmada karanlık ile mücadele edemeyiz. Bugün bizim görevimiz Ulu Önder Atatürk'ün ölümüne üzülüp onun gelmesini beklemek değil. Atatürk'ün bize bıraktığı mirası daha ileriye götürmek, bize sunduğu idealleri gerçekleştirmek için çalışmalıyız. Şunu unutmayın Cumhuriyetin ve Atatürk'ün temellerinde büyük  bir kütüphane bulunmakta. 


1.Cilt : Hareket Ordusu Kurmay Başkanı Kurmay Yüzbaşı  Mustafa Kemal'in Not Defterleri İle Harekat Ordusu Karargahı Kayıt Defteri


3.Cilt : Mustafa Kemal'in İkinci Viyana Kuşatması Öncesi Rus Seferi, İkinci Viyana Kuşatması ve 1768-1774 Rus Seferi Hakkında Tuttuğu Notlar

4. Cilt : Mustafa Kemal'in 1897 Türk- Yunan Savaşı İle İlgili Tuttuğu Notlar

5.Cilt : Mustafa Kemal'in 1870-1871 Alman-Fransız Savaşı ile İlgili Tuttuğu Notlar ile 1905-1908 Yılları Arasında Tuttuğu Günlük Notlar

6.Cilt : Mustafa Kemal'in İstikam ve Topçuluk, Stratejik Taarruz ve Stratejik Savunma ile Subaylar için Yazılmış Olan Hizmeti Seferiye Talimnamesine Ait Tuttuğu Notlar

7.Cilt : 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal'in Not Defteri ile Mustafa Kemal'in Samsun'a Çıkışından - Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılışına Kadar Tuttuğu Günlük Notları

8.Cilt : Mustafa Kemal Atatürk'ün 1921 Yılına Ait Günlük Notları, 1922 Yılına Ait İç Olaylar İle İlgili Notları, Askeri ve Siyasi Konulardaki Notları, 1922 Yılına Ait Çeşitli Konularda Tuttuğu Notlar

9.Cilt : Mustafa Kemal'in Türk Tarihi ile İlgili Notları, Mustafa Kemal'in İstanbul Üniversitesi ile İlgili Notları, Fransızcadan Osmanlıcaya Çevirisi Yapılmış Bazı Kelimeler ve Şahsi Eşyalarının Yazılı Olduğu Not Defterleri

10.Cilt : Mustafa Kemal'in 5. Ordu Karargahında Görevli İken Tuttuğu Notlar ile Trablusgarp Cephesindeki Günlük Emir Notları

11.Cilt : Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet Halk Fırkasının İkinci Büyük Kongresinin Açış Konuşması, İkinci Kez Cumhurbaşkanlığına Seçilmesi Nedeniyle TBMM'de Yaptığı Konuşma, TBMM'nin 3. Dönem Açış Yılı Konuşması ve Afgan Kralı Amanullah Han'ı Ankara Ziyareti Onuruna Verilen Ziyafette Yaptığı Konuşmayı İçeren Not Defterleri

12.Cilt : Mustafa Kemal Atatürk'ün Hukuk Alanında Yapılması Tasarlanan İnkılaplar ve Ankara Hukuk  fakültesi Açılışı, Milli Mücadele ve Cumhuriyet Dönemlerinde Gerçekleştirilen İnkılaplara Karşı Gösterilen Tepkiler ve 1931 Yılı Ocak-Şubat-Mart Aylarında Yaptığı Yurt Gezileri ile İlgili Olarak Tuttuğu Notları İçeren Not Defterleri

29 Ekim 2019 Salı

Deniz Kavimleri





MÖ 1200'lerde Anadolu da bulunan büyük Hitit İmparatorluğu, Mısır da bulunan büyük bir imparatorluk, Ege karasında bulunan Miken imparatorluğu ve Anadoludan Mezopotamya'ya doğru yayılmış irili ufaklı devletler. Bu devletler MÖ 1200'ler de büyük bir yıkılışa doğru gitmeye başladılar. Sonunda da yıkılarak tarih sahnesinden silindirler. Bu yıkılışın nedeni batıdan başlayan Deniz Kavimleri adı verilen topluluğun doğuya doğru göçünden dolayıdır. Büyük bir yıkım getiren getiren deniz kavimleri kim oldukları kesin olarak bilinmemekte. Bu kitapta bir devri sonlandıran deniz kavimlerinin kim olduklarını araştırmakta. 

Deniz kavimleri etkisi başlamadan önce bilinen dünyada üç güçlü devlet vardı. Bunları ikisine araştırmalarımda değinmiştim; Hitiler ve Mikenler. Diğer güçlü devlet ise kendini diğer devletlerin güneyinde ve uzağında, nil nehrinin verimli topraklarında ve dönemin iyi maden yataklarına sahipti. Bu üç büyük imparatorluk dolaylı ve direk olarak çeşitli zamanlarda bir biri ile temasa geçmiş. Mikenler, Minos uygarlığının çökmesiyle onların deniz ticaretini ve kolonilerini ele geçirerek Yunan karası, Akdeniz ve Ege adaları, Kıbrıs, Batı Anadolu, Mısır ve yukarı Mezopotamya'ya kadar geniş bir ticaret ağı oluşturdular. Troya şehrine saldırarak bu geniş ticaret ağını genişletmek istediler. Burada dolaylı olarak Hitit ve Anadolu da bulunan diğer kavimlerle etkileşime girdiler. Anadolu topraklarında ticaret vasıtası ile bir çok ilişkileri olsa da ilk defa savaş nedeniyle bu topraklara geldiler. Hitit imparatorluğu o dönemde büyük güce sahipti ve topraklarını gün geçtikçe büyüterek Kadeş de Mısırlılar ile savaşmaya kadar geldi. Dönem dönem Anadolu içerisinde bölge devletleri ile sorunlar yaşasa da onları zaman içinde kontrolü altına aldı. 

Mısır imparatorluğu kendi çağdaşı diğer imparatorluklar gibi sürekli mücadele ile geçen bir hayatları yoktu. Libya tarafından gelen akınlar olsa da kendi devletlerini sürekli taciz edecek güçlü komşulara sahip değildi. Nil'in oluşturduğu verimli deltaları kullanarak, madenleri işleyerek ve ticareti geliştirerek geniş bir imparatorluk kurdular. Suriye'ye kadar genişleyerek Kadeş'te Hitiler ile savaşa kadar geldiler.

Bu üç devletin güçlerinin en doruk noktasında oldukları MÖ 1200 civarında meydana gelen çeşitli olaylar sebebiyle iki tanesi yıkıldı. Mısır ise yıkılmaktan kendini zor kurtardı. Bu tarihlerde başlayan kuraklıklar Hitit devletini yiyecek tahıl dahi bulamayacak konuma getirdi. Mısır'dan tahıl talebinde bulundular. Hitit devleti bu durumda iken üç tarafından çeşitli saldırılara karşı gelmekteydi. Mısır iklim değişikliğinin etkisini nil nehri sayesinde daha hafif atlatmıştı. Anadolu da tahıl stokları azalırken Mısır tahıl ambalarlarını doldurmaktaydı. Bunu bilen Libya kabileleri açlığın gösterdiği etki ile sürekli Mısır sınırlarına saldırmaktaydı. Aynı durum Avrupa kabileleri içinde geçerli olduğu söylenmekte. Bu sebeple Avrupa kabileleri Miken topraklarına saldırmaya başladılar.

Deniz kavimlerinin bu dönemde ortaya çıkarak öyle şiddetli bir şekilde etkisini göstermiş ki çığ gibi büyüyüp etkisini Mısır'a kadar ulaştı. Miken ticaret kolonileri Mısır, Kıbrıs, Suriye kadar etkilerini gösterdi. O dönemde bu topraklarda bulunmayan bir kremik çeşidi ile bu göç yolunu takip edilebiliyor. MÖ 1200'de batıda başlayan farklı kremik türlerinin doğuya doğru takip ederek deniz kavimlerinin göç yolu ortaya çıkıyor. Aynı göç rotasında o bölgelerde yaşayanlardan farklı bir gömme geleneğinin de çıktığı gözlemleniyor. Bu kanıtlara göç yolunda bulunan şehirlerin yakılma ve yıkılma kalıntıları da eklenince ortaya büyük bir göç dalgası çıkıyor. Deniz kavimlerinin kim olduğu konusu tartışmalı bir konu. Batı Avrupa da başlayan kavimlerin Miken impratorluğunu yıkarak Anadolu ortalarına kadar gelmeleri, Anadolu da bulunan kavimlerin Mısır'a kadar karadan zorla göç etmelerine neden olmuş. Bunun yanında bir çok yere deniz yolu ile ulaşarak bu etkinin büyümesini sağlamışlar. Bazı kavimlerin isimler yazıtlarda ve arkeolojik kaynaklarda geçte. Yazarın görüşüne  göre deniz kavimleri Anadolundan gelmekte. Fakat karma yapıda oldukları gözüküyor.  Sonunda bu göç hareketi bir dönemin kapanmasına vesile oluyor. 

Daha önce size kitaplar ile anlattığım bu imparatorlukları ve deniz kavimlerini yazar arkeolojik araştırmalar ve o dönemden kalma yazılı kaynakları ile anlatıyor. Bazı yerlerde yazar tekrara düşmekte. Konu hakkında fazla bilgi olmaması nedeniyle bu durumun meydana geldiğini düşünüyorum. Bir dönemin kapanmasına neden olan bu olayı merak edenler için bu kitabı okumalarını tavsiye ederim.

21 Temmuz 2019 Pazar

Şamanizm



Şimdiye kadar okuduğum kitaplarda gerek Türklerin Eski Dini gerekse Şamanizm hakkında ki eserlerde Türklerin şamanizm inancının nasıl olduğu ve günümüze yansımalarının ne şekilde olduğu ile ilgiliydi. Türkler tarihin bir döneminde şamanizm inancını benimsemişler, bunlarla ilgili ritler oluşturmuşlar ve mitler meydana getirmişler. Ama araştırmalarımda gördüğüm üzere hiç bir zaman tamamen bir inanç olarak benimsememişler. Hatta bir inanç olma mertebesinde ne seviyede olduğu kesin değil. Daha çok ruhlar ile insanlar arasında bulunan bir aracı olarak gözükmekte. Doğa ile bağlantı kurabilen, şifacılık yapan özellikleri de bulunmakta. 

Dünyanın çeşitli yerlerinde de şamanizm inancı görülmekte. Daha önce belirttiğim üzere Tunguzca bir isim olan Şaman kuzey Asya dan tüm Asya içlerine kadar yayıldı. Fakat ilginç olan dünyanın çeşitli yerlerine nasıl yayıldı bilinmemekte. Diğer okuduğum kitaplarda şamanizm konusunu sadece bizim kültür çerçevemizde inceleniyordu. Asya içlerinde ne şekilde yaşandığı, mitolojisi, ne tür inançları ve ritleri olduğu gibi özellikleri üzerinde durulmuştu. Şamanın giyimi, davulu ve takılarının manası üzerine de bilgiler bulunmaktaydı. Bunun yanında şamanizm inancının yada Eski Türk Dinin kalıntılarının günümüz yaşantımızın içinde ne şekilde halen yaşadığı üzerine de incelemeler bulunuyordu. Fakat bu kitapta Eliade daha geniş bir çerçeveden bakmayı tercih etmiş. Dünyada bulunan tüm şamanizm inançlarını inceleyerek bize ne şekilde teşkil ettiklerini anlatıyor yazar. 

Şamanizm diğer inançlardan farklı olarak bir şekilde çağrılma ile şaman olunabiliyor. Bir kişi genç yaşına da belli davranışlar göstermesi, özellikleri olması onun şaman olabileceğinin göstergesi olarak nitelendiriliyor. Bundan sonra da yaşlı bir şamanın yanına verilerek eğitimine başlanıyor. Kitapta hangi bölgelerde ne şekilde çağrılmalar meydana geldiğini ve sonrasında eğitimlerinin nasıl olduğu detaylı şekilde işleniyor. 

Şaman olabilmek için belirli bilgilerin ona gelmesi gerekiyor. Buda eğitimle birlikte çeşitli ritlerle beraber sırra erme denilen ritüelle öğreniliyor. Şaman adayı rüyalarında yada geçirdiği ağır hastalıklar sonucunda bu sırra erişip şaman olma yolunda adım atmış oluyor. Şamanların normal insanlardan nasıl farklı karaktere sahip olduğunu burada daha iyi analiz edebiliyorsunuz. Toplum içindeki tuhaf kişiler genellikle şaman oluyorlar. 

Artık şaman olacak kişi eğitimi ile birlikte şaman güçlerini elde etmesi gerekiyor. Kendince yaşça büyük şaman onu eğitirken, onunda kendisinin belli sırlara vakıf olması gerekiyor zaman içinde. Çeşitli ritüeller ile koruyucu ruhlara sahip oluyor. Doğayı anlayabilme, göğe çıkmayı ve yer altına inmeyi öğreniyor. Kişilerin ruhlarının yer altına gittiğinde nasıl geri getireceğini, bir kişi hastalandığında onu nasıl iyileştireceğinin eğitimini alıyor. Bunların bazıları hocası tarafından öğretilirken bazıları ise sır olarak kendisine geliyor. Bunların nasıl olduğu ise kitapta çok detaylı ve karşılaştırılmalı şekilde anlatılıyor. 

Tabi ki şamanların giyinişleri, takıları ve davulları önem arz ediyor. Çünkü Şamanlar bunları giyerken süs olarak değil hepsinin bir manası olduğu için takıyorlar. Kafalarına giydikleri börkler geyik boynuzu veyahut kurt postu olabiliyor. Omuzlarında kuş (kartal veya yırtıcı bir kuş) tüyleri bulunuyor. Giysisinin üzerinde çeşitli takılar bulunuyor. Bunların hepsi şamanı koruması, şans getirmesi, göğe yada yer altına indiğinde ona yardımcı olması için takılıyor. Davullarının üzerinde çeşitli simgeler bulunuyor. Hayat ağacından, kutup yıldızına ve bir çok mitolojik unsur işleyebiliyorlar. Daha önceki kitaplarda bunlara değinilmişti. Fakat burada daha detaylı olarak ele alınıyor. Burada ilginç bir şey dikkatimi çekti. Daha önce Osmanlılarda Padişahların içlerine giydikleri kuran ve duaların yazıldığı iç gömleklerinin Orta Asya geleneğinden geldiğini okumuştum. Şimdi şamanizm konusunu okuyunca bunun oradan geldiği benim için netleşmiş oldu.

Dünyanın çeşitli yerlerinde Şamanizm görülmekte. Asya, Sibirya, Alaska, Amerika Kıtası, Avusturalya ve Afrika gibi kıtalar da Şamanizm görülüyor. Bunlar arasında ritler ve inanışlar, giysiler ve davullar arasında benzerliklerde bulunuyor. Fakat bu şamanizm kültürünün bu kadar geniş bir alana nasıl yayıldığı ise halen gizemini koruyor. Amerika Kıtası için ilk yerleşenlerin getirdiği bir Gök Tanrı dini ve şamanik ritüeller bulunuyor.

Kitabın sonunda Şamanizm nereden geldiği üzerine durulmuş. Bazı araştırmalar göre kelime olarak Tunguzcadan değilde Hindistandan geldiği üzerine duruyor. Lamanizm ve Budizm yardımıyla çok geniş alanlara yayıldığını belirtiyor. Bazı araştırmacıların taş çağından önceye kadar bunu götürdükleri üzerine durmakta. Bazı yerlerde tunç devrine ait kalıntıların şamanik unsurlar içerdiği üzerine araştırmalar yapılıyor. Asya toplulukları içine şamanizmin bir şekilde yayıldığı kesin. Ama şamanizm gelmeden önce yazarın da belirttiği gibi bu topluluklarda bir Gök Tanrı inancı bulunduğu ve atalar kültünün var olduğunu belirtiyor. Şamanizm geldikten sonra bile Gök Tanrı'ya yapılan sunularda ve törenlerde, atalar kültü törenlerine şamanın katılmadığını söylemekte.

Bizim kültürümüzde çok etkisi olan Eski Türk Dinin ve Şamanizm geleneğinin bu araştırmasında bu kitap detaylı incelemesi ile hoşuma gitti. Yalnız araştırmada bir kez daha ortaya çıktı ki Türklerin Eski Dini Şamanizm değil Gök Tanrı, Atalar Kültü, yer-sular  olduğu. Merak edenlere bu kitabı tavsiye ederim.




21 Nisan 2019 Pazar

Tarihte ve Bugün Şamanizm





Şamanlık meselesi Türk toplumu içinde tam olarak anlaşılmamış bir konudur. Türkiye de Şamanizm dendi mi insanların aklına eskiden Türklerin inandıkları bir din olarak gelmektedir. Bu konu yeterli kaynakların bulunmaması ve aynı coğrafyanın farklı bölgelerinde bile uygulama, mitolojik olgular farklı olmasından dolayı tüm şamanizmi kapsayacak şekilde bir kurallar silsilesi ortaya çıkarmak güç olmuştur. Benim yaptığım araştırmanın çerçevesi genel olarak Türk halkı içinde bulunan Şamanizm nasıldı ve ne idi üzerine olacak. Bazı boylarda bulunan Şamanizm üzerine yapılan araştırmalar mevcut. Fakat yukarıda da bahsettiğim gibi Türk boyları arasında ki uygulamalar bile farklılaştığı için boylara ait Şamanizm kaynaklarını burada incelemeyeceğim.

Kitap şamanizm’in tarihi içersin de ki yerini anlatmakla başlıyor işe. Burada şamanizm’in ne kadar eskiye dayandığı konusu biraz karanlıkta kalmakta. Bazı araştırmalar bunun ilk Türk dini olduğunu savunurken bazıları ise sonradan Türklerin içine girmiş bir inanç olduğunu savunmakta. Zaman içinde Şamanizm içine giren tufan, öteki dünya, insanların yaratılışı ve kıyamet gibi kavramlar Hristiyanlık ve Musevilik yolu ile Şamanizm içine girmiş olduğunu yazar değinmekte.

Türk mitolojisinde anlatılan Ateş kavramı, Yer-su, Yada taşı konusu burada da geçmekte. Zaten bu üç kavram Türk toplulukları içine öyle yerleşmiştir ki şamani kavramlar her boy içinde farklılık göstermesine rağmen bu kavramlar sabit olarak her boy içinde aynı olarak kalmışlardır. Buda bana göre bu kavramların daha eski bir dönem inançlarından geldiğinin göstergesidir.

Şamanların yada Türklerde bahsedildiği adı ile kamların hayatları, yaptıkları ayinler, giyimleri, kullandıkları aletler, baktıkları fal teknikleri gibi bir çok konuda bize bilgi sunmakta kitap. Şamanların giyindikleri her şeyin bir manası bulunmaktadır. Bunların bazıları büyü gücünü artırıcı özellikte eşyalar olsa da bazıları koruyucu tılsımlardır. İptidai zamanlarda en güçlü şamanlar kadın şamanlardır. Bununla ilgili özel bir çalışma inceleyeceğim. Şamanlık kadınlarda ortaya çıkan bir kurum olarak görülmektedir. Kadın şamanların yerini yavaş yavaş erkek şamanlar almış olmasına karşın erkek şamanların giysileri kadın şamanların giysilerini devam ettirmişlerdir. Bir Şaman da davulu mutlaka olması gereken bir eşyadır. Şaman davulunu yaparken hizmetinde olduğu ruh vasıtası ile nasıl olacağını belirlenir. Bundan dolayı her şamanın davulu kendine özgüdür. Kutsal sayılır şaman öldüğünde kırılıp mezarının başına asılır. Şaman olan kişilerin nasıl oldukları tam olarak çözülmüş bir mesele değil. Bazı durumlarsa soydan da geçse bazı durumlarda kişinin kendisinde de meydana gelmektedir. Genel olarak farklı karakterde kişilerdir ve toplumdan ayrı olarak yaşarlar. Şamanlık her boyda farklı olduğu için farklı boylarda şaman olma şeklide farklılık gösterebilir.  Şamanlar Türk kültürünün içinde otacı (şifacı), falcı, ruhi rehber olarak görev yapmaktadır. Bunlarda özelleşmiş yada hepsini bir yerde toplamış da olabilir. Şamanlar kişilerin ulaşamadıkları büyük ruhlara ve tanrılara erişen aracı bir kişidir. Ayinlerde kendilerinden geçerek ruhlarının göklere yada yer altına inerek gezdiğini, oralardan haberler getirdiğini söylerler. Bu şekilde kehanetlerini dile getirirler. Şamanların her birinin bir töz’ü yani yardımcı hayvan ruhu vardır. Bu hayvan ruhuna kendi ruhunun bağlar. Kendi töz’üne bürünebildiği söylenir. Bu töz şamanın hem yardımcısı hem de koruyucusu dur.

Şamanların en büyük görevlerinden bir tanesi insanlar ile ruhlar arasında bir köprü olmasıdır. Türk inancına göre her şeyin bir ruhu (tin) bulunur. Bundan dolayı şamanlar zaman zaman bu ruhlara adak adar ve tören yaparlar. Aynı şekilde büyük ruhlar (tanrılar) içinde törenler düzenlerler. Bu törenlerde çeşitli sunular yaparlar. Bunlar kanlı olduğu gibi kansız da olabilir. Şamanların Gök Tanrıya ayin yapamaz ve sunu sunamazlar. Belki bundan dolayı kendi mitolojilerini ve tanrı sistemlerini ortaya çıkarmışlardır. Türk Mitolojisi 1-2 kitapta bu konuda geniş bilgi bulunmaktadır.

Şamanların yukarıda bahsettiğim gibi otacı ve falcılık yaptığını söylemiştim. Günlük işlerden, ruhlara seslenişe kadar bir çok konuda şaman falcılık yapmaktadır. Bunlar kitapta geniş olarak verilmekte. Burada en ilginç olanı ve insanların bu fiziksel olguyu gördüklerini, çeşitli kaynaklar ve kişilerin nakillerinden belirtmektedir. Türklerde yada (cada-sata) taşı diye yağmur, kar yağdıran bir taş vardır. Bu taşa sahip olan şaman her nerede olursa olsun istediği zaman yağmur, kar, dolu yağdırabilir. Türkler içinde büyük öneme sahip olan bu taş, ne kadar zaman geçse de kültür içinde varlığını sürdürmüş fakat işlevi gözden kaybolmuştur. Bu taşın işlevi Çinlilerden Müslümanlara kadar bir çok komşu milletin dikkatini ve ilgisini çekmiş. İslam Halifelerinin bile peşine düştüğü bir nesne olmuş. Yada taşı kültürü Türkler Müslüman olduktan sonrada devam etmiştir. Anadolu da yağmur duaları ile benzerlikleri buradan geldiğini gösterir.

Her kavim için ölü gömme geleneği o kültüre has ayırt edici bir özelliktir. Türklerde de bu özellik Çin sınırlarından Avrupa içlerine kadar her coğrafyada aynılık gösterir. Bazı uygulamalar halen günümüzde dahi devam etmektedir. Daha önce Türklerin ölü gömme gelenekleri hakkında bilgi vermiştim. İleride birkaç kitapta bunlar üzerine ayrıca durmayı düşünüyorum. Yazar bu konuda uzunca bu konu üzerine değinmiştir.

Şamanizm konusunda Türkiye de ilk araştırmalardan bir tanesi olduğundan okunması konusunda tavsiye ederim. Kitaplar hakkında yazılar uzun sürede hazırlasam da yazmaya devam edeceğim.

3 Ocak 2019 Perşembe

Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm




Bu çalışma yazar tarafından Atatürk’e zamanında hazırlanıp sunulmuş bir eser. Elde olan verileri inceleyerek, bir araya toplayarak ve öne sürülen bazı bilgileri tenkit ederek ortaya çıkmış. Biliyorsunuz Cumhuriyet kurulduğu ilk yıllarda Türk Tarihi çalışmalarına önem verilmiş. İslamdan önce ve sonraki Türklerin ananeleri ve tarihleri konusunda bir çok çalışmaya destek verildi. Eski Türk inancı da bunlardan bir tanesini oluşturmakta. Geçmişi anlamadan günümüzü anlamanın güç olduğu bilen Atatürk günümüz geleneklerinin nereden geldiğini merak edip, bu konularında araştırılmasını istedi.

Bunun sonucunda çeşitli çalışmalar yapılsa da devamlılığı gelmediği için belli bir aşamada da kaldı. Günümüzde de bu konular üzerinden fazla araştırma yapılmaması nedeniyle konu kısıtlı bir araştırma çerçevesinde kaldı. Bende bu kısıtlı alanda size şamanizm’in ne olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Her şeyin bir temeli olduğu gibi inançlarında bir temeli bulunmakta. Kitap ilk olarak bu temeli anlatmakla başlamış. Yazarın burada görüşünü de ortaya koyarak bir şeyleri anlatmak daha yararlı olacaktır kanımca. Yazar Şamanizm’in kurumsal bir din olduğu görüşünü savunmakta. Türk milletinin ilk inançlarını ne olduğunu temel Şamanizm hangi şartlarda ortaya çıktığını anlatıyor. Animizm, Totemizm, Natürizm ve en sonda Şamanizmin devirler içinde nasıl oluştuğunu açıklamaya gayret göstermiş. Şamanizm ilk gelişmesinden sonraki devirlerde ne şekilde insanlar içinde bir inanç şeklinde yayıldığına değiniyor. Diğer kitaplarda olduğu gibi benzer unsurlara da değinmekte. Ne tür törenler düzenledikleri, Gök Tanrı, Yer-su, giyimleri, davulları, ateş kültü, yada taşı, sihir yetenekleri gibi şamanlığa ve eski Türk inançlarında bulunan gelenekleri ve inançları açıklamış. Bunların çoğunu mitoloji kısmında ve Gök Tengri inancı içinde size açıklamaya çalışmış ve kaynaklar vermiştim.

Türkler var oldukları zaman içinden günümüze kadar birçok dini benimsediler. Fakat bunlardan İslam hariç diğer hiçbir din kaidesine Gök Tanrı ve Şaman gelenekleri kadar bağlı kalmadılar. Hangi din içine girseler bu inançlarını onlara uydurarak yok olmasını engelleyip yaşamasını sağladılar. Türkler Müslüman olduktan sonra da eski inançlarını korumayı ve Müslümanlık içine yerleştirip yaşamayı sürdürdü. Öyle bir hale geldi ki halk fark etmeden yaşadıkları ananelerin eski inançlardan geldiği unutup direk onun İslam içinde mevcut olduğu inanarak yıllardır korudular.  Son devirlerde bunun en büyük örneklerden biriside Alevilerin yaşattıkları geleneklerdir. Kitapta Alevilik’in nasıl eski Türk inancından ve Şamanik gelenekten gelişerek islam ile birleşip meydana geldiğini anlatmakta. Yaşanan geleneklerin hangi eski kaidelerden günümüze kadar geldiğini örneklerle göstermekte. Alevilik günümüzde de devam eden inanç sisteminden bir tanesi ve ne yazık ki hem ülkemizde yaşan bir çok insan ve bu inanca sahip kişiler bunun temellerini bilmemekte. Bu bakımdan bu eser güzel bir örnek olmakta. Alevilik eski Türk inançlarının bir devamı olduğunu belirtmeliyiz. Günümüzde de sadece Türk toplulukları içinde olduğunu da söylemek lazım. Farklı toplulukların içinden bu tür bir söylem çıktığında ise şüpheyle bakılmalıdır benim kanaatime göre.

Şamanlığın dünyada çeşitli yerlerde görülmesini, ilk doğuş yerinin Orta olması nedeniyle yayıla evresinin buradan olduğu kanaatine varmış yazar. Orta Asya da meydana gelen dinlerin köklerinde şamanik unsurlar olduğunu da savunmakta. Zerdüşlük ve Hirstiyanlık ile karışarak bu dinlerde farklı mezhepler oluşturmuş. Aynı bizde Alevilikte olduğu gibi. Müslümanlık içinde insanın gündelik hayatındaki kültür aktivitelerinin içinde günce olarak yaşayan Şamanizm kendini Müslümanlık içine adapte ederek yaşamaya devam etmiş. Bunu daha önce söylemiştim.

Eski Türk inançlarını Müslümanlık içinde yaşadığını çeşitli kitaplarda örnekler göstererek anlatmıştım. Şamanzm konusuna da yeni girerek bu kitaplarda Şamanizm Türkler tarafından ne kadar benimsendiği, tam teşekkülü bir inanç mı yoksa yardımcı bir unsur mu olduğunu araştıracağım. Bu kitapta zamanında yapılan ilk araştırmalardan biri olması sebebiyle okunmanızı öneririm. 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...