tag:blogger.com,1999:blog-12710387556999353622024-03-13T21:14:36.593+03:00Uluğ Bey Rasathanesiepichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.comBlogger128125tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-67381627058557145192021-05-02T14:50:00.001+03:002021-05-02T14:50:41.516+03:00İslamiyet Öncesi Türk Destanları<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-3YsqbzbycP4/YI6OfM3KOgI/AAAAAAAABIg/y8_cr8TT7Vov_Npyp32wcy6X7aJrrMChwCNcBGAsYHQ/s2048/%25C4%25B0slamiyet%2B%25C3%2596ncesi%2BT%25C3%25BCrk%2BDestanlar%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1224" data-original-width="2048" height="239" src="https://1.bp.blogspot.com/-3YsqbzbycP4/YI6OfM3KOgI/AAAAAAAABIg/y8_cr8TT7Vov_Npyp32wcy6X7aJrrMChwCNcBGAsYHQ/w400-h239/%25C4%25B0slamiyet%2B%25C3%2596ncesi%2BT%25C3%25BCrk%2BDestanlar%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div><br /><p></p><p><br /></p><p style="text-align: justify;">Daha önce mitoloji ve destanlar konusunda kitapları okumuş size de <span style="color: red;"><a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/p/turk-mitolojisi.html" target="_blank">burada</a></span> aktarmıştım. Bu kitabı alalı aslında uzun zaman olsa da şimdi okuma fırsatım oldu. En son yapılan kitap fuarından temin etmiştim. Normalde bir kitabı alacağım zaman araştırım o şekilde okuma listeme eklerim. Fakat birde fuar, kitapçı ve sahaflarda karşıma çıkıp da aldığım kitaplar var. Bu eserde fuardaki listede olmayıp o an karşıma çıkması ile aldığım kitaplardan birisi. Okuyacağım kitapları araştırarak almış olsam da bazen olta atmakta gerekiyor. Karşımıza güzel bir eser çıkmasına neden olabiliyor bu olta atmak. Kötü kitap çıktığında da hemen bırakıp sonrakine geçmek en iyisi. </p><p style="text-align: justify;">Bu kitabın aslında <a href="http://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2015/11/turk-destanlarna-giris.html" target="_blank">Türk Destanlarına Giriş</a> gibi destanları anlatan bir eser olarak düşünmüştüm. Fakat üniversitede öğrencilere daha kolaylık olması adına hazırlanan bir eser olduğunu öğrendim. Kitabın okumaya başlayınca ders kitabı formatında olmadığını anladım. Eser iki bölümden oluşmakta. Birinci kısım edebiyat ve tarihçilerin makalelerinden oluşmakta. Kitap bu şekilde olunca da destanların arkasında yatan olayları daha iyi anlıyorsunuz. Makaleler destanların yapısal özelliklerinden destan içindeki karakterin, olayların oluşlarına, neyin neden olduğuna kadar güzel makaleler ile anlatmakta. Bu bakımdan çok doyurucu buldum. İkinci kısım destanları anlatmakta. </p><p style="text-align: justify;">Bir milletin mitolojisi onların kainatı, doğayı, yaşamı nasıl anlamlandırdıklarını anlamak için önemli. Türk mitolojisini incelerken bu devirlerin belirli dönemlerden geçtiğini ve zamanla doğa üstü olayların daha gerçeğe yakın anlatılara dönüştüğünü aktarmıştım. Destan çağı artık kahramanların çağı denebilir. Destanlarda anlatılan motifler doğaüstünden normal hayatta karşılaşılan durumlara doğru evrilir. Artık kahramanların ve olayların anlatımı başlar. Fakat tamamı mitolojiden kopmaz. Eskiden mitolojik olarak anlatılan hikayeler artık daha gerçeğe yakındır. Türkler yüzyıllar geçse de bu destanları bulundukları coğrafyaya göre değiştirerek, yaşadıklarını üzerine ekleyerek Anadolu'ya kadar getirmişler. Mitoloji yada destan içindeki olaylar, karakterler ve yapılanlar farklı formalara girerek yaşamaya devam etmiş. Bu tür eserleri okudukça aslında gündelik hayatta yaptığınız, inandıklarınızın Orta Asya'da ki atalarınızdan geldiğini daha iyi anlıyorsunuz. </p><p style="text-align: justify;">Kitabın birinci kısmını oluşturan makaleler kısmı hoşuma gitti. Destanlar konusunda yazılmış makalelerin bir arada bulunması çok güzel. Yoksa bu makaleleri arayıp okumak normal bir okuyucu için zahmetli bir iş. Makalelerin içeriği de benim için çok doyurucu oldu. Daha önce destanları okuduğum için ikinci kısım üzerinde fazla durmadım. Destanlar konusunda bilgisini daha fazla genişletmek isteyenlere bu eseri öneririm.</p>epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-50689285351814914002021-04-12T13:17:00.001+03:002021-04-12T13:17:09.357+03:00Türk Tarih Okuması - Yol Haritası<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-fx0_2HXT98o/YG1cy45QNmI/AAAAAAAABHY/ADBHB6YSaXsoPYs8p_eEphLxMgabM5AAQCNcBGAsYHQ/s2048/Mitoloji%2BKitapl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1315" data-original-width="2048" height="256" src="https://1.bp.blogspot.com/-fx0_2HXT98o/YG1cy45QNmI/AAAAAAAABHY/ADBHB6YSaXsoPYs8p_eEphLxMgabM5AAQCNcBGAsYHQ/w400-h256/Mitoloji%2BKitapl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;">Uzun zamandır aklımda olan bir planı artık yazıya dökme vakti geldiğini düşünüyorum. Türk tarihini sistemli olarak okumaya karar verdiğimde ilk olarak Türklerin Mitolojisini okumak istedim. Bundan dolayı yayınlanmış kitapların bir çoğunu okudum. Okumadığım eserlerde mevcut, bazı eserleri ise vakit bulamadığım için okuyamadım. Bazılarını da sahaflarda bulamadım. Temel olarak aklımda Türk mitolojisi ile ilgili konuları yerleşti. Dilim döndükçe de size aktarmaya çalıştım. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-ippP3pVaS4I/YG1dBupmqDI/AAAAAAAABHc/oGlkk4tJitoOdmjCz-cufO-F0znv3wh2ACNcBGAsYHQ/s2048/T%25C3%25BCrklerin%2BEski%2BDini%2BKitapl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1359" data-original-width="2048" height="265" src="https://1.bp.blogspot.com/-ippP3pVaS4I/YG1dBupmqDI/AAAAAAAABHc/oGlkk4tJitoOdmjCz-cufO-F0znv3wh2ACNcBGAsYHQ/w400-h265/T%25C3%25BCrklerin%2BEski%2BDini%2BKitapl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div><p style="text-align: justify;">Türk mitolojisini okuduktan sonraki ikinci adım benim için Türklerin eski diniydi. Mitoloji ile karışmış bir halde olan bu konu yeterli kaynağın olmamasından dolayı da tam netliğini kazanmıyor. Bunun yanında Şamanizm konusu da bu başlık içinde incelemeye çalıştım. Genel kanı Türklerin eski dininin şamanizm olduğu yönünde olsa da bunun doğru olmadığını anladım. Eski Türk dini konusu da mitolojik ve şamanizm baskısından ötürü araştırması zor konu. Kaynaklarında yeterli olmaması bizi zora sokuyor. Bu konu hakkında da okumadığım eksik kitaplar mevcut. Zaman geçtikçe bunlarda okuyup size aktarmayı düşünüyorum. Şamanizm konusunda ise diğer yazılarımda belirttiğim gibi bölgesel inançlar ve uygulamaları farklılıklar gösterdiği için bu tür eserleri es geçtim. </p><div style="text-align: justify;">Burada birde Türk dili konusu var. Türk dilini tarihsel sürecini araştırmak istiyorum. Fakat aklında ki yapı biraz farklı. Belki yüzeysel olabilir. Çünkü harf değişimleri, geçişler benimde ilgilimi çekmiyor. Başlangıcı ve tarih içersin de aldığı yol daha ilgi çekici. Bu konu hakkında ki kitapları da ileride okumaya çalışacağım.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-F2kY-l1vMjE/YG1dOZ7n9JI/AAAAAAAABHk/j0X3s_GzkSsP0bIihzAg7Q4n6GMV5suLQCNcBGAsYHQ/s2048/Eski%2B%2B%25C3%2587a%25C4%259F%2BMedeniyetleri%2BKitapl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1384" data-original-width="2048" height="270" src="https://1.bp.blogspot.com/-F2kY-l1vMjE/YG1dOZ7n9JI/AAAAAAAABHk/j0X3s_GzkSsP0bIihzAg7Q4n6GMV5suLQCNcBGAsYHQ/w400-h270/Eski%2B%2B%25C3%2587a%25C4%259F%2BMedeniyetleri%2BKitapl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><p style="text-align: justify;">Türk tarihini okumaya başladığımda ilk olarak Sümer ve Anadolu medeniyetlerinden başlamak istedim. Atatürk'ün düşüncesinden yola çıkarak bu medeniyetleri okudum. Mezopotamya ve Tunç çağı Anadolu medeniyetleri artık bu dönemi de bu sene kapadım. Demir çağı medeniyetleri ile devam edeceğim. Bu dönem Türk Tarihi dönemleri ile kesişeceği için bu dönemleri okurken devam etme düşüncesindeyim.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-0dStcJwJX8Y/YG1dqHHCAjI/AAAAAAAABHw/-9BtnSFznA8wuzr13zr8RtovcPXM-aEwgCNcBGAsYHQ/s2048/Ezoterik%2Bd%25C3%25BC%25C5%259F%25C3%25BCnceler%2BKitapl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1337" data-original-width="2048" height="261" src="https://1.bp.blogspot.com/-0dStcJwJX8Y/YG1dqHHCAjI/AAAAAAAABHw/-9BtnSFznA8wuzr13zr8RtovcPXM-aEwgCNcBGAsYHQ/w400-h261/Ezoterik%2Bd%25C3%25BC%25C5%259F%25C3%25BCnceler%2BKitapl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div><p style="text-align: justify;">Bunlardan öncede MU Teorisi hakkında esas eserleri ve yan eserleri okudum. Bunlar tarihsel olarak aklında bir çizgi oluşmasını sağladı. Mu kıtası teorisi şuan için benimde inanmadığım bir teori. Atatürk'ün sağlık durumu iyi olsaydı eminin kendisi de daha sonra bu teoriden vazgeçerdi. Bu araştıra da mu kıtası olmada bazı olaylar gerçek ve bazılarının üzerindeki sır perdesi hala kalkmadı bence. Eski çağ medeniyetlerinden Mısır kaldı sadece değinmediğim. Aslında Türklük ile alakalı olmasa da biraz olsun Mu Kıtası Teorisinde geçiyor. Benimde merak ettiğim bazı hususlar var. Yeterli kaynak ve zaman bulursam değineceğim.</p><p style="text-align: justify;">Bu kadar uzun bir girişten sonra Türk Tarihi konularına başlayabileceğim. Tabi merakım konular içinde beni farklı yerlere sürükleyebiliyor zaman içinde. Okuma maratonlarının bu başlıklara göre düzenlemeyi düşünüyorum. Türk tarihi çok geniş bir mesele. Uzun soluklu bir okuma maratonu olacak. Türk tarihine başlamışken aklımda farklı fikirlerde mevcut. Fakat zaman sıkıntısı çektiğim için ne zaman hayata geçirebilirim bilmiyorum. Şuan için okuma maratonumun yol haritası aşağıdaki şekilde olacak.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-2sIbR1TPw3g/YGMqOQVGk4I/AAAAAAAABHA/W7LaQYYQ0_8fxaBLgYch7UTaI6hCs44sgCNcBGAsYHQ/s1091/T%25C3%25BCrk%2BTarihi%2BKronolojisi.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1091" data-original-width="788" height="640" src="https://1.bp.blogspot.com/-2sIbR1TPw3g/YGMqOQVGk4I/AAAAAAAABHA/W7LaQYYQ0_8fxaBLgYch7UTaI6hCs44sgCNcBGAsYHQ/w461-h640/T%25C3%25BCrk%2BTarihi%2BKronolojisi.jpg" width="461" /></a></div><br /><p style="text-align: justify;"><br /></p>epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-61037255592411553272021-02-28T17:06:00.000+03:002021-02-28T17:06:23.120+03:00Yıldızların Zamanı<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-5q9SXqw7mdw/YDuLDngw6YI/AAAAAAAABGI/E-frtkSKVsw6YzmI6OXSmbupzEivlE4jwCNcBGAsYHQ/s2048/Y%25C4%25B1ld%25C4%25B1zlar%25C4%25B1n%2BZaman%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-5q9SXqw7mdw/YDuLDngw6YI/AAAAAAAABGI/E-frtkSKVsw6YzmI6OXSmbupzEivlE4jwCNcBGAsYHQ/w400-h300/Y%25C4%25B1ld%25C4%25B1zlar%25C4%25B1n%2BZaman%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div><p><br /></p><p style="text-align: justify;">Uzay hakkında ki bilgilerimiz son yüzyılda giderek arttı. Sümerlilerden bu yana insanlar gökyüzünü incelemekte. Güneş, ay ve yıldızlar gözlemleyerek zaman çizelgesi oluşturmakta. Galileo'nun teleskopu bulmasıyla uzayı gözlemlemek artık farklı boyutlara geldi. Bu da bizi evreni, galaksileri, yıldızları ve gökcisimlerinin doğası hakkında bilgi sahibi yaptı. Son yüzyılda evren hakkında bildiklerimiz kat be kat arttı. Gökbilimi hakkındaki bilgilerin hızla artması ve tüm bunların son yüzyılda ortaya çıkması ilginç. Bu konuda size <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2015/12/yldzlarn-yasam-ve-kara-delikler.html" target="_blank">yıldızların zamanı ve kara delikler</a> kitabında bahsetmiştim. Yıldızların Zamanı kitabı da Tübitak'ın , Tubitak olduğu zamanlarda çıkan bir eser. </p><p style="text-align: justify;">Bu kitapta da evren hakkında gökbiliminin gelişmesi sürecinde uzaydaki cisimlerin nasıl keşfedildiğini anlatmakta. Gökbiliminin yeni başladığı zamanlar güneş ve güneş sisteminin araştırılması sürecini anlatmakla başlıyor. Bu süreçte mars, venüs ve diğer gezegenlerin nasıl incelendiğini anlatıyor. Güneş tüm çağlarda kendisine hayran duyulan, yaşam ile özdeşleştirilen bir cisim. Güneşin ne olduğu, nasıl işlediği ve yaşam döngüsü incelenerek yıldızlar hakkında bir çok bilgi edinildi. Büyük patlamadan bu yana elementlerin nasıl oluştuğu, yıldızların nasıl doğduğu ve nasıl yaşamlarının sonlandıkları, son aşamada ne tür bir dönüşüm geçirdiklerini anlatıyor. Güneş artık uzun yaşamının sonuna geldiğinde süper nova patlaması mı yapacak, kendi içine çöküp karadeliğe mi dönüşecek yada nötron yıldızımı olacak bunların nasıl işlediği konusunda bilgiler veriyor. </p><p style="text-align: justify;"> Evrenin büyüklüğü düşünüldüğünde, tespit edilmiş milyarlarca yıldız bulunmakta. Bu yıldızların çevresinde gezegenler var mı ve bu gezegenlerin yapısı nasıl olduğu araştırılmakta. Milyarlarca yıldızın toplandığı yerler olan galaksilerden ise evrende binlercesi bulunmakta. Galaksiler farklı şekillere sahiptir. Bazıları küresel, bazıları sarmal şeklinde. Sarmal şeklinde olanlar çubuklu sarmal yada sarmal olabiliyor. Galaksilerin neden farklı şekillerde olduğunu şuan için bilmiyoruz. Oluşum, gelişim ve varlıklarının sonlandığı evreleri konusunda bilgimiz az. Kara madde araştırmaları galaksilerin araştırılması ile birlikte ortaya çıkan bir kavram. Matematiksel olarak hesaplanan ama daha deneysel olarak ispat edilemeyen bu madde, hiç bir ışıma yapmadığı için bu isim verilmiş.</p><p style="text-align: justify;">Dış uzay araştırmaları hız kazandıkça uzayda çok farklı cisimlere rastlıyoruz. Evrenin bir diğer ilginç cismi de kuasarların keşfi. İlk galaksilerin bunlar tarafından oluşturulduğu düşüncesi ortaya çıkmış. Popüler bilim dünyasında da artık herkesin bildiği karadelikler ise son yüzyılda ortaya atılan bir teoriydi. Gözlem teknolojisinin gelişmesi ile artık evrende bu cisimlerin varlığını biliyoruz. Nasıl oluştukları ve doğaları hakkında teoriler üretilebiliyor. Karadelikler hem bilim dünyasında hem popüler bilimde çok bilinse de kuasarlar o kadar bilinen cisimler değil. Karadelikler kendi kütle çekim gücü sayesinde etrafındaki her şeyi (ışık dahil) çektiği için karadelik ismi ile anılmış. Fakat son yapılan çalışmalar Karadeliklerinde belli bir ışıma yaptığı oraya çıktı. <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2018/11/karadelikler-ve-bebek-evrenler.html" target="_blank">Karadelikler ve Bebek Evrenler</a> kitabında daha detaylı anlatılmakta.</p><p style="text-align: justify;">Evren insanın aklının alamayacağı büyüklükte bir şey. Uzay teleskoplarının gelişmesi ve uzayın daha derinliklerine bakmaya başlamamız ile evren hakkında bilgilerimizde tabi ki arttı. Evrenin ilk oluşumu Büyük Patlama ve sonrasında evrenin şekillenmesi, bu patlama sırasında oluşan radyasyonun takip edilmesi, evrenin genişlemesi ve evrenin sıcaklığı gibi bir çok konuda bilgi sahibi olundu. Bu kadar bilgi edinmemize rağmen uzay çok büyük. Her bir bilgide yeni bir kapı aralanıyor. Uzay konusunda ilk bilgi edineceklere bundan dolayı bu kitabı öneririm. Uzay araştırmalarının nasıl başladığını, güneş ve gezegenler, güneş sistemi, galaksiler, kozmik cisimler ve evrenimiz hakkında giriş niteliğinde bilgi edinebilirler. Kitabı zamanında sahaflardan almıştım tekrar bir basım olmamış. Kitabın baskısı olmadığı için sahaflardan temin edebilirsiniz.</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p><br /></p>epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-49927338271635382512021-01-31T13:59:00.000+03:002021-01-31T13:59:39.320+03:00Tunç Çağının Sonu<p style="text-align: justify;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-uxRjpGNBt-4/YBaLouov0hI/AAAAAAAABEg/QLO2yHVrvJI6hirVyS1NhgbcN9P2SVZcgCNcBGAsYHQ/s2048/Tun%25C3%25A7%2B%25C3%2587a%25C4%259F%25C4%25B1n%25C4%25B1n%2BSonu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-uxRjpGNBt-4/YBaLouov0hI/AAAAAAAABEg/QLO2yHVrvJI6hirVyS1NhgbcN9P2SVZcgCNcBGAsYHQ/w400-h300/Tun%25C3%25A7%2B%25C3%2587a%25C4%259F%25C4%25B1n%25C4%25B1n%2BSonu.jpg" width="400" /></a></div><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"> Tunç çağının MÖ 1200'lerde büyük bir yıkım ile son bulmasını daha önce size <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2019/10/deniz-kavimleri.html" target="_blank">Deniz Kavimleri</a> kitabı ile anlatmıştım. Genel kanı kimliği belirli olmayan, denizden gelen deniz kavimleri diye adlandırılan bir göç dalgasının, Tunç çağı devletlerini yok ettiği ve aralarında sadece Mısır imparatorluğunun ayakta kaldığıdır. Bu kitapta Robert Drews Tunç çağının sonlanması hakkında diğer tezlerin aksine bir fikir öne sürmekte. </p><p style="text-align: justify;">MÖ 1200 yılında gerçekleşen büyük yıkımdan sonra MÖ 1000'lere kadar tarih karanlık olarak geçti ve yeni toplulukların çıkması zaman aldı. Yıkımın büyüklüğü aşağıdaki haritada daha net anlaşılmakta. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-Uc-idACYnSs/YBVX_GdWVqI/AAAAAAAABEU/3suUO1m7y-IB9yTv3SFrxoA2e0_sOz9BQCNcBGAsYHQ/s2048/Tun%25C3%25A7%2B%2B%25C3%2587a%25C4%259F%25C4%25B1%2BSonu%2By%25C4%25B1k%25C4%25B1m%2Bharitas%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1777" data-original-width="2048" height="348" src="https://1.bp.blogspot.com/-Uc-idACYnSs/YBVX_GdWVqI/AAAAAAAABEU/3suUO1m7y-IB9yTv3SFrxoA2e0_sOz9BQCNcBGAsYHQ/w400-h348/Tun%25C3%25A7%2B%2B%25C3%2587a%25C4%259F%25C4%25B1%2BSonu%2By%25C4%25B1k%25C4%25B1m%2Bharitas%25C4%25B1.jpg" title="Yıkım Haritası" width="400" /></a></div><br /><p style="text-align: justify;"><br /></p><div style="text-align: justify;">Yazar başlıklar altında, deniz kavimlerinin meydana getirdiği bu yıkım konusunda daha önce ki tezleri ve kanıtları sıralayarak çürütmeye çalışmakta. Bu tezler hakkında ki düşüncelerini şu şekilde sıralamakta;</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">- Depremler (doğal afetler) Yunanistan'dan başlayıp, Anadolu, Kıbrıs, Mısır ve Orta Doğuyu etkileyen bir depremin bir anda olamayacağını, bu olaya ilişkin bir kanıtında bulunmadığını, bölgesel olarak meydana gelen doğal afetlerin olduğu ama bu kadar büyük çaplı bir felakete dair bir iz olmadığını belirtmekte.</div><br /><div style="text-align: justify;">- Yazar, göç tezine karşın o devirde bu kadar büyük çaplı bir göçün olmadığı, çeşitli araştırmacıların öne attığı Dorların göçünün ve Friglerin Anadolu'ya gelmesinin deniz kavimleri olamayacağını belirtiyor. O dönemde tek göç hareketini, Filistinlilerin Lidya'dan Mısır'a gerçekleştirdiğini, bunu da III. Ramses'in durdurduğunu belirtmekte.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">- Sistem çökmesi üzerine incelediği görüşlerde bu tezin mümkün olmadığını, bunun sebebinin ise bu kadar büyük çaplı bir çökmenin olamayacağını savunuyordu. Kuraklığın ve deniz ticaretinin sekteye uğramasının, Tunç Çağı krallıklarının kendi zayıf noktaları olsa bile sistem çökmesinin bölgesel görülebileceğini söylemekte.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">- Deniz kavimlerinin karma yağmacılardan oluştuğu tezi de, bazı parçaları uysa da genel olarak oturmadığını belirtmekte. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Tunç çağı savaş teknolojisini atlı arabalar oluşturmaktaydı. Bu teknolojinin ortaya çıkışı MÖ 3000 başlarında Mezopotamya'daydı. Fakat bu araçlar ağır ve öküzler tarafından çekiliyordu. Atların çektiği, daha hafif, ısıyla bükülmüş tekerlekli, eskisinden daha hafif arabaların ilk kullanımı MÖ 19. yüzyılın erken dönemlerinde başladı. Atların çektiği bu arabalar hızlı ulaşım, eğlence ve saltanat gösterisi için kullanılıyordu. MÖ 17. yy da savaş arabası olarak gelişerek, askeri savaş taktiklerini değiştirdi. Bu teknolojik gelişme ile büyük devletlerin orduları savaş arabalarından meydana geliyordu. Krallar o dönem savaş arabalarının çokluğundan ve iyi kullandıklarından gurur duyarlardı. Bu devletlerin kayıtlarında savaş arabaları için nelerin gerektiği ve yedeklendiği belirtilir. Savaş arabaları üç kişi yada iki kişiden oluşabiliyordu. Sürücü, okçu ve kalkan tutan veya kargı sallayan şeklinde. Yazar, okçuların hareketli araçlardan ok attıklarını düşünmekte. Bu dönemde kompozit yaylar kullanılmaktaydı. Fakat nasıl bir yay kullanıldığı belirli değildi. Genel orduyu savaş arabaları oluştursa da kral muhafızları ve piyade avcı birlikleri de bulunmaktaydı. Yazar, bu devirde süvari birliklerinin olmadığını kitap içinde belirtse de ön yazıda bu konuda hatalı olduğunu, o döneme ait yeni belgelerde süvari savaşçılarının var olduğunu öğrendiğini söylemekte. Bunlar büyük ihtimal o dönemde yaşayan İskitlerdir. Piyade birlikleri tunç çağı orduları içinde destek birliği olarak kullanılmış. Savaş arabalarının gidemediği yerlere gitmek ve savaş esnasında düşman kuvvetlerini kanatlardan sarmak için kullanılıyordu. Bu dönemde piyadeler yanaşık düzende hareket etmiyorlardı. MÖ 1200'den sonra deniz kavimlerinin oluşturduğu felaket sonrası savaş arabaları artık ortadan kalkıyor, büyük savaş arabası ordusunu besleyecek güçte krallar kalmıyor, bunun yerine piyadeler ön plana çıkıyordu.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Yazarın ana fikri o dönemde askeri taktiklerin ve savaş teknolojisinin değişmesi sonucunda bu kadar etkili yıkımların meydana geldiği yönünde. O dönemde kullanılan zırhlar, kalkanlar, oklar ve mızraklar konusunda fazla bir değişiklik olmamıştır. Değişen teçhizatlar savaş gidişatını değiştirecek nitelikte değildi. MÖ 13. ve 12 yy da 35 cm'lik kısa olan saplama silahları bıçaklar ve hançerler, 35-50 cm uzunluğunda kama, 50-70 cm uzunluğunda kısa kılıç ve 70 cm uzunluğa varan kılıçlar bulunmuştur. MÖ 1200 tarihine kadar savaş teçhizatı olarak kılıç kullanımı pek yaygın değildi. Farklı bölgelerde örnekleri bulunsa da savaşta aktif şekilde kullanılmıyordu. Bulunan bu kılıçlar tunçtan yapılmaydı. O dönem kılıç yapımının iki yöntemi bulunuyor. Bunlardan biri metali döverek işleme, bir diğeri ise dökme yöntemi ile şekillendirmedir. MÖ 1200 öncesinde Ege, İç Anadolu, Mezopotamya ve Mısırda savaş sırasında kullanılan kılıçlar mevcut değildi. Deniz Kavimlerinin akını ile kendine has yapısıyla kılıç teknolojisi Doğu Avrupa'dan Mezopotamya içlerine kadar yayıldı. Bu kılıçlar artık demirdendi. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Yazar deniz kavimlerinin bu kadar etkili olmalarının nedenini askeri savaş taktiklerinin değişmesi, kılıçların savaşlarda kullanılması ve metal işleme teknolojisinin (demir işleme) gelişmesi ile birlikte Tunç çağı imparatorluklarının bu teknoloji ve taktiksel değişimden dolayı tutunamadıklarını düşünmektedir. Tunç çağının sonlanması ve deniz kavimlerini merak edenlere bu kitabı okumalarını tavsiye ederim.</div><br /> <br /><br /><p><span style="background-color: white;"><br /></span></p>epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-1160103293001746972020-11-22T14:13:00.005+03:002020-11-22T14:14:14.692+03:00İki Kültür<blockquote><p style="text-align: justify;"> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-5qQNWPLQeNQ/X7oascJSqGI/AAAAAAAABCM/NpJSDdYLDN8Xs6dupjOtKDHzC-h-Y3x9gCNcBGAsYHQ/s2048/%25C4%25B0ki%2BK%25C3%25BClt%25C3%25BCr.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-5qQNWPLQeNQ/X7oascJSqGI/AAAAAAAABCM/NpJSDdYLDN8Xs6dupjOtKDHzC-h-Y3x9gCNcBGAsYHQ/w400-h300/%25C4%25B0ki%2BK%25C3%25BClt%25C3%25BCr.jpg" width="400" /></a></div></blockquote><p> </p><p><span style="text-align: justify;"></span></p><blockquote style="text-align: justify;">Eski düşünürler multidisipliner olarak çalışırlardı. Yunan ana karasından Asya'ya kadar gitseniz durum aynıydı. Düşünürler felsefe, tarih, astroloji, matematik, geometri ve fen bilimleri ilgi duyarlar ve bilirlerdi. 19.yy da bilim hızla gelişmeye başladı. 19.yy kadar üretilen bilgi artık günümüzde günlük olarak üretilmekte. Bu kadar fazla bilginin meydana çıkması ile insanlar bilim dallarının alt bilim dalında artık uzmanlaşmaya başladılar. Bir bilim dalın tüm bilgiye hakim olmak artık imkansız hale geldi. Zamanın da Heredot'un yazdığı Tarih kitabı o zamanın tarihini kapsıyordu. Günümüzde o zaman dilimini de yaşamış Persler, Yunanlılar, Anadolu Uygarlıkları, Orta Doğu medeniyetleri hakkında bir çok alt bölümler oluşmuş ve bilgi birikimi yüzlerce kitabı aşmıştır. İnsanlar doğal bilimleri yada sosyal bilimler konusun da uzmanlaşmaya başladığında aslında artık bilgisizlikleri de artmaya başladı.</blockquote><p></p><p></p><blockquote><p style="text-align: justify;"> Bu kitap da ki fikirler C.P.Show tarafından ilk olarak Rene konferansında sunuldu. Daha sonra kitaplaşarak batı entellektüel toplumunda okundu ve tartışıldı. C.P.Show fikirlerini ortaya koyduğunda bilim insanları tarafından çok sert tepkilerde aldı. Fikirlerini özetlemek için kısa bir soru sorar iki kesime; doğa bilimleri alanında çalışanlara hiç Shakespeare'in bir eserini okudunuz mu? Sosyal bilimlerde çalışanlara termodinamiğin ikinci yasasını biliyor musunuz? Bu fikirlerin aslında doğru olduğunu düşününler de çıktı. Bunları kendi eğitim sistemine katanlar ve bilim-sanat konusunu birleştirerek daha iyi verim sağlamayı amaçlayan topluluklar meydana geldi. Show'un demek istediği bilim insanlarının bir edebi eser okumadığı ve edebiyatçılarında doğal kanunları hakkında bir bilgileri olmadığını savunur. Show "Bu iki duyu birbirinden ayrıldığında o zaman hiçbir toplum bilgelikle düşünmeyecek" der. Üniversitelerin verdiği tek taraflı eğitim insanları farklı dallarda bilgi edinmesine engel olmakta. Bu sorun dünyanın en iyi üniversitelerinde bile geçerli olan bir sorundur. </p></blockquote><blockquote style="text-align: justify;"><span> Show'un bahsettiği bu sistem aslında Türkiye'nin ilk yıllarında denenmek istendi. Bunun içinde çalışmalarda yapıldı. Eğitim hayatı boyunca öğrenciler belli bir düzey bilimsel veriye hakim olacak, bunun yanında edebiyat, tarih, coğrafya vb sosyal bilimleri de öğrenecekti. Bunun için İş Bankası klasikleri dilimize çevirdi ve okunmasını sağladı. Daha ileri giderek Köy Enstitüleri açılarak donanımlı bireyler yetiştirme yoluna gidildi. Fakat dönemler geçtikçe eğitim sistemimiz bozuldu. Günümüzde de bilimden bir haber, algılama yetisi bozuk, kitap okumayan, çevresindeki olayları analiz edecek mantığı yürütemeyen bireyler ortaya çıktı. Bizde bu eleştirilere bakarak kendi genel ve bireysel eğitimizi şekillendirmeliyiz.</span> </blockquote><p></p><blockquote style="text-align: justify;">Kitap İngiliz kültürü ve eğitimini eleştirse de bizimde kendimize bakarak çıkarmamız gereken dersler var. Show İngiltere'yi Amerika ve Rusya ile kıyaslardan aslında onun yaptığı eleştirileri kendimiz içinde düşünmeliyiz. Kitap artık yayınlanmayan Tübitak bilim kitapları zamanında yayınlananlardan. Okumanızı tavsiye ederim. Benim yıllardır aradığım bir soruya cevap oldu. Sizin de ufkunuzu açacaktır. </blockquote><p></p><blockquote><p style="text-align: justify;"><span style="text-align: left;"> </span></p></blockquote>epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-23395576970453416282020-11-15T15:33:00.000+03:002020-11-15T15:33:33.020+03:00Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Tarihi Devamlılık<p style="text-align: justify;"><br /></p><div style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/--0lAL5JIN70/X7EfSFq8XxI/AAAAAAAABBo/1yoQ7XJNFrEsN0pFI7sf96ECM_0-BZx2gCNcBGAsYHQ/s2048/Osmanl%25C4%25B1%2527dan%2BCumhuriyet%2527e%2BTarihi%2BDevaml%25C4%25B1l%25C4%25B1k.jpg" imageanchor="1"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/--0lAL5JIN70/X7EfSFq8XxI/AAAAAAAABBo/1yoQ7XJNFrEsN0pFI7sf96ECM_0-BZx2gCNcBGAsYHQ/w400-h300/Osmanl%25C4%25B1%2527dan%2BCumhuriyet%2527e%2BTarihi%2BDevaml%25C4%25B1l%25C4%25B1k.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;">Bir önceki <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2020/11/zumrutayna.html" rel="" target="_blank">Zümrüt Ayna</a> kitabında Celal Şengör'ün Türk Modernleşmesi hakkında iki makaleyi size okumanız için tavsiye etmiştim. Bir devletin düştüğü durumu görüp, kendisini düzeltmeye çalışmasını anlatıyordu. Vahdettin Engin'in bu kitabı da bu konuyu daha da açarak bize son dönem Türk Modernleşmesi ve Türk devletinde ki devamlılığın nasıl olduğunu anlatmakta.</p><p style="text-align: justify;">Daha önce Atsız'in <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2020/05/tarih-kultur-ve-kahramanlar.html" target="_blank">Tarih, Kültür ve Kahramanlar</a> kitabındaki makaleden bahsetmiştim. Aslında Türk tarihi bir devamlılık içinde sürdüğünü ve iki devletin var olduğunu Atsız bu makalede belirtir. Bunlarda bir tanesi Batı Türk Devleti, diğeri Doğu Türk Devletidir. Vahdettin Engin'de Türk devlet tarihindeki devamlılığı bu görüş üzerine temellendirerek bize anlatmaktadır. Türk tarihine geniş bir şekilde baktığınızda da aslında sürekli bir devamlılığın olduğunu sadece hanedan değiştiğini göreceksiniz. </p><p style="text-align: justify;">Türkiye de artık kronikleşmiş bir fikir sakatlığı mevcut. Yazar kitap da buna da değinmekte. Bazı kesimler Osmanlı imparatorluğunu yere göğe sığdıramayıp, Cumhuriyet devrini yermesi. Bazı kesimlerin Cumhuriyet dönemini göğe çıkartıp, Osmanlı İmparatorluğunu yermesi. Bu iki düşünce de çarpıktır, sakattır. Siyasilerin ve siyasi düşünceler ile kirlenmiş kişilerin ortaya attığı dayanağı olmayan tarihi fikirlerin peşinden koşmamak gerekiyor. Siyasi düşünceler ile kirlenmiş zihinler kendi görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamak için sanal bir tarih yaratıp onu insanlara sunuyorlar. Gerçekten tarihi belgeler ile ve karşılaştırmalı okursanız bunların sunduğu tarihin gerçek olmadığını anlayacaksınız.</p><p style="text-align: justify;">3.Selim şehzadeliği döneminde devletin kötü durumunu fark etmiş. Çözüm yollarını düşünmeye ve aramaya başlamıştı. Tahta oturduktan sonra ve Osmanlı-Rus savaşında 120 bin Osmanlı askerine karşı 8 bin Rus askerinin Osmanlı askerlerini bozguna uğratması 3.Selim artık işlerin eski düzen gidemeyeceğini anladı. Bunu üzerine ilk olarak orduda daha sonra devlet işlerinde geliştirmeler yapmaya karar verir. Bu düzenlemeler Nizam-ı Cedid isminde askeri ve devlet işlerinin daha modernleşmesi olarak yazar aynı isimle iki farklı kola ayırıyor. Nihayetinde devletin bu modernleşme çalışması belli yol alsa da 3.Selim'in öldürülmesi ile sekteye uğradı. Şuan kullandığımız kırmızı üzerine ay yıldız bayrağın kullanılmasını sağlayan ilk devlet başkanı da Sultan 3.Selim dir. </p><p style="text-align: justify;">3.Selim'in şehit edilmesi sonucu ardından gelen 2.Mahmut'da aynı düşüncede idi. Zamanını bekleyerek bir çok alanda modernleşme hareketi yaptı. Kendisi uygun zamanı bekleyerek kesin bir şekilde yenilikleri yaptı. Bunun sonunda yaptığı yenilikler kalıcılık sağladı ve sonraki döneme geçti. Sultan Abdülmecid aynı yolu devam ettirerek tanzimat ve ıslahat fermanlarını ilan etti. Osmanlı Devletinin gelişmesi bir yola girmişti fakat halen Avrupa devletlerinin gerisinde idi. Artık bireylerinde devletin gelişmesi gerektiğini savunan gruplar ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan ilki Yeni Osmanlılar hareketi başladı. Bu hareket parlementer bir sistem ve anayasa istiyordu. I. Meşrutiyet'in ilanı ve ardından II. Meşrutiyet'in ilan edilmesi ile süreç devam etti. Bu süreçte tahta çıka Abdülhamit bir çok yenilik de yapmıştır. Abdülhamit'in açtığı okullarda yetişenler daha sonra ülkeyi kurtarmak için Milli Mücadeleyi başlatıp, Cumhuriyeti kuracaklardır. 3. Selimden itibaren başlayan devleti modernleşme hareketi uzun bir süreç alarak devlet yönetiminin cumhuriyet sistemine geçmesini sağladı. Cumhuriyet ilan edildikten sonra yapılan inkılap hareketleri ile modernleşme çalışmaları devam etti.</p><p style="text-align: justify;">Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine doğal olarak bir çok kurum devamlılığı sağladı. Kitap da bu süreci Vahdettin Engin detaylı ve sade bir dille anlatıyor. Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Tarih kulaktan dolma bilgilerle değil kitaplarla, belgelerle öğrenelim. </p><p style="text-align: justify;">İnkılaplar ile başlayan modernleşme hareketi çok partili sisteme geçtikten sonra sekteye uğradı. Benim kanımca Türkiye halen modernleşme sürecinin içinde. Tarihten ders alıp bu süreci hızlandırıp Atatürk'ün dediği gibi Muasır medeniyetlerin ötesine geçmesi gerekiyor. Yoksa Osmanlı imparatorluğunun yaşadığı sıkıntıların aynısın biz tekrar yaşarız.</p><p style="text-align: justify;"><br /></p>epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-36745970454185589102020-11-01T14:07:00.000+03:002020-11-01T14:07:11.782+03:00Zümrü Ayna<p style="text-align: justify;"> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-k7S-obv0p5o/X5V_c4g8PTI/AAAAAAAABBE/wV-HZcJegfUe88UR1CNVAQDg1mBQ_7PeACNcBGAsYHQ/s2048/Z%25C3%25BCmr%25C3%25BCt%2BAyna.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-k7S-obv0p5o/X5V_c4g8PTI/AAAAAAAABBE/wV-HZcJegfUe88UR1CNVAQDg1mBQ_7PeACNcBGAsYHQ/w400-h300/Z%25C3%25BCmr%25C3%25BCt%2BAyna.jpg" width="400" /></a></div><br /><p></p><p style="text-align: justify;">Celal Şengör'ü tv kanallarında bilim ve tarih konularını takip edenler bilir. Kendisi ülkemizin nadide bilim insanlarından bir tanesi. Bilim kariyeri olarak aslında olması gereken fakat Türkiye'de ki üniversite akademisyenlerin vasatlığı görününce kendisini ister istemez daha yükseklere çıkarıyoruz. Kendisinin bilim kariyeri olarak yine de yükseklerde bunu yanlış anlamayalım. Yaptığı çalışmalar, aldığı ödüller, çalıştığı kurumlar ve akademik yayınları ile Türk bilim insanlarını temsil etmekte. </p><p style="text-align: justify;">Artık günümüzde bilim insanları olsun, özel sektörde çalışanlar olsun bir konuda uzmanlaşmayı, sadece o konu hakkında bilgi edinmeyi tercih ediyor. Günümüzde bilgi miktarının her geçen gün artığı bir çağda bu kabul edilebilir görünüyor. Fakat insanların bir konuda uzmanlaşması bilginin ve teknolojinin artığı bu devirde diğer konularda fazlaca cahil kalmalarına neden oluyor. Kişi kendi mesleği konusunda uzman olmalı, bunun yanında bir iki konuda da bilgi edinmelidir. Tıpkı eski bilginler gibi. Size onları tanıtırken matematik, felsefe, tarih, astronomi vs konularda bilgi sahibidir derler. Celal Şengör de kendi uzmanlık alanı dışında bir çok konuda bilgi sahibi bilim insanlarından. Bunların içinden bir tanesi de tarih.</p><p style="text-align: justify;">Celal Şengör'ün bu kitabı Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisinde 1999 yılında yayınlanmış makalelerinden oluşmakta. Makalelerin konusu bilim ve düşünceler üzerine, kişiler, tarih, olayları içeren çeşitli makaleler bulunmakta. Makale şeklinde toplanmış kitaplar genelde fazla aklımda kalmaz nedense fakat burada iki makale dikkatimi çok çekti. Anlatım şeklide hoşuma gitti. Daha önce anlatılan olay örgüsünü tarihin içinde hiç bu şekilde okumamışsınızdır. </p><p style="text-align: justify;">Tarih içinde ki olayların ansızın olmadığını bazı olayların zaman içinde gelişerek sonlandığını görürsünüz. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletleri karşısında teknik olarak geriye düşmesinden sonra bazı Padişahlar çözüm yolu aramaya başladılar. Sultan 3. Mustafa'nın kurduğu imparatorluk deniz mühendislik okulu sonraki padişah 3. Selim tarafından devam ettirilip imparatorluk kara mühendislik okulu, daha sonra daha modern Nizam-ı Cedid birliğini kurdu. Fakat yeni çeriler ve yobazların isyanları sonucu padişah şehit oldu. 3. Selim'in başlattığı yoldan giden Sultan Mahmut daha kararlı ve azimli yol izleyerek amca oğlunun karşılaştığı sorunları kesti attı. 1795'de başlayan yenilenme çalışmaları başlangıcı bu kitaptaki makalede bulunuyor. </p><p style="text-align: justify;">2.Mahmut çok genç yaşta padişah oldu. Kendiside 3.Selim gibi yenilenme taraftarıydı. "Avrupa'ya benzemezsek Asya'ya çekilmeye mecbur kalırız" demişti. Fakat kendisinin tahta geçtiği zaman yenilik hareketlerini devam ettirmeye müsait değildi. 3.Selim'in başına gelenleri çok iyi biliyordu. Dönemin alimlerinin yoldan çıktığı, devlet düzeninin bozulduğu, her işte rüşvetin döndüğü, yeni çetelerin haraçgüzar olduğu, paşaların bölgesel tiranlara dönüştüğü dönemde isyanlar ile boğuşan 18 yıl sonunda yaptığı hazırlıklar bitince yeni çerileri ve onlarla birlikte çürüyen yapıyı yıktı. Top ateşiyle yeniçerilerle birlikte ocağı yok etti. Önünde engel kalmayınca yenileşme hareketlerine başladı. 1975 de başlayan yenileşme hareketini Mustafa Kemal Atatürk 1923 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisini açtıktan sonra inkılap hareketleri ile devam ettirdi. Fakat yine tarih tekerrür etti. Alimlerin dejenerasyonu, yobazların artması, devlet düzeninin bozulması, dış güçlerin devlet işlerine karışmasına izin verilmesi sonucu yenileşme hareketi sekteye uğradı. Tarihi olayların zaman içindeki olay örgüsü gelişmesi ne kadar zaman aldığını gösteriyor bu iki makale bize. Aslında 1795'de başlanan bir hareketin zaman içinde nasıl geliştiğini, ne gibi zorluklar çıktığını ve nasıl başarıldığını gösteriyor. Bu bakımdan çok önemli.</p><p style="text-align: justify;">Diğer makalelerde benim ilgimi çeken Ömer Hayyam üzerine olan. Kendisi matematik üzerine olan etkisi meşhur. Yine Osmanlı zamanında kaybolmuş bir mucit Lagari Hasan Çelebi ilk deniz altıyı yapan kişi. Ama ne yazık ki o dönemde ilgi ve devam gelmeyince tarihte kaybolmuş. Kimse de bilmiyor, aynı Takuyittinin bir zamanlar ki gözlem evi gibi.</p><p style="text-align: justify;">Son olarak akılında kalan Atatürk'ün başlattığı Türk Tarih Tezi hakkında. Bir görüşü körlemesine takip etmek demek bağnazlıktır. Günümüzde Atatürk'ün bazı çalışmalarını ve fikirlerini yeterli araştırma yapmadan körü körüne takip edenler var. Onu anlamak yerine inanmayı tercih ediyoruz. Türk Tarih Tezi güzel çalışmalara vesile olsa da ilk ortaya atıldığı zaman yeterli çalışma yapılamamış. Bu nedenle Atatürk tarafından eğitimden çekilip bilim adamlarının daha fazla üzerinde araştırma yapmasını tavsiye etmiştir. Kendisi de o zaman ki veriyi yeterli bulmamıştır. Bunda dolayı hala yayınlanan Türk Tarih Tezi kitabını doğru addetmek yanlıştır. Bu aynı Mu Kıtası olayına dönüşmüştür. Bu konuda da yeterli kanıt olmadığı için anlatılanlar kabul edilmiyor. Atatürk'ün sözlerini takip edin. " Eğer bir gün benim sözlerim bilim ile ters düşerse bilimi seçin." </p><p style="text-align: justify;">Kitaptaki makaleler kısa kısa fakat bilgi bakımından doyurucu. Her birinde farklı şeyler öğreniyorsunuz. Makale tarzı kitaplar konuların hepsi benim aklımda kalmıyor. Okuyucuya göre bu değişebilir. Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bir makalede ki konu sizi etkileyebilir, merak ettirebilir, bir kitaba yöneltirse bile bu güzeldir. </p>epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0Türkiye38.963745 35.24332214.723132334360336 0.08707199999999915 63.20435766563967 70.399572tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-2134537452375745922020-05-03T16:13:00.000+03:002020-05-03T16:13:48.513+03:00Tarih, Kültür ve Kahramanlar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-QIhxKuTBF7Y/Xq7DGRxzp3I/AAAAAAAAA9A/yMe5AHsjqOcf-TCrIMTUpe5T1Nbtq1ZGACNcBGAsYHQ/s1600/T%25C3%25BCrk%2BK%25C3%25BClt%25C3%25BCr%2Bve%2BKahramanlar%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-QIhxKuTBF7Y/Xq7DGRxzp3I/AAAAAAAAA9A/yMe5AHsjqOcf-TCrIMTUpe5T1Nbtq1ZGACNcBGAsYHQ/s400/T%25C3%25BCrk%2BK%25C3%25BClt%25C3%25BCr%2Bve%2BKahramanlar%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Nihal Atsız bir dönemin üzerinde büyük etkisi olan bir kişilik. Yazdığı romanlar bir dönem insanları etkileyip onların tarih sevmesini sağlamış. Benim ve birkaç arkadaşımın kendisini keşfetmemiz bu romanları sayesinde oldu. Romanları dışında önemli tarih eserlerinin yayınlamış ve kendi döneminde çıkardığı dergilerdeki makaleleri ile insanlara fikirleri ile yön vermiştir. İleride Türk Dünyasının önemli kişiliklerini tanıttığım kitapları gibi kendisininde tanıtan kitaplara bakabiliriz. Bu kitabı da kendisinin dergide yazdığı makalelerinin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş bir eser. Daha önce yayınlanan Makaleler I-II-III-IV eserlerinin yeniden toparlanıp, konuların bir bütün halinde sunulması ile hazırlanmış. Kitap üç ana başlıktan oluşmakta; Türk Tarihi Hakkında, Dil ve Kültür Meseleleri, Kahramanlar ve Büyük adamlar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Nihal Atsız fikir olarak Türkçü ve sert bir karaktere sahip bir insan. Türk tarihi ve kültürü konusunda çok büyük bilgiye sahip. Fuat Köprülünün asistanı iken çeşitli sebeplerden dolayı bu işten atıldı ve sonrasında bazı siyasi olaylar meydana gelerek ilmi çalışmalarından uzaklaştırıldı. Fakat kendisi bu çalışmalar uzaklaşmayıp araştırmalarına devam etti. Bu çalışmalarını kitaplarında ve çıkarmış olduğu dergilerde yayınladı. Kitap içindeki makalelerin bazılarında siyasi ve polemik tarzı yazıları bulunmakta. Bunlarda dergilerden alındığı için o günün şartlarına göre yazılmış makaleler. Siyasi fikirlerini de benimsemiyor olsanız da bu Türk Tarihi konusunda ki yazılarını görmezden gelmeyin derin.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bunlardan bir tanesi Nihal Atsız'ın ortaya attığı Türk Tarihine bakıştır. Biz her zaman 16 tane devlet kurduk. Bir çok büyüklü küçüklü teşkilatlar oluşturduk demekle yetinsek de aslında kendisi Türk Tarihi içinde sadece iki tane büyük devletin var olduğunu söylemekte. Bunlardan bir tanesi Doğu Türk devleti diğeri Batı Türk Devleti olarak ayırıyor. Bunlar arasında geçişleri yabancı devletlerde olduğu gibi hanedan geçişi olarak sayılması gerektiğini söylüyor. Bu bakımdan okunması gereken makalelerden bir tanesi. Tarih Şuurunun ne demek olduğunu ve insanlara neden verilmesi gerektiğini, tarih içindeki geçmiş olayları, Osmanlı dönemi de ki yaptığımız savaşların sonuçları gibi tarihi makaleleri bulunmakta. Diğer konu başlığında dil meseleleri üzerinde durmuş. Bunlardan bir tanesi Türk dilinde aslında bulunan ama daha sonra kalkan harfler üzerine. Altın giysili adam ve o mezardan çıkan yazı hakkında da o dönemde bulunmasından dolayı yazısı bulunmakta. Kürşad'ı bazı makalelerinde fazla yükseltmiş. Romanında bende çok sevsem de bu karakteri Türk tarihinin en üst yerine koymak zor bence. Kültür dili konusunda ki makalesi de önemli. Bugün geniş coğrafyada farklı Türk lehçeleri konuşan Türkler vardır. Bunların ortak bir dilde buluşması için hangi lehçenin uygun olduğu üzerine tartışmada bulunmuş. Kendisinin de belirttiği benimde okuduğum İsmail Gaspıralın da aynı yolu izlediğini belirtmiş. Son bölümde Ziya Gökalp, Mehmet Akif, Rıza Nur, Zeli Velidi Togan, Prof. Caderoğlu Ahmet vb kişiler hakkında makaleleri bulunmakta. Kimin kim olduğunu ve nasıl bir hizmette bulunduğunu anlamak için güzel makaleler.<br />
<br />
Türk tarihi ve kültürü üzerindeki makaleleri okumanızı tavsiye ederim. Bunun yanında Türk kültürüne hizmet etmiş insanları tanımak, katkılarını öğrenmek, kim olduklarını bilmek bizim tarih içinde bu zamana kadar ne safhalardan geçip geldiğimizi öğrenmek için elzem olduğunu düşünüyorum. </div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-19583260211737905542020-03-30T18:32:00.000+03:002020-03-30T18:32:44.271+03:00Türk Kültüründe Kadın Şaman<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-fdOLTwnep7Q/XoIOZxZ7lYI/AAAAAAAAA8I/aH8SVJsM4607qlf3nsD8FbBaoR2OWBQuACNcBGAsYHQ/s1600/T%25C3%25BCrk%2BK%25C3%25BClt%25C3%25BCr%25C3%25BCnde%2BKad%25C4%25B1n%2B%25C5%259Eaman.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-fdOLTwnep7Q/XoIOZxZ7lYI/AAAAAAAAA8I/aH8SVJsM4607qlf3nsD8FbBaoR2OWBQuACNcBGAsYHQ/s400/T%25C3%25BCrk%2BK%25C3%25BClt%25C3%25BCr%25C3%25BCnde%2BKad%25C4%25B1n%2B%25C5%259Eaman.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Türk kültüründe kadın şaman konusunda elimizde ki kaynaktan başka eser yoktur. Yapılan akademik çalışmalarda genel olarak şamanlık kültürü incelemektedir. Kitap olarak sunulmuş daha önce burada da size aktarmış olduğum eserlerde kadın şaman konusu değinilmemiştir. Yazarın şamanizm ile ilgili diğer kitaplarını da bitirdikten sonra artık son olarak bu eseri kaldı konu hakkında. Diğer kitaplarda şamanlık ve eski Türk inançlarının şuan yaşadığımız kültüre ne kadar büyük etkisi olduğunu. Bu kültürün aslında fark etmesek de yaşamaya devam ettiğini çok kez tekrar ettim. Kadın şaman konusunda aslında fark etmediğimiz kültür ögeleri günümüzde de yaşamaya devam etmekte.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Türklerde şamanlık anlayışının ilk çıktığı zamanlar daha anaerkil bir döneme denk gelmektedir. Yazılı kaynaklarda geçen tarihte genellikle erkek şamanlardan bahsedilse de bunlardan önce ilk şamanlar kadınlar olmuştur. Bunlarla ilgili mitoloji ve anlatılar bulunmaktadır. Şamanlığın kadınlarda başlaması daha sonra sosyal yapının değişmesi ile erkeklere geçmiştir. Ama şamanlık görevi cinsiyete bağlı bir işlev yürütmemiştir. Hem erkeklerin hemde kadınların şaman olabilirler. Genel olarak erkek ve kadın şamanların işlevleri aynıdır. Fakat kadın şamanların bazı özellikleri erkeklerde bulunmaz. Şamanların en güçlüsünün kadın olduğu her zaman vurgulanır. Bundan dolayı erkek şamanlar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar. Hiç bir vakit kadın şamanlar kadar güce erişemezler. Buda anaerkil bir toplumdan geçişi gösteren unsurlardan bir tanesidir. Manyak denilen elbisenin erkek şamanlar tarafından kullanılması, saçların uzatılıp örülmesi kadın şamanlardan erkek şamanlara geçen unsurlardır. Kadın şamanlar genel olarak hastaları iyileştirmek, ölen insanların ruhunu öteki dünyaya taşımak, kısırlığı tedavi etmek, fal bakmak, evi kötü ruhlardan temizlemek, kurban sunmak, mevsim ritüellerini yapmak, sığırlara ve atlara zarar veren ruhları kovmak, yağmur yağdırmak, koruyucu amuletler yapmak gibi aslında erkek şamanların yaptığı her şeyi yapmaktadırlar. Bunların yanında şaman olma ritüelleri, eğitimi, toplum içindeki konumları şamanlık konusunda ki ile aynıdır. Bunda da aslında şamanlığın bir cinsiyete bağlı kurum olmadığı anlaşılıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kadın şamanların bir çok özelliği erkek şamanlara devretmesiyle etkisi azalmış gibi gözükebilir. Daha öncede bahsettiğimiz gibi şamanlık kendini islam kültürü içinde de devam ettirdiği için. Kadın şamanlık da kendini devam ettirmiştir. Bugün etrafımıza baktığımızda aslında bunun kültür içinde yaşadığını görebilirsiniz. Kadın şamanlık konusu çok özel bir konu, en eski kültür ögelerinden gelmekte. Bu konuyu merak edenlerin okumasını tavsiye ederim.</div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-21523044951373334812020-03-08T12:08:00.000+03:002020-03-08T12:08:08.590+03:00Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-liMkk31avDY/XmS03m4zkOI/AAAAAAAAA7k/0gfgn9rclw0NF0oRfA0GLKHP6bPaSqVLwCNcBGAsYHQ/s1600/Ana%2BHatlar%25C4%25B1%2Bile%2BT%25C3%25BCrk%2B%25C5%259Eamanl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-liMkk31avDY/XmS03m4zkOI/AAAAAAAAA7k/0gfgn9rclw0NF0oRfA0GLKHP6bPaSqVLwCNcBGAsYHQ/s400/Ana%2BHatlar%25C4%25B1%2Bile%2BT%25C3%25BCrk%2B%25C5%259Eamanl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Artık şamaniz konusunun sonlarına doğru gelmekteyim. Öğrendiğim ana temel şey var ki buda halen Türklerin hangi coğrafyada olursa olsunlar, hangi inancı benimsemiş olsunlar eski kültürlerinden geleneklerini devam ettirdikleri oldu. Müslüman olan Türkler ise eski Gök Tanrı inancını ve şamanik gelenekleri islam kültürüne sokarak bunu sanki islamın bir parçası haline getirerek yaşatmaya devam ettirdiler. Bu konuyu inceledikçe şuan yaşadığımız bir çok olayın şamanik kültürün evrilmesi sonucu olduğu gördüm. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Diğer bir husus ise diğer yazılarda belirttiğim gibi Türklerin eski dinlerinin şamanizm olduğu üzerine bir yanılgının yaygın olarak devam etmesi. Bu araştırmada da bu konunun bütünüyle yanlış olduğunu gördüm.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu kitapta ise diğer kitaplarda bahsedilen şaman kavramı, şamanik yolculuk, şaman olmak ve bunun aşamaları üzerine duruyor. Eski kültürde şaman olmak iki türlü meydana geliyor. Bunlardan bir tanesi ve en güçlüsü olan soydan gelen şamanlık görevi. Diğeri ise başka güçler tarafından kişinin şaman olarak seçilmesi. Burada şaman olarak seçilen kişi artık litaratüre bile şaman hastalığı olarak geçmiş farklı bir ruh haline bürünüyor. Bu seçilmeden ruhlar şamanın ruhunu belli bir kutsal yere götürerek orada kemiklerini etinden ayırıyorlar. Kemiklerin miktarı kişinin şaman olmasından önemli bir etken olarak görülüyor. Kemikleri sayan ve sonra tekrar dizen ruhlar, daha önce yüzmüş oldukları etleri çeşitli işlemden geçirdikten sonra tekrar şamanın bedenine yerleştiriyorlar. Burada artık şaman farklı yeteneklerle bürünmüş olarak tekrar doğuyor. Artık göğün 7 katına çıkabilir, yer altına inebilir, doğa ile konuşabilir, ruhlarla bağlantıya geçebilir, kimsenin duymadığını duyar ve kimsenin görmediğini görebilir. Bundan sonra şamanın bir çok olay meydana geliyor. Hocasından yani bir başka şamandan şamanlığı öğrendiği gibi bir ruhtan gizli öğretileri de öğreniyor. Bu bir olabildiği gibi birden fazlada olabiliyor. Dişi bir albastı olduğu gibi bir hayvanda olabiliyor. Daha önceki kitap tanıtımlarında da bahsettiğim şamanın üzerindeki ve davulunda ki simgelerin hepsinin bir anlamı vardır. Bunlar kendilerini korumaya yaradığı gibi, hayvan ruhunu simgeleyen eşyalarda olabilir. Bu eşyalar kişiye, boya ve coğrafyaya göre değişmektedir. Aynı şekilde şaman davulunda da geçerlidir.<br />
<br />
Şamanlarda sık olarak gözüken aslında temelinde yatan bir hususta şamanların cinsiyet değişimi yada kadın gibi giyinmeleridir. Bu olaya araştırmacılar farklı yorumlar getirmeye çalışmışlar. Şamanlar hem gökte hemde yer altına gidebildikleri için buradaki ruhlara göre erkek yada kadın olmaları gerekmektedir. Ruhların cinsiyete göre yaklaşımlarının farklıdır. Diğer bir görüşte şamanlığın aslında anaerkil bir yapıda ortaya çıktığıdır. ilk şamanların kadın olması ve kadın şamanların aslında en güçlü şamanlar olmalarından dolayı onlara benzeme düşüncesi yatmaktadır. Şamanlık zaman içersin de avcılığın erkeklere geçmesi, demir işlemeciliğinin erkekler tarafından yapılmaya başlanması ile demirin kutsiyet kazanmış, toplum içersin de erkek egemen düşünce armış, demirci şamanlar ve ardından erkek şamanlar ortaya çıkmıştır. Şaman giysilerinde bulunan erkek ve kadın motiflerinin ilk düşünceye daha fazla ihtimal olduğunu düşündürmektedir. Bundan sonraki okuyacağım kitapta kadın şamanlar hakkında daha fazla bilgiye edineceğim. Onuda size aktaracağım.<br />
<br />
Şamanlığın sonradan Türk kültürüne girdiği belirtisi olarak eski inanıştaki ögelerin şamanizm içibde olmamasıdır. Gök Tanrı'ya adak sunmak, atalar kültü, iyeler, ikizler olgusu, şamanizm yoktur. Bunlardan dolayı şamanlık rahiplik rolü yerine zaman içinde icracı rolüne geçmiştir.<br />
<br />
Kitabın birinci kısmında şamanları açıklarken ikinci kısmında şaman'ın tarihte ki yerinin nereden geldiğini irdelemektedir. Tarihte nereden çıktığı, isminin manası, kültür içindeki yerini anlatmaktadır. Geniş manada bilgi almak isteyenlere tavsiye edeceğim bir eser. Genel olarak Şamanizm üzerine yazılanlar bölgesel araştırmalar olmakta. Şamanzim aslında bölgeler arasında değişse de genel olarak okumak daha uygun olacağını düşünmekteyim. </div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-14315318604016534162019-11-10T12:35:00.000+03:002019-11-10T12:35:58.777+03:00Atatürk'ün Not Defterleri -I<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-r6Ols81owDU/XcfXngUxVvI/AAAAAAAAA6c/hYA3m_78Ws8vA6KprlEI1qr8Nj0vX6HYwCNcBGAsYHQ/s1600/Atat%25C3%25BCrk%2527%25C3%25BCn%2BNot%2BDefteleri%2B-%2BI.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-r6Ols81owDU/XcfXngUxVvI/AAAAAAAAA6c/hYA3m_78Ws8vA6KprlEI1qr8Nj0vX6HYwCNcBGAsYHQ/s400/Atat%25C3%25BCrk%2527%25C3%25BCn%2BNot%2BDefteleri%2B-%2BI.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Daha önce size Atatürk'ün Harp Akademisinde öğrenci iken tuttuğu not defterini yazmıştım. Ciltler arasında tarihi sıra ile çıkmadıkları için farklı ciltlere atlayabileceğimi söylemiştim. Atatürk'ün yazdığı bu notları da 31 Mart isyanını bastıran Harekat Ordusunun kurmay heyetinde bulunan Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal'in notları ile Harekat Ordusu Karargahı Kayıt Defteri bulunmakta.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-KYFNjXHwVCw/XcfXw0HMkII/AAAAAAAAA6g/qbLikSMoR2QxJ6e8G95rNbPun6TqD5VagCNcBGAsYHQ/s1600/Harekat%2BOrdusu%2BKurmay%2BHeyeti%2Bve%2BKurmay%2BY%25C3%25BCzba%25C5%259F%25C4%25B1%2BMustafa%2BKemal.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="225" src="https://1.bp.blogspot.com/-KYFNjXHwVCw/XcfXw0HMkII/AAAAAAAAA6g/qbLikSMoR2QxJ6e8G95rNbPun6TqD5VagCNcBGAsYHQ/s400/Harekat%2BOrdusu%2BKurmay%2BHeyeti%2Bve%2BKurmay%2BY%25C3%25BCzba%25C5%259F%25C4%25B1%2BMustafa%2BKemal.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Harekat Ordusu Erkanı ile Selanik'te III.Ordu I.Tümen Subayları </td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Selanik'den İstanbul'a harekat kararı alındığında birliklerin gideceği güzergahı, erzak miktarını, konaklama yerlerinin belirlenmesinde bir çok emirler ve yapılacaklar listesi not etmiş Atatürk. Günlük yapılacak işler, sorulacak sorular ve beklenen haberlerin hepsi bulunmakta. İstanbul'a vardıklarında harekat sırasında yaralanan, şehit olan ve tedavi gören askerlerin künyeleri; nerelerde tedavi gördüklerini belirtmiş. İstanbul'da sıkı yönetim ilan edildiğinde karargahların durumu ve devriyelerin yerleri belirtilmiş. Bunların yanında yazılı ve sözlü emirleri de defterine not etmiş. İstanbul'da sıkı yönetim ilan edildiğinde 3 maddelik kural listesi oluşturmuş. İstanbul'a hitaben 8 maddelik beyanname yazmış. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-JCVQT0nUTlM/XcfZJF5Cl3I/AAAAAAAAA6w/0AYhE_SneBcv-pk1xPX13ptASrVq5xHlwCNcBGAsYHQ/s1600/Atat%25C3%25BCrk%2527%25C3%25BCn%2BNot%2BDefterleri%2Bharekat%2Bordusu%2Bdefteri%2Bkayd%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="400" src="https://1.bp.blogspot.com/-JCVQT0nUTlM/XcfZJF5Cl3I/AAAAAAAAA6w/0AYhE_SneBcv-pk1xPX13ptASrVq5xHlwCNcBGAsYHQ/s400/Atat%25C3%25BCrk%2527%25C3%25BCn%2BNot%2BDefterleri%2Bharekat%2Bordusu%2Bdefteri%2Bkayd%25C4%25B1.jpg" width="300" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Harekat Ordusu Karargah Defteri </td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ordu sevkinde Atatürk ciddi notlar almış. Harekat sırasında, dini gereklilikler yerine getirilirken ve devriye sırasında zorluk çıkaranlar olursa silahlı müdahaleye kadar gidileceğini belirtmiş. Harekat ordusu ve Atatürk işlerini ne kadar ciddiye aldıklarını, ne kadar kararlı olduklarını bu notlardan anlaşılmakta. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Atatürk notlarında şu yazı bulunmakta <i>"Sarık saran gizli örgüt mensuplarının din perdesi altındaki fesat ve reklamları menfaatten başka bir şey değildir. Din, şeriat ve vatan sevgisini gerçek menfaati, Kuranıkerim'in hükümlerinin gereğinden olan Kanunuesasi'yi ( Meşrutiyet Anayasası'nı) muhafaza etmektir. İşte bizim hareketimiz gibi." </i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tarih ondan ders almayanlar için sürekli tekerrür eder. Osmanlı döneminde, Kurtuluş savaşında, Cumhuriyetin ilk yıllarında ve Cumhuriyet döneminde dini kullanarak kendi çıkarları için isyan çıkartan, devlet yönetimi içine sızıp devlet gücünü kendi menfaatleri için kullanmak isteyen bir çok dini grup ortaya çıktı. Çıkmaya devam ediyor ve şuanda bunlar halen faaliyetlerini sürdürüyor. Bunların çoğu dış güçlerin oluşturduğu, desteklediği ve yönlendirdiği gruplar. Bunlar ülkeye zarar vermek için halkın kendi öz duygularını yöneterek hareket ediyorlar. Ülkeyi tarihte olduğu gibi çeşitli çatışmalara kadar götürüp zarar veriyorlar. Bu karanlık gayri nizami örgütlerle savaşmak için ilk önce okumak, araştırmak gerekiyor. Atatürk hiç bir zaman kendisini körü körüne takip eden bir topluluk istemedi. Her zaman aklın gösterdiği yolda ilerlenmesini istedi. Bundan dolayı şuan ve gelecekte karanlık ile kuşatılmaya çalışılan ülkemizde, karanlık ile savaşmak için ilk önce okumamız gerekiyor. Okuyup bilgi sahibi olmada karanlık ile mücadele edemeyiz. Bugün bizim görevimiz Ulu Önder Atatürk'ün ölümüne üzülüp onun gelmesini beklemek değil. Atatürk'ün bize bıraktığı mirası daha ileriye götürmek, bize sunduğu idealleri gerçekleştirmek için çalışmalıyız. Şunu unutmayın Cumhuriyetin ve Atatürk'ün temellerinde <u>büyük bir kütüphane</u> bulunmakta. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 14.85px; text-align: justify;">
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
1.Cilt : Hareket Ordusu Kurmay Başkanı Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal'in Not Defterleri İle Harekat Ordusu Karargahı Kayıt Defteri</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2015/10/harp-akademisi-ogrencisi-mustafa.html" target="_blank">2.Cilt : Harp Akademisi Öğrencisi Mustafa Kemal'in Not Defteri</a></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
3.Cilt : Mustafa Kemal'in İkinci Viyana Kuşatması Öncesi Rus Seferi, İkinci Viyana Kuşatması ve 1768-1774 Rus Seferi Hakkında Tuttuğu Notlar</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
4. Cilt : Mustafa Kemal'in 1897 Türk- Yunan Savaşı İle İlgili Tuttuğu Notlar</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
5.Cilt : Mustafa Kemal'in 1870-1871 Alman-Fransız Savaşı ile İlgili Tuttuğu Notlar ile 1905-1908 Yılları Arasında Tuttuğu Günlük Notlar</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
6.Cilt : Mustafa Kemal'in İstikam ve Topçuluk, Stratejik Taarruz ve Stratejik Savunma ile Subaylar için Yazılmış Olan Hizmeti Seferiye Talimnamesine Ait Tuttuğu Notlar</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
7.Cilt : 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal'in Not Defteri ile Mustafa Kemal'in Samsun'a Çıkışından - Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılışına Kadar Tuttuğu Günlük Notları</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
8.Cilt : Mustafa Kemal Atatürk'ün 1921 Yılına Ait Günlük Notları, 1922 Yılına Ait İç Olaylar İle İlgili Notları, Askeri ve Siyasi Konulardaki Notları, 1922 Yılına Ait Çeşitli Konularda Tuttuğu Notlar</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
9.Cilt : Mustafa Kemal'in Türk Tarihi ile İlgili Notları, Mustafa Kemal'in İstanbul Üniversitesi ile İlgili Notları, Fransızcadan Osmanlıcaya Çevirisi Yapılmış Bazı Kelimeler ve Şahsi Eşyalarının Yazılı Olduğu Not Defterleri</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
10.Cilt : Mustafa Kemal'in 5. Ordu Karargahında Görevli İken Tuttuğu Notlar ile Trablusgarp Cephesindeki Günlük Emir Notları</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
11.Cilt : Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet Halk Fırkasının İkinci Büyük Kongresinin Açış Konuşması, İkinci Kez Cumhurbaşkanlığına Seçilmesi Nedeniyle TBMM'de Yaptığı Konuşma, TBMM'nin 3. Dönem Açış Yılı Konuşması ve Afgan Kralı Amanullah Han'ı Ankara Ziyareti Onuruna Verilen Ziyafette Yaptığı Konuşmayı İçeren Not Defterleri</div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Times New Roman"; font-size: medium;">
12.Cilt : Mustafa Kemal Atatürk'ün Hukuk Alanında Yapılması Tasarlanan İnkılaplar ve Ankara Hukuk fakültesi Açılışı, Milli Mücadele ve Cumhuriyet Dönemlerinde Gerçekleştirilen İnkılaplara Karşı Gösterilen Tepkiler ve 1931 Yılı Ocak-Şubat-Mart Aylarında Yaptığı Yurt Gezileri ile İlgili Olarak Tuttuğu Notları İçeren Not Defterleri</div>
</div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-83132696284130443432019-10-29T17:10:00.000+03:002019-10-29T17:10:46.026+03:00Deniz Kavimleri<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-be0msPwp38Y/XbhE2TwewOI/AAAAAAAAA58/-ildaTysEs4Kb-cX-ukebp57cdKv17tbQCNcBGAsYHQ/s1600/Deniz%2BKavimleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-be0msPwp38Y/XbhE2TwewOI/AAAAAAAAA58/-ildaTysEs4Kb-cX-ukebp57cdKv17tbQCNcBGAsYHQ/s400/Deniz%2BKavimleri.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
MÖ 1200'lerde Anadolu da bulunan büyük Hitit İmparatorluğu, Mısır da bulunan büyük bir imparatorluk, Ege karasında bulunan Miken imparatorluğu ve Anadoludan Mezopotamya'ya doğru yayılmış irili ufaklı devletler. Bu devletler MÖ 1200'ler de büyük bir yıkılışa doğru gitmeye başladılar. Sonunda da yıkılarak tarih sahnesinden silindirler. Bu yıkılışın nedeni batıdan başlayan Deniz Kavimleri adı verilen topluluğun doğuya doğru göçünden dolayıdır. Büyük bir yıkım getiren getiren deniz kavimleri kim oldukları kesin olarak bilinmemekte. Bu kitapta bir devri sonlandıran deniz kavimlerinin kim olduklarını araştırmakta. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Deniz kavimleri etkisi başlamadan önce bilinen dünyada üç güçlü devlet vardı. Bunları ikisine araştırmalarımda değinmiştim; Hitiler ve Mikenler. Diğer güçlü devlet ise kendini diğer devletlerin güneyinde ve uzağında, nil nehrinin verimli topraklarında ve dönemin iyi maden yataklarına sahipti. Bu üç büyük imparatorluk dolaylı ve direk olarak çeşitli zamanlarda bir biri ile temasa geçmiş. Mikenler, Minos uygarlığının çökmesiyle onların deniz ticaretini ve kolonilerini ele geçirerek Yunan karası, Akdeniz ve Ege adaları, Kıbrıs, Batı Anadolu, Mısır ve yukarı Mezopotamya'ya kadar geniş bir ticaret ağı oluşturdular. Troya şehrine saldırarak bu geniş ticaret ağını genişletmek istediler. Burada dolaylı olarak Hitit ve Anadolu da bulunan diğer kavimlerle etkileşime girdiler. Anadolu topraklarında ticaret vasıtası ile bir çok ilişkileri olsa da ilk defa savaş nedeniyle bu topraklara geldiler. Hitit imparatorluğu o dönemde büyük güce sahipti ve topraklarını gün geçtikçe büyüterek Kadeş de Mısırlılar ile savaşmaya kadar geldi. Dönem dönem Anadolu içerisinde bölge devletleri ile sorunlar yaşasa da onları zaman içinde kontrolü altına aldı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mısır imparatorluğu kendi çağdaşı diğer imparatorluklar gibi sürekli mücadele ile geçen bir hayatları yoktu. Libya tarafından gelen akınlar olsa da kendi devletlerini sürekli taciz edecek güçlü komşulara sahip değildi. Nil'in oluşturduğu verimli deltaları kullanarak, madenleri işleyerek ve ticareti geliştirerek geniş bir imparatorluk kurdular. Suriye'ye kadar genişleyerek Kadeş'te Hitiler ile savaşa kadar geldiler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu üç devletin güçlerinin en doruk noktasında oldukları MÖ 1200 civarında meydana gelen çeşitli olaylar sebebiyle iki tanesi yıkıldı. Mısır ise yıkılmaktan kendini zor kurtardı. Bu tarihlerde başlayan kuraklıklar Hitit devletini yiyecek tahıl dahi bulamayacak konuma getirdi. Mısır'dan tahıl talebinde bulundular. Hitit devleti bu durumda iken üç tarafından çeşitli saldırılara karşı gelmekteydi. Mısır iklim değişikliğinin etkisini nil nehri sayesinde daha hafif atlatmıştı. Anadolu da tahıl stokları azalırken Mısır tahıl ambalarlarını doldurmaktaydı. Bunu bilen Libya kabileleri açlığın gösterdiği etki ile sürekli Mısır sınırlarına saldırmaktaydı. Aynı durum Avrupa kabileleri içinde geçerli olduğu söylenmekte. Bu sebeple Avrupa kabileleri Miken topraklarına saldırmaya başladılar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Deniz kavimlerinin bu dönemde ortaya çıkarak öyle şiddetli bir şekilde etkisini göstermiş ki çığ gibi büyüyüp etkisini Mısır'a kadar ulaştı. Miken ticaret kolonileri Mısır, Kıbrıs, Suriye kadar etkilerini gösterdi. O dönemde bu topraklarda bulunmayan bir kremik çeşidi ile bu göç yolunu takip edilebiliyor. MÖ 1200'de batıda başlayan farklı kremik türlerinin doğuya doğru takip ederek deniz kavimlerinin göç yolu ortaya çıkıyor. Aynı göç rotasında o bölgelerde yaşayanlardan farklı bir gömme geleneğinin de çıktığı gözlemleniyor. Bu kanıtlara göç yolunda bulunan şehirlerin yakılma ve yıkılma kalıntıları da eklenince ortaya büyük bir göç dalgası çıkıyor. Deniz kavimlerinin kim olduğu konusu tartışmalı bir konu. Batı Avrupa da başlayan kavimlerin Miken impratorluğunu yıkarak Anadolu ortalarına kadar gelmeleri, Anadolu da bulunan kavimlerin Mısır'a kadar karadan zorla göç etmelerine neden olmuş. Bunun yanında bir çok yere deniz yolu ile ulaşarak bu etkinin büyümesini sağlamışlar. Bazı kavimlerin isimler yazıtlarda ve arkeolojik kaynaklarda geçte. Yazarın görüşüne göre deniz kavimleri Anadolundan gelmekte. Fakat karma yapıda oldukları gözüküyor. Sonunda bu göç hareketi bir dönemin kapanmasına vesile oluyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Daha önce size kitaplar ile anlattığım bu imparatorlukları ve deniz kavimlerini yazar arkeolojik araştırmalar ve o dönemden kalma yazılı kaynakları ile anlatıyor. Bazı yerlerde yazar tekrara düşmekte. Konu hakkında fazla bilgi olmaması nedeniyle bu durumun meydana geldiğini düşünüyorum. Bir dönemin kapanmasına neden olan bu olayı merak edenler için bu kitabı okumalarını tavsiye ederim.</div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-65767804143741469182019-07-21T16:28:00.002+03:002019-07-21T16:28:50.263+03:00Şamanizm<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/GMWyfoONbb3qqBrf00EuqJK7bC0T2Qb4QXflJJ5O_5yur_l0ojbfTaV_gqvHVie9hQn7fMmWipg=s400" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="400" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/GMWyfoONbb3qqBrf00EuqJK7bC0T2Qb4QXflJJ5O_5yur_l0ojbfTaV_gqvHVie9hQn7fMmWipg=s400" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Şimdiye kadar okuduğum kitaplarda gerek Türklerin Eski Dini gerekse Şamanizm hakkında ki eserlerde Türklerin şamanizm inancının nasıl olduğu ve günümüze yansımalarının ne şekilde olduğu ile ilgiliydi. Türkler tarihin bir döneminde şamanizm inancını benimsemişler, bunlarla ilgili ritler oluşturmuşlar ve mitler meydana getirmişler. Ama araştırmalarımda gördüğüm üzere hiç bir zaman tamamen bir inanç olarak benimsememişler. Hatta bir inanç olma mertebesinde ne seviyede olduğu kesin değil. Daha çok ruhlar ile insanlar arasında bulunan bir aracı olarak gözükmekte. Doğa ile bağlantı kurabilen, şifacılık yapan özellikleri de bulunmakta. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dünyanın çeşitli yerlerinde de şamanizm inancı görülmekte. Daha önce belirttiğim üzere Tunguzca bir isim olan Şaman kuzey Asya dan tüm Asya içlerine kadar yayıldı. Fakat ilginç olan dünyanın çeşitli yerlerine nasıl yayıldı bilinmemekte. Diğer okuduğum kitaplarda şamanizm konusunu sadece bizim kültür çerçevemizde inceleniyordu. Asya içlerinde ne şekilde yaşandığı, mitolojisi, ne tür inançları ve ritleri olduğu gibi özellikleri üzerinde durulmuştu. Şamanın giyimi, davulu ve takılarının manası üzerine de bilgiler bulunmaktaydı. Bunun yanında şamanizm inancının yada Eski Türk Dinin kalıntılarının günümüz yaşantımızın içinde ne şekilde halen yaşadığı üzerine de incelemeler bulunuyordu. Fakat bu kitapta Eliade daha geniş bir çerçeveden bakmayı tercih etmiş. Dünyada bulunan tüm şamanizm inançlarını inceleyerek bize ne şekilde teşkil ettiklerini anlatıyor yazar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şamanizm diğer inançlardan farklı olarak bir şekilde çağrılma ile şaman olunabiliyor. Bir kişi genç yaşına da belli davranışlar göstermesi, özellikleri olması onun şaman olabileceğinin göstergesi olarak nitelendiriliyor. Bundan sonra da yaşlı bir şamanın yanına verilerek eğitimine başlanıyor. Kitapta hangi bölgelerde ne şekilde çağrılmalar meydana geldiğini ve sonrasında eğitimlerinin nasıl olduğu detaylı şekilde işleniyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şaman olabilmek için belirli bilgilerin ona gelmesi gerekiyor. Buda eğitimle birlikte çeşitli ritlerle beraber sırra erme denilen ritüelle öğreniliyor. Şaman adayı rüyalarında yada geçirdiği ağır hastalıklar sonucunda bu sırra erişip şaman olma yolunda adım atmış oluyor. Şamanların normal insanlardan nasıl farklı karaktere sahip olduğunu burada daha iyi analiz edebiliyorsunuz. Toplum içindeki tuhaf kişiler genellikle şaman oluyorlar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Artık şaman olacak kişi eğitimi ile birlikte şaman güçlerini elde etmesi gerekiyor. Kendince yaşça büyük şaman onu eğitirken, onunda kendisinin belli sırlara vakıf olması gerekiyor zaman içinde. Çeşitli ritüeller ile koruyucu ruhlara sahip oluyor. Doğayı anlayabilme, göğe çıkmayı ve yer altına inmeyi öğreniyor. Kişilerin ruhlarının yer altına gittiğinde nasıl geri getireceğini, bir kişi hastalandığında onu nasıl iyileştireceğinin eğitimini alıyor. Bunların bazıları hocası tarafından öğretilirken bazıları ise sır olarak kendisine geliyor. Bunların nasıl olduğu ise kitapta çok detaylı ve karşılaştırılmalı şekilde anlatılıyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tabi ki şamanların giyinişleri, takıları ve davulları önem arz ediyor. Çünkü Şamanlar bunları giyerken süs olarak değil hepsinin bir manası olduğu için takıyorlar. Kafalarına giydikleri börkler geyik boynuzu veyahut kurt postu olabiliyor. Omuzlarında kuş (kartal veya yırtıcı bir kuş) tüyleri bulunuyor. Giysisinin üzerinde çeşitli takılar bulunuyor. Bunların hepsi şamanı koruması, şans getirmesi, göğe yada yer altına indiğinde ona yardımcı olması için takılıyor. Davullarının üzerinde çeşitli simgeler bulunuyor. Hayat ağacından, kutup yıldızına ve bir çok mitolojik unsur işleyebiliyorlar. Daha önceki kitaplarda bunlara değinilmişti. Fakat burada daha detaylı olarak ele alınıyor. Burada ilginç bir şey dikkatimi çekti. Daha önce Osmanlılarda Padişahların içlerine giydikleri kuran ve duaların yazıldığı iç gömleklerinin Orta Asya geleneğinden geldiğini okumuştum. Şimdi şamanizm konusunu okuyunca bunun oradan geldiği benim için netleşmiş oldu.<br />
<br />
Dünyanın çeşitli yerlerinde Şamanizm görülmekte. Asya, Sibirya, Alaska, Amerika Kıtası, Avusturalya ve Afrika gibi kıtalar da Şamanizm görülüyor. Bunlar arasında ritler ve inanışlar, giysiler ve davullar arasında benzerliklerde bulunuyor. Fakat bu şamanizm kültürünün bu kadar geniş bir alana nasıl yayıldığı ise halen gizemini koruyor. Amerika Kıtası için ilk yerleşenlerin getirdiği bir Gök Tanrı dini ve şamanik ritüeller bulunuyor.<br />
<br />
Kitabın sonunda Şamanizm nereden geldiği üzerine durulmuş. Bazı araştırmalar göre kelime olarak Tunguzcadan değilde Hindistandan geldiği üzerine duruyor. Lamanizm ve Budizm yardımıyla çok geniş alanlara yayıldığını belirtiyor. Bazı araştırmacıların taş çağından önceye kadar bunu götürdükleri üzerine durmakta. Bazı yerlerde tunç devrine ait kalıntıların şamanik unsurlar içerdiği üzerine araştırmalar yapılıyor. Asya toplulukları içine şamanizmin bir şekilde yayıldığı kesin. Ama şamanizm gelmeden önce yazarın da belirttiği gibi bu topluluklarda bir Gök Tanrı inancı bulunduğu ve atalar kültünün var olduğunu belirtiyor. Şamanizm geldikten sonra bile Gök Tanrı'ya yapılan sunularda ve törenlerde, atalar kültü törenlerine şamanın katılmadığını söylemekte.<br />
<br />
Bizim kültürümüzde çok etkisi olan Eski Türk Dinin ve Şamanizm geleneğinin bu araştırmasında bu kitap detaylı incelemesi ile hoşuma gitti. Yalnız araştırmada bir kez daha ortaya çıktı ki Türklerin Eski Dini Şamanizm değil Gök Tanrı, Atalar Kültü, yer-sular olduğu. Merak edenlere bu kitabı tavsiye ederim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-68108937229733919602019-04-21T17:45:00.000+03:002019-07-21T16:27:09.133+03:00Tarihte ve Bugün Şamanizm<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/XjxNkpH3KbFeChl1x2NytzOjQaP49H1jymSZL99CJwmJtQ2e1PyimxaUXw9QVTEi8D1yhXTXD1k=s400" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="300" data-original-width="400" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/XjxNkpH3KbFeChl1x2NytzOjQaP49H1jymSZL99CJwmJtQ2e1PyimxaUXw9QVTEi8D1yhXTXD1k=s400" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Şamanlık meselesi Türk toplumu
içinde tam olarak anlaşılmamış bir konudur. Türkiye de Şamanizm dendi mi
insanların aklına eskiden Türklerin inandıkları bir din olarak gelmektedir. Bu
konu yeterli kaynakların bulunmaması ve aynı coğrafyanın farklı bölgelerinde
bile uygulama, mitolojik olgular farklı olmasından dolayı tüm şamanizmi
kapsayacak şekilde bir kurallar silsilesi ortaya çıkarmak güç olmuştur. Benim
yaptığım araştırmanın çerçevesi genel olarak Türk halkı içinde bulunan Şamanizm
nasıldı ve ne idi üzerine olacak. Bazı boylarda bulunan Şamanizm üzerine
yapılan araştırmalar mevcut. Fakat yukarıda da bahsettiğim gibi Türk boyları
arasında ki uygulamalar bile farklılaştığı için boylara ait Şamanizm
kaynaklarını burada incelemeyeceğim. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kitap şamanizm’in tarihi içersin de
ki yerini anlatmakla başlıyor işe. Burada şamanizm’in ne kadar eskiye dayandığı
konusu biraz karanlıkta kalmakta. Bazı araştırmalar bunun ilk Türk dini
olduğunu savunurken bazıları ise sonradan Türklerin içine girmiş bir inanç
olduğunu savunmakta. Zaman içinde Şamanizm içine giren tufan, öteki dünya,
insanların yaratılışı ve kıyamet gibi kavramlar Hristiyanlık ve Musevilik yolu
ile Şamanizm içine girmiş olduğunu yazar değinmekte. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Türk mitolojisinde anlatılan Ateş
kavramı, Yer-su, Yada taşı konusu burada da geçmekte. Zaten bu üç kavram Türk
toplulukları içine öyle yerleşmiştir ki şamani kavramlar her boy içinde
farklılık göstermesine rağmen bu kavramlar sabit olarak her boy içinde aynı
olarak kalmışlardır. Buda bana göre bu kavramların daha eski bir dönem
inançlarından geldiğinin göstergesidir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Şamanların yada Türklerde
bahsedildiği adı ile kamların hayatları, yaptıkları ayinler, giyimleri,
kullandıkları aletler, baktıkları fal teknikleri gibi bir çok konuda bize bilgi
sunmakta kitap. Şamanların giyindikleri her şeyin bir manası bulunmaktadır.
Bunların bazıları büyü gücünü artırıcı özellikte eşyalar olsa da bazıları
koruyucu tılsımlardır. İptidai zamanlarda en güçlü şamanlar kadın şamanlardır.
Bununla ilgili özel bir çalışma inceleyeceğim. Şamanlık kadınlarda ortaya çıkan
bir kurum olarak görülmektedir. Kadın şamanların yerini yavaş yavaş erkek
şamanlar almış olmasına karşın erkek şamanların giysileri kadın şamanların
giysilerini devam ettirmişlerdir. Bir Şaman da davulu mutlaka olması gereken
bir eşyadır. Şaman davulunu yaparken hizmetinde olduğu ruh vasıtası ile nasıl
olacağını belirlenir. Bundan dolayı her şamanın davulu kendine özgüdür. Kutsal
sayılır şaman öldüğünde kırılıp mezarının başına asılır. Şaman olan kişilerin
nasıl oldukları tam olarak çözülmüş bir mesele değil. Bazı durumlarsa soydan da
geçse bazı durumlarda kişinin kendisinde de meydana gelmektedir. Genel olarak
farklı karakterde kişilerdir ve toplumdan ayrı olarak yaşarlar. Şamanlık her
boyda farklı olduğu için farklı boylarda şaman olma şeklide farklılık
gösterebilir. Şamanlar Türk kültürünün
içinde otacı (şifacı), falcı, ruhi rehber olarak görev yapmaktadır. Bunlarda
özelleşmiş yada hepsini bir yerde toplamış da olabilir. Şamanlar kişilerin
ulaşamadıkları büyük ruhlara ve tanrılara erişen aracı bir kişidir. Ayinlerde
kendilerinden geçerek ruhlarının göklere yada yer altına inerek gezdiğini,
oralardan haberler getirdiğini söylerler. Bu şekilde kehanetlerini dile
getirirler. Şamanların her birinin bir töz’ü yani yardımcı hayvan ruhu vardır.
Bu hayvan ruhuna kendi ruhunun bağlar. Kendi töz’üne bürünebildiği söylenir. Bu
töz şamanın hem yardımcısı hem de koruyucusu dur. <o:p></o:p><br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Şamanların en büyük görevlerinden
bir tanesi insanlar ile ruhlar arasında bir köprü olmasıdır. Türk inancına göre
her şeyin bir ruhu (tin) bulunur. Bundan dolayı şamanlar zaman zaman bu ruhlara
adak adar ve tören yaparlar. Aynı şekilde büyük ruhlar (tanrılar) içinde
törenler düzenlerler. Bu törenlerde çeşitli sunular yaparlar. Bunlar kanlı
olduğu gibi kansız da olabilir. Şamanların Gök Tanrıya ayin yapamaz ve sunu
sunamazlar. Belki bundan dolayı kendi mitolojilerini ve tanrı sistemlerini
ortaya çıkarmışlardır. <a href="http://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2015/02/turk-mitolojisi-1.html" target="_blank">Türk Mitolojisi 1-2</a> kitapta bu konuda geniş bilgi
bulunmaktadır. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Şamanların yukarıda bahsettiğim
gibi otacı ve falcılık yaptığını söylemiştim. Günlük işlerden, ruhlara
seslenişe kadar bir çok konuda şaman falcılık yapmaktadır. Bunlar kitapta geniş
olarak verilmekte. Burada en ilginç olanı ve insanların bu fiziksel olguyu gördüklerini, çeşitli kaynaklar ve kişilerin nakillerinden belirtmektedir.
Türklerde yada (cada-sata) taşı diye yağmur, kar yağdıran bir taş vardır. Bu
taşa sahip olan şaman her nerede olursa olsun istediği zaman yağmur, kar, dolu
yağdırabilir. Türkler içinde büyük öneme sahip olan bu taş, ne kadar zaman
geçse de kültür içinde varlığını sürdürmüş fakat işlevi gözden kaybolmuştur. Bu
taşın işlevi Çinlilerden Müslümanlara kadar bir çok komşu milletin dikkatini ve
ilgisini çekmiş. İslam Halifelerinin bile peşine düştüğü bir nesne olmuş. Yada
taşı kültürü Türkler Müslüman olduktan sonrada devam etmiştir. Anadolu da
yağmur duaları ile benzerlikleri buradan geldiğini gösterir. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Her kavim için ölü gömme geleneği
o kültüre has ayırt edici bir özelliktir. Türklerde de bu özellik Çin
sınırlarından Avrupa içlerine kadar her coğrafyada aynılık gösterir. Bazı
uygulamalar halen günümüzde dahi devam etmektedir. Daha önce Türklerin ölü
gömme gelenekleri hakkında bilgi vermiştim. İleride birkaç kitapta bunlar
üzerine ayrıca durmayı düşünüyorum. Yazar bu konuda uzunca bu konu üzerine
değinmiştir. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<span style="font-family: "calibri" , sans-serif; line-height: 115%;">Şamanizm konusunda Türkiye de ilk araştırmalardan bir
tanesi olduğundan okunması konusunda tavsiye ederim. Kitaplar hakkında yazılar
uzun sürede hazırlasam da yazmaya devam edeceğim.</span>epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-43379875285804832272019-01-03T16:38:00.000+03:002019-01-03T16:38:51.331+03:00Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-9skw1-CI7eI/XC4N9ulXksI/AAAAAAAAA4M/rAZJ9K38l2URt1hUehgHhMXnIaLGPz-tQCLcBGAs/s1600/M%25C3%25BCsl%25C3%25BCmanl%25C4%25B1ktan%2Bevvel%2BT%25C3%25BCrk%2BDinleri%2B%25C5%259Eamanizm.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://2.bp.blogspot.com/-9skw1-CI7eI/XC4N9ulXksI/AAAAAAAAA4M/rAZJ9K38l2URt1hUehgHhMXnIaLGPz-tQCLcBGAs/s400/M%25C3%25BCsl%25C3%25BCmanl%25C4%25B1ktan%2Bevvel%2BT%25C3%25BCrk%2BDinleri%2B%25C5%259Eamanizm.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Bu çalışma yazar
tarafından Atatürk’e zamanında hazırlanıp sunulmuş bir eser. Elde olan verileri
inceleyerek, bir araya toplayarak ve öne sürülen bazı bilgileri tenkit ederek
ortaya çıkmış. Biliyorsunuz Cumhuriyet kurulduğu ilk yıllarda Türk Tarihi
çalışmalarına önem verilmiş. İslamdan önce ve sonraki Türklerin ananeleri ve
tarihleri konusunda bir çok çalışmaya destek verildi. Eski Türk inancı da
bunlardan bir tanesini oluşturmakta. Geçmişi anlamadan günümüzü anlamanın güç
olduğu bilen Atatürk günümüz geleneklerinin nereden geldiğini merak edip, bu
konularında araştırılmasını istedi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Bunun sonucunda çeşitli
çalışmalar yapılsa da devamlılığı gelmediği için belli bir aşamada da kaldı.
Günümüzde de bu konular üzerinden fazla araştırma yapılmaması nedeniyle konu
kısıtlı bir araştırma çerçevesinde kaldı. Bende bu kısıtlı alanda size
şamanizm’in ne olduğunu anlatmaya çalışacağım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Her şeyin bir temeli
olduğu gibi inançlarında bir temeli bulunmakta. Kitap ilk olarak bu temeli
anlatmakla başlamış. Yazarın burada görüşünü de ortaya koyarak bir şeyleri
anlatmak daha yararlı olacaktır kanımca. Yazar Şamanizm’in kurumsal bir din
olduğu görüşünü savunmakta. Türk milletinin ilk inançlarını ne olduğunu temel
Şamanizm hangi şartlarda ortaya çıktığını anlatıyor. Animizm, Totemizm, Natürizm
ve en sonda Şamanizmin devirler içinde nasıl oluştuğunu açıklamaya gayret
göstermiş. Şamanizm ilk gelişmesinden sonraki devirlerde ne şekilde insanlar
içinde bir inanç şeklinde yayıldığına değiniyor. Diğer kitaplarda olduğu gibi
benzer unsurlara da değinmekte. Ne tür törenler düzenledikleri, Gök Tanrı,
Yer-su, giyimleri, davulları, ateş kültü, yada taşı, sihir yetenekleri gibi
şamanlığa ve eski Türk inançlarında bulunan gelenekleri ve inançları açıklamış.
Bunların çoğunu mitoloji kısmında ve Gök Tengri inancı içinde size açıklamaya
çalışmış ve kaynaklar vermiştim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Türkler var oldukları
zaman içinden günümüze kadar birçok dini benimsediler. Fakat bunlardan İslam
hariç diğer hiçbir din kaidesine Gök Tanrı ve Şaman gelenekleri kadar bağlı
kalmadılar. Hangi din içine girseler bu inançlarını onlara uydurarak yok
olmasını engelleyip yaşamasını sağladılar. Türkler Müslüman olduktan sonra da
eski inançlarını korumayı ve Müslümanlık içine yerleştirip yaşamayı sürdürdü.
Öyle bir hale geldi ki halk fark etmeden yaşadıkları ananelerin eski
inançlardan geldiği unutup direk onun İslam içinde mevcut olduğu inanarak
yıllardır korudular.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Son devirlerde
bunun en büyük örneklerden biriside Alevilerin yaşattıkları geleneklerdir.
Kitapta Alevilik’in nasıl eski Türk inancından ve Şamanik gelenekten gelişerek
islam ile birleşip meydana geldiğini anlatmakta. Yaşanan geleneklerin hangi
eski kaidelerden günümüze kadar geldiğini örneklerle göstermekte. Alevilik
günümüzde de devam eden inanç sisteminden bir tanesi ve ne yazık ki hem
ülkemizde yaşan bir çok insan ve bu inanca sahip kişiler bunun temellerini bilmemekte.
Bu bakımdan bu eser güzel bir örnek olmakta. Alevilik eski Türk inançlarının
bir devamı olduğunu belirtmeliyiz. Günümüzde de sadece Türk toplulukları içinde
olduğunu da söylemek lazım. Farklı toplulukların içinden bu tür bir söylem
çıktığında ise şüpheyle bakılmalıdır benim kanaatime göre. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Şamanlığın dünyada
çeşitli yerlerde görülmesini, ilk doğuş yerinin Orta olması nedeniyle yayıla
evresinin buradan olduğu kanaatine varmış yazar. Orta Asya da meydana gelen
dinlerin köklerinde şamanik unsurlar olduğunu da savunmakta. Zerdüşlük ve
Hirstiyanlık ile karışarak bu dinlerde farklı mezhepler oluşturmuş. Aynı bizde
Alevilikte olduğu gibi. Müslümanlık içinde insanın gündelik hayatındaki kültür
aktivitelerinin içinde günce olarak yaşayan Şamanizm kendini Müslümanlık içine
adapte ederek yaşamaya devam etmiş. Bunu daha önce söylemiştim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Eski Türk inançlarını
Müslümanlık içinde yaşadığını çeşitli kitaplarda örnekler göstererek
anlatmıştım. Şamanzm konusuna da yeni girerek bu kitaplarda Şamanizm Türkler
tarafından ne kadar benimsendiği, tam teşekkülü bir inanç mı yoksa yardımcı bir
unsur mu olduğunu araştıracağım. Bu kitapta zamanında yapılan ilk
araştırmalardan biri olması sebebiyle okunmanızı öneririm.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></div>
<br />epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-54845248125957041352018-11-25T18:42:00.000+03:002018-11-25T18:42:25.149+03:00Karadelikler ve Bebek Evrenler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-aiLV1gqYxFc/W_qcXtg0DuI/AAAAAAAAA3w/xHoIdzphzG0ndCeuSMZrneFEG-uzHPfmQCLcBGAs/s1600/Karadelikler%2Bve%2BBebek%2BEvrenler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-aiLV1gqYxFc/W_qcXtg0DuI/AAAAAAAAA3w/xHoIdzphzG0ndCeuSMZrneFEG-uzHPfmQCLcBGAs/s400/Karadelikler%2Bve%2BBebek%2BEvrenler.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Stephen Hawking zamanımızın en tanınmış bilim insanlarından bir tanesi. Geçen sene onun <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2016/09/zamann-ksa-tarihi.html" target="_blank">Zamanın Kısa Tarihi</a> kitabını okumuştum. Bu sene yazma sırasına göre okuma listeme eklediğim bu kitabına sıra geldi. Bu sene kendisini kaybettik. Bu bende üzüntüye sebep oldu. Bir büyük beyin daha evreni anlamamız için çabalarken gitti. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitaba gelecek olursak, Hawking'in çeşitli yerlerde verdiği konuşmalarından ve farklı yerlerde yayınlanan makalelerinden oluşuyor. Her başlık farklı bilimsel konulara değiniyor. İlk makalelerinde kendi hakkında, çocukluğu, öğretim hayatı ve ALS hastalığı sürecini aktarmakta. Diğer makalelerinde bilimle ilgili. Tabi gözünüzü korkutmasın, Hawking kendisi de kitapta anlattığı üzere kitabı herkesin anlayacağı şekilde yazabilmek için editörü ile çok uğraşmış. Diğer bilim kitaplarının aksine konular ile alakalı genel bilgisi olan herkesin anlayabileceği bir eser. Evrenin doğasından, Einstein'ın rüyasına, bilim geleceğine, kara deliklere, evrendeki en büyük cisimlerden en küçük cisimlere kadar bunların fizikle anlama, bir formülde birleştirme üzerine düşüncelerini aktarıyor. Okuduğunuz da aslında evreden çok tuhaf cisimlerin var olduğunu anlıyorsunuz. Kütlesi milyarlarca ton olan kara deliklere, sonsuz evren, yeni doğan mini evrenlere, ışığın bile kaçamadığı kara deliklerden kaçan parçacıklara, beyaz deliklere, kuantuma kadar bir çok ilginç konu barındırıyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu bilimsel makalelerin dışından benim dikkatimi çeken makalelerden bir tanesi insan hayatı öngörülebilir mi üzerine yazılan oldu. Hawking evrenin büyük patlama da önce dahi fizik yasalarına tabi olduğuna inanıyor. Bundan dolayı her şeyin teorisinin bulduklarında evrende olan her şeyin anlayacağınızı düşünüyor. Tabi insan beynini oluşturan binlerce parçacığın olması Heisenberg belirsizlik ilkesi gereği bu parçacıkların konumlarının bilinmemesi, çözümlenemeyecek kadar büyük denklemlerin ortaya çıkacağını söylüyor. Tanrı insanlara irade verdi mi yoksa vermeyip her şeyi önceden bildiği sorusu üzerine çok güzel bir makale olmuş. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bilim ve kara deliklere ve evrene merakınız var ise okumanızı tavsiye ederim.</div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-1134932203903489892018-11-05T22:46:00.000+03:002018-11-05T22:46:19.686+03:00Kitabın Tarihi<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-VoVXMEEXni0/W96vhFDmWcI/AAAAAAAAA3k/ODAU0e7xM0Q4oOvyeRSo8jze2Lk6DV07ACLcBGAs/s1600/Kitab%25C4%25B1n%2BTarihi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://4.bp.blogspot.com/-VoVXMEEXni0/W96vhFDmWcI/AAAAAAAAA3k/ODAU0e7xM0Q4oOvyeRSo8jze2Lk6DV07ACLcBGAs/s400/Kitab%25C4%25B1n%2BTarihi.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Kitabın tarihi insanın iletişim olarak dili düzenli şekilde kullanması ile başlıyor. Bu kadar geriye gitse de fiziksel bir kitap ortaya daha çıkmamış. Ama onu oluşturacak dilin ortaya çıkışı yavaş olarak meydana geliyordu. M.Ö. 60.000 yıl öncesine dayanan bu dil ve onun yansıması olan yazı ilk defa kayalara çizilen resimler olduğu söylenebilir. İnsanlar doğada gördükleri olayları ilk olarak resim olarak kayalara çizmişler yada kayalara vurmuşlardır. Böylelikle ilk yazılı bilgiler ortaya çıkmış oldu. Dilin zaman içinde gelişmesi ile insanlar bunları her şeklin bir nesneyi ifade etmesi ile kullanmaya başladı. Daha sonra bunlar hecelere kadar indirgendi. Her şekil artık bir hece ifade ediyordu. Daha da ilerleyerek günümüzde kullanılan her sesin bir harf olarak ortaya çıkışı görüldü. Günümüzde halen bir şeklin bir nesneyi ifade eden yazı tipleri kullanılmakta. Çinlilerin ve Japonların kullandıkları yazı sistemleri buna örnek olarak gösterilebilir. M.Ö. üçbinler de Mezopotamya da kullandıkları dili sistemli hale getirip bir yazıya ilk döken millet tabi ki Sümerlilerdir. Yazıyı keşfetmeleri ile yazılı kültürün ilk başlangıcını da aslında atmış oldular. Daha önce bir çok kez bahsettiğim gibi sadece dini belgeleri değil, günlük hayatı, yemek tariflerini, gök yüzünün ile ilgili verileri, okul notları ve yönetici belgeleri gibi bir çok konuda arkalarında yazı bırakmışlardır. Sümerlilerde ilk olarak resim yazısı ile yazılı kültüre başlayıp daha sonra çivi yazısını keşfetmeleri ile kil tabletler üzerine yazılmaya başlandı. Kil tabletler üçgen şekilde bir aletler yazı şekillerinin üstüne bastırılması ve daha sonra fırınlarda pişirilmesi ile oluşturuluyordu. Kil tabletin yanında dünyanın çeşitli yerlerinde ağaç kabukları, kemikler, bakırdan levhalar ve deniz kabukları kullanıldı. Bunların hiç biri kil tablet kadar dayanıklı olmadı ve zaman içinde kayboldu. Mısır da ortaya çıkan papirüs ise farklı bir yöntem ile yazıyı çoğaltıp, dağıtımını yapmayı sağladı. Fakat papirüs iklimlerden etkilendiği için en fazla Roma'ya kadar uzanabildi. Roma da papirüs etkili şekilde kullanamadığı için parşömene gelişti. Hayvan dersinin çeşitli işlemlerden geçtikten sonra kullanılıyordu. Papirüse göre bir çok avantajı vardı. Ama yinede pratik üretimi yoktu. Çinlilerin kağıdı keşfetmeleri ile birlikte her şey değişti. Doğudan batıya doğru kağıdın üretim metodu yayıldıkça üreticilerde artı. Artık yazılı eserleri ortaya çıkması ile birlikte bunla alakalı meslekler de ortaya çıkmaya başladı. Kitap zaman içinde rulolardan, kodexlere ve sonunda da şimdiki kullandığımız haline gelene kadar uzun bir zaman geçti.<br />
<br />
Kitabın oluşması ile bunun yanında dağıtılması, basılması ve saklanması gibi çeşitli konularda ortaya çıkmaya başladı. Roma devrinde kopyalama ofisleri olmasına karşın bunlarında kitabın orjinalliğini koruma gibi sorunları vardı. Zamanla Çin'den, Uygurlara ve batıya kadar bir çok matba metodu gelişmeye başladı. Böylelikle orjinal kopyanın aynısı ve daha ucuz bir şekilde kitap çoğaltılması sağlandı. Bilginin dünya üzerinde dolaşmaya başlaması ile insanlığın bilinç düzeyi de gelişmeye başladı. Bilgi doğudan batıya her yeri etkiliyor, bilgi gelişerek ilerliyordu.<br />
<br />
Yazılı kaynakların saklanması ve insanlara sunulması da yazılı kaynakların oluşması ile birlikte ortaya çıktı Asurbanipal'in kitap tabletlerden oluşan kütüphanesinden iskendiriyede bulunan kütüphaneye, roma mahalle kütüphanelerinden büyük şehir kütüphanelerine kitapların okuyucu ile buluşması ve bilginin saklanması için yerler ortaya çıkmaya başladı. Böylelikle bir meta olarak ortaya çıkan kitap insan bilinci üzerinde büyük bir etki oluşturdu.<br />
<br />
Kitap okuma konusunda çok akıcı. Kitap ve onun etrafında gelişen tarihsel olayları tadında anlatıyor. Gelişim aşamasını hristiyan dünyası çerçevesinde anlatsa da müslüman dünyası hakkında da bilgiler içermekte. Kitabın oluşumu ile ortaya çıkan meslekler, gelişen olaylar hakkında güzel bilgiler bulunmakta. Her kitap okuyucusuna tavsiye edebileceğim güzel bir eser.<br />
<br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-77726294385602159832018-09-30T14:21:00.000+03:002018-09-30T14:21:24.094+03:00Türk Kültüründe Kurt İzleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-HjM7AeTasig/W7CwGEr0IWI/AAAAAAAAA3Y/nN3rOpiT0vY9WCXidfoeaAM3Ze1zQaE5gCLcBGAs/s1600/T%25C3%25BCrk%2BK%25C3%25BClt%25C3%25BCr%25C3%25BCnde%2BKurt%2B%25C4%25B0zleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://4.bp.blogspot.com/-HjM7AeTasig/W7CwGEr0IWI/AAAAAAAAA3Y/nN3rOpiT0vY9WCXidfoeaAM3Ze1zQaE5gCLcBGAs/s400/T%25C3%25BCrk%2BK%25C3%25BClt%25C3%25BCr%25C3%25BCnde%2BKurt%2B%25C4%25B0zleri.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Türk
kültüründe kurt daha öncede bahsettiğim gibi önemli bir yere sahiptir. Bir çok
destanda görülmektedir. Daha önceki <a href="http://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/p/turk-mitolojisi.html" target="_blank">Türk Mitolojisi</a> kitaplarında buna değinmiş
hatta bir yazıda bazı mitolojik unsurlar üzerine tek tek araştırma yapılması
gerektirdiği üzerine durmuştum. Bununla ilgilide Yaşar Kalafat'ın <a href="http://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2015/09/turk-halk-tefekkurunde-kurt.html" target="_blank">Türk Halk Tefekküründe Kurt</a> kitaplarını size tanıtmıştım. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif";"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Bu
kitapta da Mitoloji, Destan, hikaye ve halk kültüründe Kurt motifinin nasıl
bulunduğu ve ortaya çıktığını anlatmakta. Kitap yazarın gazete makalelerinin
bir araya getirilmesi ile ortaya çıkmış bir eser. Makalelerden bir araya
geldiği akademik bir yayın beklenmemeli. Benimde okuduğum ve burada
bahsettiğim temel kitapların bazılarını incelemiş yazar. Kurt motifinin Türk kültüründe nasıl devam ettiği, Orta Asya'dan Anadolu'ya nasıl geldiği, diğer milletlerin mitolojilerini nasıl etkilediği üzerin durulmuş. Dünya edebiyatında Kurt Adam'ın nasıl ortaya çıktığına da değiniyor. Anadolu pirlerinin şiirlerinde ve masallarında ki kurt motifini, hikayelere nasıl yerleştiğini anlatıyor. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif";"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif";">Kitaba bir bilimsel kitap olarak bakmak yanlış olur. Kurt motifinin eski dönemden bu güne nasıl geldiğini, halen nasıl devam ettiğini anlatan bir kitap. Merak edenler fikir sahibi olmak isteyenlerin bakabileceği bir eser. Fakat bilimsel bir çalışma arayanları pek tatmin etmeyecek bir çalışma. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif";"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-18798340838680211262018-09-23T16:24:00.000+03:002018-09-23T16:24:26.555+03:00Homeros'un Dünyası<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-nVci4LT3gLI/W6eTDMR-ccI/AAAAAAAAA3M/rKgNgbx57Iog1yHF7UdXLfD7cfqqSisZwCLcBGAs/s1600/Homeros%2527un%2BD%25C3%25BCnyas%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://3.bp.blogspot.com/-nVci4LT3gLI/W6eTDMR-ccI/AAAAAAAAA3M/rKgNgbx57Iog1yHF7UdXLfD7cfqqSisZwCLcBGAs/s400/Homeros%2527un%2BD%25C3%25BCnyas%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Troya savaşında olanların bir tarih araştırması olarak kitaplarda araştırmaya çalıştım. Buna başlarken ilk olarak <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2015/11/troya-savas.html" target="_blank">İlyada</a> okumak istemiştim. Ama orada da size bahsettiğim destanın değiştirilmesi husus neticesinde vazgeçtim. Tarih olarak Troya savaşı doğu batı arasında gerçekleşen ilk savaş olabilir. Bunun gerçekleşmesinin de diğer kitaplarda bahsettiğim gibi sadece bir kadın için olduğu da mümkün gözükmüyor. Troyalılar hakkında daha bir çok araştırma ve kitap çıkacaktır. Şimdiki çıkanlarla elimizde bulunan veriler bu efsanevi şehrin bir çok katmanı olup, bir çok kültürden insanın bu katmanlar içinde bu şehri yükselttiğidir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu kitap da benim aradığım daha çok destanın tarihsel yolcuğunu okumaktı. Bunun için almıştım ama yazar ilyada ve odysseia destanı destanlarında ki unsurlar üzerine araştırma yazısı yazmış daha çok. Destanda geçen kişiler olaylar ve destan içeriği hakkında bize uzun uzun bilgiler veriyor. Burada yunan panteonu, onun destana etkisi, destandaki kişiler olaylar zinciri, iki büyük savaşçı ve etrafındaki bir çok konuya değiniyor. Bunun yanında ilyada ve odysseia destanları arasında ki farkları da anlatmakta.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İlyada destanını yazan bir Homeros'un ve destana bir çok eklemeler yapan başka Homeroslar da olabileceğini, bunun diğer araştırmalar tarafından da söylendiğini belirtiliyor. Zaman içinde İlyada'nın bazı mısraların çıkarılıp, bazılarının da sonradan eklenmiş. Odysseia destanı ile karşılaştırıldığında aslında devamı olarak gözükse de bu destanın başka biri tarafından yazıldığını, bunu desteklemek içinde metin yapısı ve zamanında kullanılan yazım dilini farklı olduğunu örnek gösteriliyor. Odysseia destanını hatta bazı araştırmacılar tarafından kadın bir yazar tarafından yazıldığını fakat pek üzerinde durulmayacak bir sav olduğunu belirtiliyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap Homeros'un yarattığı ve sonradan gerçek olarak ortaya çıkan bir olayın incelemesi. Akademik havada fakat sıkmadan bir anlatım sunuyor bize. Eğer ki İlyada ve Odysseia destanı destanına ilginiz varsa bu destanı okuduktan sonra bu kitaba da göz atabilirsiniz.</div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-13774358106182703002018-07-22T21:37:00.000+03:002018-07-22T21:37:14.981+03:00Hitit Savaşçıları <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-PTGfwnGi8NE/W1RcAEhwy_I/AAAAAAAAA2o/GY5miSCLt1AOwy-ozi4MBKAXu52Y6bORwCLcBGAs/s1600/Hitit%2BSava%25C5%259F%25C3%25A7%25C4%25B1lar%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1084" data-original-width="1600" height="270" src="https://1.bp.blogspot.com/-PTGfwnGi8NE/W1RcAEhwy_I/AAAAAAAAA2o/GY5miSCLt1AOwy-ozi4MBKAXu52Y6bORwCLcBGAs/s400/Hitit%2BSava%25C5%259F%25C3%25A7%25C4%25B1lar%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
MÖ 1650'lerde Anadolu'nun şekillenmesinde ve Suriye'den Mısır'a kadar olan topraklarda hakimiyet mücadelesine girmiş bir devlet Hititler. Kuzeyinde sürekli sorun yaşadığı Kaşkalar, batısında irili ufaklı devletleri, güneyinde kendisine her fırsatta isyan eden mitanni devleti ve Akdeniz'in güneyinde kendisi kadar güçlü bir Mısır devleti bulunuyordu. Bu dönemde Hitilerin ayakta kalması ve bulunduğu bölgeye hakim olması kurduğu devlet sisteminin yanında askeri olarak geliştirdikleri teknolojiye de bağlı. Burada tanıttığım <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2015/03/hitit-cagnda-anadolu.html" target="_blank">Hitit Çağında Anadolu</a> ve okuduğum diğer kitaplarda Hitit devletinin kendi tarihini, devlet, askeri sisteminin nasıl olduğunu, sosyolojik yapısını, kralların yapmış olduğu mücadelelere değinmiştik. Bu mücadeleler sırasında yaptıkları seferleri, askeri sisteminin nasıl şekillendiğini ne tür teçhizat kullandıklarını ve ne tür birlikler olduğuna çok fazla değinilmemişti.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Osprey başlığı altında çıkarılan bu seri Türkiye de çok az bulunan bir kitap çeşidini okuyucuya sunmakta. Yurt dışında çeşitli konularda bu tür ilistirasyonlu ve bilgi veren kitaplar çokça bulunmakta. Bizde de yayınlanmaya başlaması güzel bir adım. Kitap Trevor Bryce'un Hititler hakkında yaptığı çalışmalardan konuyu anlatarak, hemde ilistirasayonlar ve resimler ile göstererek o dönemde anlatılanların nasıl olduğunu kafanızda canlanmasını sağlıyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bazı kaynaklarda Hititlerin askeri olarak güçlü olmasının sebebinin tunçtan yapılan silahların yerine demirden silahlara geçtiğini söylüyorlar. Burada yazar bunun gerçekçi olmadığını çelikten silahlar yapılsa da o dönemde meteorlardan gelen demir cevherinden bu silahların yapıldığını ve yeteri kadar güçlü olmadığını, kırılgan olduğunu belirtiyor. Hitilerin güçlü olmalarının nedeni yine o dönemde geliştirdikleri savaş teknolojisine bağlı. Hitit çağında yeni yeni ortaya çıkan savaş arabalarını Hititler geliştirerek ve kendi birliklerini buna adapte ederek büyük bir başarı kazanmışlar. Savaş arabası birlikleri kurmuşlar. Bu birliklerde savaş arabalarını çeken atların bir arada hareket etmeleri için talim yapmışlar, savaş arabalarını süren sürücüleri eğitmişler, savaş arabasında bulunan askeri ok ve uzun kargılar kullanmakta ustalaşmasını sağladılar. Bunun yanında yaya askerlerin eğitimine ve kullandıkları silahların gelişmesine önem gösterdiler. Bu sayede dönemin savaş teknolojisi olarak çevredeki devletlerden öne geçtiler. Askeri düzeni iyi kullanıp şehirlerin savunmasın da önem gösterdiler. Kuzeyden sürekli bir saldırı altında olmaları, çevresindeki devletlerin vasalları halline getirmelerine rağmen sürekli isyanlar ve saldırılarla uğraşıyorlardı. Bunun için şehir dışına gözetleme kuleleri yerleştirdiler. Şehir güvenliği için akşamları şehir kapılarını mühürleyip, 24 saat işleyen bir devriye, nöbet sistemi kurdular. Kale kuşatmalarında çeşitli taktikler geliştirerek zamanın kalelerini ele geçirdiler. Bunların bir tanesi orta çağda bile kullanılmaya devam edilen yer altından tünel kazmaktı. Savaşa giderken sevk iadesini iyi şekilde düzenlerlerdi. Kendi toprakları içinde çeşitli depolar kurarak sevk esnasında ordunun buralara uğrayarak gerekli malların temini sağlanırdı. Anadolu'nun coğrafi yapısına karşı geliştirdikleri ayakkabılar ile uzun mesafeleri aşmayı sağladılar. Bu ayakkabı şekli kültür olarak halen Anadolu da yaşamaktadır. Daha önce Hurriler de at yetiştiriciliği üzerine yazılmış bir kitap olduğundan bahsetmiştim. O dönemde süvari birlikleri olmasa da savaş atlarının yetiştirilmesi ve eğitimine büyük önem gösterdiler.<br />
<br />
Burada saydığım ve kitapta geçen bir çok gelişme ve taktik ile Hititler bu zorlu topraklarda ayakta kalmayı başardılar. Diğer kitaplarda askeri yapının, teknolojinin ve kullandıkları taktiklerin üzerinde değinilmediği için Türkçe kaynak olarak bu kitabı tek yapıyor. Bu konuları merak edenlere tavsiye ederim. </div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-76208035175993392712018-06-23T16:08:00.001+03:002018-06-23T16:08:39.939+03:00Felsefeye Giriş<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-EQEgBoedBB0/Wy5FT04SceI/AAAAAAAAA18/CxBTEGciORQKVQui1M0ei00XWK1-sKdoACLcBGAs/s1600/Felsefeye%2BGiri%25C5%259F.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-EQEgBoedBB0/Wy5FT04SceI/AAAAAAAAA18/CxBTEGciORQKVQui1M0ei00XWK1-sKdoACLcBGAs/s400/Felsefeye%2BGiri%25C5%259F.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Felsefe nedir? Buna verilecek bir çok yanıt vardır diyor yazar kitabın ön sözünde. Ama genel ifade ile Felsefe yazarın tanımına göre " <span style="font-family: Helvetica Neue, Arial, Helvetica, sans-serif;">Felsefe bir etkinliktir; o belirli sorular üzerine düşünme biçimidir.</span>" diyor. Güzel bir tanımda. Bu tanımı tabi cümlenin devamında açarak anlatıyor. Geçen senelerde yazarın <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2016/09/felsefenin-ksa-tarihi.html" target="_blank">Felsefenin Kısa Tarihi</a> kitabını size tanıtmıştım. Bu kitapta tarihte gelmiş düşünürleri bize fikirleri ile birlikte tanıtıyordu. Bu kitabında diğer felsefeye giriş kitaplarından farklı bir yol izlemek istediğini belirtiyor. Bu nedenden şu düşünür bu konu üzerine şu tarihlerde bunu söylemiş gibi bir yazı şekli yerine. Kendi belirlediği konular üzerinden (Bilim felsefesi, Tanrı var mıdır, Sanat nedir? ) bize yine düşünürlerin konu hakkındaki fikirlerini sunmakta. Bu konulara değinirken farklı argümanarı bize sunarak savunan ve karşıt düşünceleri anlatmış oluyor. Hemde konu hakkında tarih içindeki düşünce akışını, bunun üzerine olan fikirleri okumanızı sağlıyor. Böylelikle sizi kalıplaşmış düşünce yapısından çıkarıp düşünmenizi sağlıyor. Yazının başlığında felsefe nedir sorusuna sizi sevk ediyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Felsefe konusundan geniş bir bilgim yok. Bu alanda kendimi geliştirmeye çabası içindeyim. Çok hızlı ilerleyeceğini düşünmüyorum. Zaman zaman bu tür kitaplar okuyarak bilgi seviyemi artırma ve size de tanıtacağım. Benim gibi konuya yeni girenler için tavsiye edebileceğim bir kitap. Dili ağır değil ve anlaşılır bir anlatımı var.</div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-21890048086042717542018-06-06T16:07:00.000+03:002018-06-06T16:07:10.175+03:00Galiyev Yaşamı ve Mücadelesi<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-TWIbWbXUWRQ/WxfU3GLJX1I/AAAAAAAAA1c/eiaxa9URDvg_kHk4MFhMbhY4o9xwNaaGgCLcBGAs/s1600/Sultan%2BGaliyev.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://2.bp.blogspot.com/-TWIbWbXUWRQ/WxfU3GLJX1I/AAAAAAAAA1c/eiaxa9URDvg_kHk4MFhMbhY4o9xwNaaGgCLcBGAs/s400/Sultan%2BGaliyev.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Yıl 1918 Osmanlı Devletinin başkenti işgal altında ve toprakları galip devletler tarafında işgal edilmektedir. Türklerin son kurduğu imparatorluk çökerken ve yeni bir direniş başlarken, Çarlık Rusyasın da bulunan Türkler de kendi bağımsızlıkları için mücadeleye başlamışlar. 350 yıllık süren bir karanlıktan kurtulmak için, kendi ülkelerini ve haklarını kazanmak için büyük bir mücadeleye girerler. Bolşevikler ile birleşerek Çarlık Rusya'sının baskılarından kurtulmak istemektedirler. Lenin'in "Her Ulus Kendi Kaderini Tayin Etmeli" sözününe inanmış, Leninden Özerk bir Cumhuriyet sözü almalarına rağmen ihanete uğramışlardır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Çarlık Rusya'sının Türklere neler yaptığını <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2014/12/tercuman-ismail-gaspral-1.html" target="_blank">Gaspıralı Dönemini okuyarak</a>, hatta <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com/2016/03/tercuman-ismail-gaspral-2.html" target="_blank">Gaspıralı İsmail'in çıkardığı Tercüman gazetesini</a> okuyarak çok iyi anlayabilirsiniz. Bu şartlar altında yaşayan Türkler kendilerine bir çıkış yolu aramaktalar. Sonunda Çarlık Rusya'sının zayıflaması ve Bolşevik akımının gelişmesi ile kendilerinin haklarını geri almak için Çarlık karşıtı örgütlerin içine katılırlar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mirseyit Sultan Galiyev fakir bir köy öğretmeninin oğlu olarak Barkırya'da doğdu. Babasının kitaplarını okuyarak büyüyen Galiyev, öğretmen okulunu kazanması ile eğitim hayatına başladı. Burada sosyalist düşünceler ile tanışması, kendini geliştirmesi ve Bolşevikler içine girmesi ile başladı. Böylelikle uzun ve zorlu bir hayatın ilk adımlarını atmış oldu. Türk olmasından dolayı bir çok sıkıntı yaşayan Galiyev bunların üstesinden gelerek, teşkilatçılığı ve çalışkanlığı ile insanları Sosyalist örgütlerin içinde birleştirmeyi başarmıştır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Türklerin haklarının kazanılması, Çarlık dönemindeki baskıların gitmesi ve özerk bir Türk devleti kurmak için Bolşeviklere katılan Galiyev, Lenin'e güvenmiştir. Bolşeviklerin Çarlık Rusya'sını devirdikten sonra kendi Türklere haklarını vereceğini düşünür. Ama daha başlangıçta Bolşevik Ruslar tarafından milliyetçilik ile suçlanır. Çarlığa karşı örgütlenme devam ederken bu örgütler Rusların egemenliği altındadır ve Türklere çok çok az bir yer vermişlerdir. Rusların bu eskiden gelen hareketlerini devam etmelerine Sosyalist Türkler çok karşı çıkmış, onlara karşı çok çalışmış ve büyük başarılar kazanmışlardır. Bolşevik ihtilalinin çok sıkıştığı dönemde, Türk Bolşeviklerin katkıları büyük olmuştur. İç savaş döneminde Kızıl Ordu ve Beyaz Ordu'dan daha büyük bir Türk Ordusu kurarak Kızıl Orduya destek vermişler. Buda Çarlığın yıkılmasını sağlamış. Artık rahatlayan Rus Bolşevikler yavaş yavaş Türklerin tehlike olduğunu ve onlara ihtiyaç kalmadığını düşünürler. Bunların en başında Türkleri ve Galiyev'i tehlike olarak gören Stalin vardır. Galiyev o zamanda 220- 275 bini bulan Türk ordusu kurmuş, her Türk toprağında geniş bir Türk Müslüman Sosyalist örgüt ağı kurmuştur. Ama Rusların Türkleri işçi sınıfından görmemeleri, Marksiz devrimin hep batından başlayacağı düşüncesine inançları Galiyev ve Türkler ile fikir olarak yolları yavaş yavaş ayrılmaya başlamıştır. Bolşeviklerin herkese eşitlik diye yolla çıktıklarında daha sonra Rus egemenliğini tekrar kurmaları da etkisi olmuştur. Artık açık olarak Bolşevik sistemini ve fikirlerini eleştiren Galiyev'i zaman içinde yavaş yavaş yok etmişler. Galiyev Parti organlarından uzaklaşmasına rağmen çalışmalarına devam etmiş, gizli örgütlenmeler oluşturmuş. Stalin bunların planlı ve sabırlı şekilde takip ederek tamamen yok etmiştir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Galiyev Sovyet Rusya'nın çok ötesinde ne zaman nasıl yıkılacağını tahmin etmiş ve SSCB gerçekten de bu şekilde yıkılmıştır. Kendi teorisi geliştirmiş ve milli kominizm teorisi olarak ortaya çıkmış. Son zamanlarında artık SSCB'nin yaptıklarını iyice gören ve eleştirilerini iyice artıran Galiyev " Günümüzde SSCB biçimiyle canlanan eski Rusya uzun süreli değil. Geçici ve anlık bir şeydir." diyor. SSCB'nin nasıl yıkılacağı konusunda ki iki öngörüsü de doğru çıkmıştır. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Türklerin Bolşevikleri içinde bu çalışmaları Stalin ve Rusların etkisi ile sonuçsuz kalmış. Türk Bolşevik liderlerinin hepsi Stalin tarafında yok edilmiş. Parti içindeki Türk etkisi giderek azaltılmış. Böylelikle Galiyev takipçilerinin sonunu getirmiş Stalin. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
O dönemde Türkiye ile dolaylı olarak bağlantı kurmasına rağmen neden direk bağlantı kurmadı bilmiyorum. Anadolu'da ki kurtuluş mücadelesine destek verilmesini sağlamış. Atatürk'ün de SSCB için aynı görüşte olması da ilginç bir konu. Mustafa Suphi başında beri Türkiye'de Galiyev'e destek olmuş, bunun yanında Galiyev'in parti okulunda da bir çok ünlü kişi ders almış. Bunlardan ikisi Nazım Hikmet ve Şevket Süreyya. Bunun yanında Sivas kongresine bir gözlemci de göndermiştir. Uzun bir yazı yazdım küçük bir kitap için. Bu kitabı okumanızı öneririm, dili sadece ve kısa bir eser. Eserin eleştireceğim tek yanı keşke kaynakları metin içinde gösterse imiş yazar. Umarım sonraki baskılarda bunu hallederler. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-13739405166502403522018-05-30T19:47:00.000+03:002018-05-30T19:47:22.928+03:00Tozun Gizli Hayatı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-auo3C3XT7jQ/Ww7Qq81U0rI/AAAAAAAAA1Q/7gpd9_rTy-g-1tKO7dBiVTF69nj8EWNsACLcBGAs/s1600/Tozun%2BGizli%2BTarihi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://3.bp.blogspot.com/-auo3C3XT7jQ/Ww7Qq81U0rI/AAAAAAAAA1Q/7gpd9_rTy-g-1tKO7dBiVTF69nj8EWNsACLcBGAs/s400/Tozun%2BGizli%2BTarihi.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Toz denildiği zaman aklımıza evlerin her tarafında biriken, rüzgar estiğinde tüm solunum sistemine dolan baş belası bir şey olarak biliyoruz. Kitabın boyutuna da bakıldığında hem bu baş belası şey hakkında hemde ufacık bir toz tanesi hakkında ne yazılabilir diye insanı ilk başta düşündürüyor. Bu kitabı okumadan önce bende bu düşüncede idim. Bazı toz parçacıklarının önemli olduğunu biliyordum. Bunları bir araya getirince aslında bu ufak cisimlerin hem çok çeşitli hemde bu kadar önemli olduğunu daha iyi anladım. Tabi her toz tanesi önemli değil. Ama genel olarak dünyada ve evrende büyük öneme sahipler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap ilk olarak tozun tanımını bize sunmakta ve onu diğer kendi büyüklüğündeki diğer cisimler ile karşılaştırarak bizim beynimizde bir algı oluşturuyor. Toz dediğimizde sadece ev tozu değil aslında çok farklı şekilde ve çeşitlilikte tor tanelerinin olduğunu bize açıklıyor. Evren o kadar büyük ki bizim gözlediğimiz gök cisimleri de aklımızın sınırlarını zorlayacak kadar büyük. Uzayda da bulunan toz güneşlerin patlaması, süpernova sonucu yok olması ve çeşitli gök cisimlerinin bıraktıkları partiküller olarak evrende bulunuyorlar. Bu uzay tozları ve gazların birleşiminden oluşan bulutsu (Nebula) o kadar büyük olabiliyor ki dünyadan gözle görülebiliyor. Zamanla çekim etkisi ile yeni yıldızların oluşmasına da neden oluyor nebula içinde bulunan tozlar. Son yıllarda yapılan uzay programlarında da kuyruklu yıldızların tozlarını toplama görevi yapan uzay araçları uzaya gönderilmişti. Yıldızların bildiğimiz elementleri oluşturan yerler olduğunu düşünürsek, buralardan yayılan tozların bizim geçmişimiz hakkında bilgiler içereceğini bilim insanları araştırıyor. Evrenin her yerinde bulunan tozlar bizim güneş sistemi içinde de belli kuşaklar oluşturuyor. Buradan gelen tozlar dünya atmosferine girerek dünyaya yağmakta. Dünya üzerinde dolaşan toz kütlesinin ne kadar olduğunu bir bilseniz hayretlere düşeceksiniz. Dünyada en çok toz bulunan yer olan çöllerin dünya ekosistemine öyle yararlar sağlamakta ki biz bunu fark etmiyoruz. Tozun atmosfer üzerindeki yolculuğu ise çok ilginç moğolistandan kalkan bir çöl kumu Güney Amerika'ya kadar ulaşabiliyor. Dünyada insan eliyle olsun doğal yollarla olsun hiç bir şeyin bir yanardağ patlaması kadar toz atmosfere püskürtemez. Atmosferin ötesine uzaya bile toz ve kaya parçaları gönderebilir. Buda eski devirlerde dinozorların sonunu getiren neden tozların atmosferde birikmesi sonucu buzul çağını başlattığı düşüncesini getirmiş insanların aklına. Tüm bu anlatılan tozların içinde tabi öyle tozlar vardır ki onlar olmadan bizimde hayatımız olmaz. Bitkiler polenlerini hava ve böcekler yolu ile ileterek döllenirler. Bu sayede bitkiler, meyveler, çiçeklerin devamlılığı sağlar. Bunların yanında yaşayan tabi toz tanesi hatta onlardan daha küçük canlılarda bulunmakta.<br />
<br />
Bir toz tanesinde dünyalar var. Yazarda kitabın bir yerinde bir bilim adamı sadece bir toz kütlesi üzerinde çalışsa bir ömrünü harcar diyor. Bu toz tanelerinin bize olan etkileri ise azımsanamayacak kadar fazla. Bilime ilgi duyuyorsanız bu kitap sizi fazlasıyla doyuracağını düşünüyorum. Bir toz tanesinden evrene, gobi çölünden Amerika tuz gölüne sonra Amazonlara tekrar uzaya kadar sizi bir çok yerde gezdirecek.</div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-25945414545965984762018-05-20T08:30:00.000+03:002018-05-20T08:30:35.460+03:00Oğuz Kağan Destanı<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-tSMMJBSP76A/WwEBIu6jGnI/AAAAAAAAA1E/1RydSBtTdccjLeQVIR-EUUYsASSdphawQCLcBGAs/s1600/O%25C4%259Fuz%2BKa%25C4%259Fan%2BDestan%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://4.bp.blogspot.com/-tSMMJBSP76A/WwEBIu6jGnI/AAAAAAAAA1E/1RydSBtTdccjLeQVIR-EUUYsASSdphawQCLcBGAs/s400/O%25C4%259Fuz%2BKa%25C4%259Fan%2BDestan%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Daha önce size birkaç tane <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com.tr/p/turk-mitolojisi.html" target="_blank">Oğuz Kağan Destanı</a> ile ilgili kitap tanıtmıştım. Bunlardan bir tanesi Togan’ın çevirdiği <a href="http://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com.tr/2015/12/oguz-destan-resideddin-oguznamesi.html" target="_blank">Reşieddin oğuznamesi</a> idi. Bu kitabın piyasada zor bulunması ve nadir olması nedeniyle
herkes ulaşamıyordu. Fuara gitmeden önce kitap araştırması yaparken Tufan Gündüz’ün
Reşieddin oğuznamesini yeniden çevirdiğini ve kitabın içinde farklı bilgiler
ekleyerek bastığını öğrendim. Hemen listeme ekledim okumak için. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Oğuz destanı daha önce
anlattığım gibi Türk milletinin tarih içindeki yol alışının bir yansımasıdır.
Gösterdikleri kahramanlıklar, inançları, göreneklerini, devlet sistemlerinin
bir yerde toplandığı bunların hepsinin Oğuz Han’ın şahsiyetinde birleştiği bir
destan. Aslında destanlaşmadan öncesinde mitolojik bir karakter. Daha
önce dediğimiz gibi araştırmamızda ilk önce Oğuz Kağan bir mitoloji olarak
doğmuş, sonrasında içinde bulunduğu mitolojik ögeler kaybolarak destanlaşmıştır.
Bu kitapta destansı özelliğini de kenara bırakarak gerçekliğe daha yakın şekilde bize Oğuz Destanı
sunulmakta. Kitabın başında Oğuz Kağan Destanın bir incelmesini yapar. Reşieddin'in kitabı nasıl yazdığını, dönemin hangi kaynaklarından yararlandığını, yazımı sırasında nerelerden etkilendiğini belirtir. Oğuz Kağan Destanında geçen ve bugünkü Türk boylarının oluşumunu anlatmaktadır. Burada yazar bu boyların tarihsel olarak nasıl ortaya çıktıklarını, nerede göründükleri üzerine durur. Boyların tarihsel olarak ortaya çıkışı önemli bir noktadır. Boyların tarihi kayıtlara zaman içinde ne şekilde girdiğini belirtir. Aynı şekilde dış oğuz boyları denilen Oğuz Kağan destanında geçen boylarında oluşumunu inceler. Daha sonra boy ayrılmasından ikili sisteme geçişi yani Bozok ve Üçok meselesi üzerine durur. Bunları anlatırken tarih içinde ki Türk devletler üzerine de bilgiler verir. Bunlar aslında Oğuz'un destandaki yolculuğudur. Tartışmalı diğer bir konuda Oğuz'un şahsiyetidir. Tarihçiler arasında bu konuda bir fikir birliği yoktur. Bazıları Oğuz Kağan'ın Türk düşüncesinde ki ideal olduğunu, Mete han olduğunu, yaşamış bir kişi olduğu üzerine fikirleri sunar. Bunların yanında şahsiyeti ve tarihsel serüvenini anlatır. Kitapta Oğuz Destanı anlatıldıktan sonra destan içinde geçen dış
oğuzları ne manaya geldiği üzerine bir bölüm var. Oğuz Destanında
bilindiği üzere 24 boy bulunmakta, bunlar Oğuz Han’ın kendi çocuklarından
meydana gelen boylar olarak düşünülüyor. Bunun yanında birde Oğuz Kağan’ın
seferi sırasında isim verdiği kişilerden türeyen Türk boyları bulunmakta. İşte
bunlar hakkında ve manaları üzerine bir bölüm bulunmakta. Bu boylara da dış
oğuzlar denmekte. Destanın özelliği üzerine de durarak nasıl meydana geldiğini ve diğer nüshalardan ne şekilde ayrıldığını anlatmakta. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Oğuz Han’ın
mitolojisini okumaya başladığımda eskiden bu yana etrafta dolaşan bir Oğuz Han’ın
Türklük Duasını görmüşümdür. Yalnız bunun bizim Türk tarihinden geçen uydurma
hikayelerden birimi olduğu konusunda çok şüpheye düştüm. Bu kitapta Tufan
Gündüz kitabın sonuna bir duayı <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>eklemiş. Tabi bu hali Osmanlı döneminde olduğu için onlara övgüler, islam dini içinde olduğu için ona bağlı öğütler içermekte. <o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span>
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Bu açıklamaların sonunda da Oğuz Kağan destanı bulunmakta. Oğuz Kağan destanı Türk tarihinin katmanlarını içinde bulunduran bir eser. Bundan dolayı ne zaman ortaya çıktığı konusu aslında tam net değil. Tufan Gündüz Oğuz Kağan'ın ilk babasına isyan etmesinden yola çıkarak Mete (Bahadır) Han'ın babasına isyanını döneminde şekillenmeye başladığını belirtiyor. Oğuz Destanını okuduğunuzda bunu Türklerin yüzyıllar içinde aldıkları yolların bir öyküsü olarak okumanızı tavsiye ediyorum. Bu konuyu ilk okuyacaklar için anlaşılır bir eser. Daha derinlere girmek isteyenler ise <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com.tr/p/turk-mitolojisi.html" target="_blank">Türk Mitolojisinde</a> incelediğim kitapları tavsiye ederim. </span><br />
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span>
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Türk milletinin en son destanı olan Kurtuluş Savaşı bu destana belki bir kaç yüzyıl sonra girecek. Bunu başlatan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına minnet borçluyuz. Türk tarihinde bulunan kahramanları Tarihten silecek hiç bir silgi yoktur. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu Olsun.</span></div>
<br />epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1271038755699935362.post-55520953859775023832018-05-12T18:32:00.000+03:002018-05-12T18:32:25.883+03:00Troya ve Troyalılar<div style="text-align: right;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-Mao9GSJ36MQ/WvcCHbJmu7I/AAAAAAAAA00/YNoAX5kf4nY-ypdN8Wwp4jlY093fzLVMACLcBGAs/s1600/Troya%2Bve%2BTroyal%25C4%25B1lar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://4.bp.blogspot.com/-Mao9GSJ36MQ/WvcCHbJmu7I/AAAAAAAAA00/YNoAX5kf4nY-ypdN8Wwp4jlY093fzLVMACLcBGAs/s400/Troya%2Bve%2BTroyal%25C4%25B1lar.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
Hector'un Öcünü Aldım</div>
<div style="text-align: right;">
Mustafa Kemal Atatürk</div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com.tr/2017/04/troya-savas.html" target="_blank">Bir önceki</a> Troya kitabında artık Troyalıların Türk mü olup olmadıklarının inceleyeceğimizi söylemiştim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Troya savaşı şimdiye kadar karanlıkta kalan sadece daha önce bahsettiğim ilyada Destanı ile efsaneleşen ve daha sonra H.Shiman ile gerçek olduğu ortaya çıkan bir yer. Şimdiye kadar dünyada bunun üzerine bir çok araştırma yapılmış olsa da Türkiye de buraya olan ilginin az olması şuan ki duruma göre şaşırtıcı değil. Diğer okuduğum kitaplarda Troya'nın <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com.tr/2015/12/troia.html" target="_blank">arkeolojik incelemsinden</a>, <a href="http://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com.tr/2015/11/troya-savas.html" target="_blank">destan incelemesine</a> ve <a href="https://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com.tr/2017/04/troya-savas.html" target="_blank">savaşın anlatımına</a> kadar olan bir kaç kitabı size tanıtmıştım. Bu kitapta ise Fatih Sultan Mehmet'in ve Mustafa Kemal Atatürk'ün neden Hektor üzerinden Troya'ya atıfta bulunması gösterdiklerini araştırması için bu kitaba başladım. Bu iki büyük insanın bulundukları coğrafyada ki çok eski ve tarihin bilinmeyen sayfalarında kalmış bir şehrine ve kahramanına yaptıkları atıf. Troyalıların acaba Türk mü olduğunu sorusunu insanların akıllarına getirmiş. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Daha önce Hititler Türk müydü sorusuna da aynı şekilde Hititleri okurken yanıt aramaya çalışmıştım. Sedat Alp'in yazdığı <a href="http://ulugbeyrasathanesi.blogspot.com.tr/2015/03/hitit-cagnda-anadolu.html" target="_blank">Hitit Güneşi</a> kitabına atıfta bulunarak anlatmıştım. Şuanda yapılan araştırmalara göre Hititler'in ırk olarak Türklerle bir bağlantısı yok. Yaşanan coğrafya ve bu coğrafyada oluşan Hitit kültürünün kültürel mirasçıları olarak bir ilişkimiz mevcut. Aynı şekilde Troya kültürünün mirasçısı da biz oluyoruz. Bundan dolayı kültürün devam eden unsurları bizim kültürümüz ile birleşerek devam ediyor. Bu iki büyük Türk liderinin Troya'ya atıfta bulunması bu topraklarda yaşamış olan kültürlerin mirasçıları olduklarının bilincinde olmaları. Yaşadıkları topraklardaki tarihi bilmek, onu özümsemek ve onların yaşadığı tarihsel olguyu kendi durumu ile birleştiren iki liderde batıya karşı kazandıkları zaferden sonra Troya halkına atıfta bulunmuştur. Fatih Sultan Mehmet Troyalıların öcünü aldığını belirtirken, Atatürk ise Troyalaların kumandanı Hector'un öcünü aldığını söylemiştir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap ilk olarak hangi kaynaklardan yararlanıldığı üzerinde durarak Hitit tabletlerinde geçen Troya isimini araştırmakta. Tabi Troya Hitit tabletlerin Viluşa olarak adlandırıldığı bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış. Yazılı kaynaklar olarak İlyada destanı hakkında benimde size aktardığım bilgileri kitabın yazım ve oluşum tarihçesini de aktarıyor. En sonunda hem Miken hemde Troya üzerine yapılmış arkeolojik kanıtlar üzerine duruyor. Etrükslerin Troya ile bağlantısı ve nasıl ortaya çıktığı üzerine de değiniyor. İleride de bizde araştırmamızda değineceğiz Etrükslere. Avrupa tarihinin neden buraya dayandırmak üzerine de duruyor. Daha tarih yalanları üzerine durmadık ama bizde yapılan çarpıtma tarih aynı şekilde Avrupa da yapmakta.<br />
<br />
Kitap Troyalıların Türk mü değil mi olduğu konusunu merak edenlere okumaları için önereceğim bir kitap. Bu kitabı okumadan önce biraz Troya üzerinde bilgi edindikten sonra okurlarsa daha iyi olacağı düşüncesindeyim.</div>
epichanhttp://www.blogger.com/profile/07030611814844257840noreply@blogger.com0