22 Ocak 2015 Perşembe

Mukaddime 1





Milletler neden yükselir ve neden çökerler ?

Her şey bu soru ile başlıyor bu kitabın yazımından. İnsanoğlu sistematik bir şekilde organizasyon kurup, bunun üzerinde düşünmeye başladıktan sonra. Kurdukları bu organizasyonun nasıl yaşaması ve gelişmesi üzerine de kafa patlatmaya başlamışlar. Ama bu ilk olarak insanoğlunun kurduğu en büyük organizasyon olan devletler nasıl yaşar ve daha iyi olur. Yada ideal devlet nasıl olamalıdır? Gibi sorular ile başlayıp bir devlet felsefesinin oluşumuna gitmiştir. İnsanlar dünya üzerinden bir çok büyüklük, küçüklü teşkilatlar meydana getirmişlerdir. Bunların bazıları sınırları kıtaları aşarken, bazıları kendi topraklarından çıkmamış. Bazıları teknik ve bilim bakımdan gelişirken, bazıları neden gelişmez. Gelişen sınırları kıtaları aşan bu teşkilatlar neden çökerler ve yerlerine başkaları nasıl yükselir ve gelişirler? Böyle bir çok soru bu bilim dalının doğmasına neden olmuş. Bunu bilim haline de Rus bilimci Gumilev Etnogenez adı altında sistemleştirmeye çalışmıştır. Zaman içinde onun eserlerine de geleceğiz. Ama bu işi ilk düşünen İbn Haldundur.

İbn Haldun Mukaddimeyi yazmaya karar verdiğinde ilk olarak berberi tarihi, daha sonra genel bir tarihe dönüşen El-İber adıyla bilinen kitabın girişi olarak düşünmüştü. Fakat bu 7 ciltlik kitabın giriş kısmı olan Mukkaddime asıl seriden daha ünlü ve içerik bakımından daha üstün bir yapıt ortaya çıkarmıştır.

Kitap çeşitli konular içermektedir. Umran, asabiyet, medeniyet, bedeviyet-hadariyet, büyüme ve çöküş dönemleri, bu dönemlerin insan ve cemiyetlere etkisi, sanatlar, zanaatlar, şehircilik, ilimler, edebiyat, dini konular gibi bir çok konuya değinmiştir. Bu konular kendinin geliştirdiği sistem üzerine ve insanları etkileyen şartların neler olduğu üzerine olarak düşünülebilir. İnsanları etkilediği içinde devleti etkiliyor. Bundan dolayı ortam şartlarından tutunda yediği gıdaya yaşadığı yere kadar bir çok etken üzerine durmuştur.

Kitabın ilk kısmında İbn Haldun'un hayatı geniş bir şekilde incelenmektedir. Ben burada kısa olarak tanıtacağım kendisini. 1332 senesinde Tunus'ta doğmuş, 1406 senesinde Kahire de vefat etmiştir. Hayatının ilk aşaması olan 15 yılı Tunus da geçirmiş ve Kur'an ezberlemek, kıraat öğrenmek ve ilim tahsil etmekle meşgul olmuş. Daha sonra 25 yıl boyunca siyasi ve idari işlerle meşgul olmuş. Tunus, Cezayir, Fas, Endülüs'ü dolaşmıştır. Daha sonraki 8 yılını İbn Selame kalesinde Tunus da geçirerek El-İber; 7 ciltlik umumi tarihi kaleme almıştır. Daha sonra ölümüne kadar kadılık ve müderrislik yapmıştır.

Mukaddimenin yazıldığı dönemde Arap yükselişi durmuş ve artık çöküşe geçmiştir. Endülüs'ün büyük çoğunluğu Hristiyanlar tarafından ele geçirilmiş. Arap emirlikleri arasında savaşlar ve bölünmeler başlamıştır. İbn Haldun yazdığı bu eserin en önemli yanlarından bir tanesi batı ilminden etkilenmemiş olmasıdır. Arap yükselişinin bilgi kaynakları batılı düşünürlerin kitaplarından etkilenilerek bu düşünceleri geliştirmiştir. İbn Haldun biraz tecrit sayılacak bir ortamda başka kültürlerin düşüncelerinden etkilenmeden özgün bir yapıt ortaya çıkarmıştır.

Bu kitabı yazma sebebi olarak da kendinden önce ve kendi çağında yazılan tarih kitaplarında doğru olmayan  bir çok  meselenin bulunduğu. Buna sebep olan kişilerin asılsız hikayelere, hurafelere, efsanelere, uydurma kısımların olduğunu bununda tarihi anlatımını bozduğunu söylüyor. Böylelikle tarafsız ve kaynakları belli, beşeri bilimlere aykırı olmayan bir tarih anlatımı geliştirmek istiyor. Yani tarih konusunda bir metot oluşturmak ister bu çalışmasında. 

Kitap milletlerin yükselişini ve çöküşünün nelere bağlı olduğunu anlatıyor. Bunun içinde milletleri ve devleti oluşturan insanı etkileyen her şey üzerinden incelemelerde bulunmuş. Bu kısmı ikini bölümde değinmeye çalışacağım.

Kitap bir kaç yayın evi ve yazar tarafından çevrilmiş ve yayınlamış bu zamana kadar. Fakat daha önce de okuduğum İbn Haldun ile alakalı kitaplarda ve incelemelerde Süleyman Uludağ'ın çevirisinin en iyisi olduğu söyleniyor. Bende bu nedenle bu çeviriyi seçtim. Dergah yayınları güzel bir kitap basmışlar fiyatı da bilgi ve hacmine göre uygun kanımca. Baskı konusunda bana göre tek eksiği ciltli olmayışı. Böyle hacimli bir kitap ciltli olması gerekiyordu. Dili akıcı fakat bir roman akıcılığı aramayın, bunun yanında hoca çok fazla Arapça, eksi Türkçe kelime kullanmış. Ben sözlük ile okudum kendi bilgime güvensemde. Hele Arapça kelimeleri bulmak bazen zorladı, ama bazı yerlerde İngilizce karşılığını da verdiği için anlaşılması kolaylaştı. Gözünüzü korkutmak istemem ama ben iki cildi de 6 ayda okudum. Bunun birinci sebebi çok hızlı okumak istemedim her başlığı anlayıp üzerine düşünmek istedim. İkinci etken ise dil konusunun yavaşlattığını düşünüyorum yinede. 

Çok önemli bir kitap toplumların nasıl bir organizasyon kurup, nelerden etkilendiklerine, nasıl yükseliş yolu izleyip, nasıl aşağılara doğru indiklerini anlamak için başlangıç kitabıdır.

8 Ocak 2015 Perşembe

Gizlenen Türk Tarihi Hz.Muhammed




Bir arkadaşımın vasıtası ile haberimin olduğu bu kitabı geçen günlerde bir sahafta bulunca hemen aldım. Fakat kitabı şöyle bir okumaya başlayınca çok temelli bir kitap olmadığı anladım. Hz. Muhammed(sav)'in Arap olmadığını bende düşünüyorum ırk olarak. Fakat bu tür araştırmalar yaparken iyi araştırmalı ve kaynaklara dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. 2007 Yılında yayınlanan bir kitabın iddia ettiği teorinin temellerini dayandırdığı konuların iyi araştırılıp, irdelenmemesi çok kötü bir şey.  Bir araştırmacının hangi konuyu araştırıyorsa onun geçmişten günümüze yayınları takip edip, konu üzerindeki ortaya çıkan bilgileri bilmesi gerekiyor. 

Kitabın başlangıç noktası Mu Kıtası teorisi ile başlıyor. Mu Kıtası Teorisi kısa olarak anlatacak olursak. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda Atatürk Türklerin nereden geldiği ile alakalı araştırmalar yapıyordu. Bununla ilgili daha önce yazılmış bir çok medeniyetle ve Türklerle alakalı kitaplar okumuş. Orta Asya'nın eskiden bir iç deniz  bulunduğunu öğrenmiş. Medeniyetin bu iç denizlerin etrafında gelişeceğini düşünmüş. Fakat Türkler Orta Asya'ya nereden geldiği ile alakalı soru yanıtsız kalmış. O dönemde Atatürk Sümerliler, Anadolu medeniyetleri, Türkler üzerinden bir çok kitap okumuş. Bunlar ile Türkler arasında bağlantı aramış, bazılarında bağlantı kurmuş ve bu medeniyetlerin Türk olabileceğini savunmuş. Tahsin Mayatepek vasıtası ile J.Churchward kitapları ile tanışıp bu kitapları okuduktan sonra, bu teoriye inandı ve araştırılmasını istedi. Böylelikle Türklerin ilk Atalarının Mu kıtasından geldiği tezi ortaya atıldı. 

Mu kıtası ile alakalı tüm yayınları okumuş biri olarak şunu söyleyebilirim ki Mu Kıtası Teorisinin doğru değil. En azından J.Churchward anlattığı şekilde doğru değil. Çünkü bu kişi kitaplarında bahsettiği tabletler yok. Sadece kendisinin okuduğunu söylüyor. Bahsettiği tarihlerde dünyada neler olduğu biliniyor ve elde bulunan veriler ile insanlık tarihi daha eskilere farklı yerlere gidiyor. Konu çok uzun merak edenler kitaplar piyasada bulunuyor okuyabilirler. Tabi bahsettiği bazı şeyler arasında inkar edilemez bağlantılar var. Bunların da araştırılması gerekiyor. Mesela Maya dili ile Türk dili arasında ortak kelimeler ve inançlar, yapılar.

Atatürk neden bu tür bir politika izlediği ile ilgili ufak değinmek isterim. O dönemde Avrupa tarafından yoğun bir propaganda mevcuttu. Türklerin Anadolu coğrafyasına sonradan geldikleri ve beyaz ırka mensup olmadıkları ileri sürülüyordu. Buna karşılık Atatürk de hem Avrupalıların bu sözlerine karşı bilimsel olarak çeşitli çalışmalar ile bu tezleri çürütmeye çalışmış. Bundan dolayı Anadolu medeniyetlerini, Sümerlileri Türk saymış ve Türk Tarih Tezini kurmuştu. Her önerdiği her fikrin bir bilimsel temele dayanmasını istiyordu Atatürk. Bundan dolayı kendisi temel konuları seçiyor, geri kalan araştırmaları yapmaları için etrafındaki uzmanlara veriyordu. Fakat etrafındaki dalkavuklar yüzünden Atatürk'ün her dediğini ona hoş görünmek için kabul gören ve aşırılığa gidip işi bilimsellikten saptırdılar. Atatürk bu işi çözmek araştırmaların bilimsel çizgide gitmesini sağlamak için Türk Tarih Kurumunu kurmasına rağmen yinede bazı şeylerin önüne geçemedi. Bunun yanında Anadolu Medeniyetleri ve Sümerliler konusunda, Türk tarihi konusunda bilimsel çalışmalar ilerledi ve dünyaya açıldı.

Kitapta Sümer ve Tufan, Hz.İbrahim ile ilgili kısımda geçmekte. Sümer ve etrafında gelişen Tufan ve Hz.İbrahim konusunu işlenmekte. Hz.Muhammed'in soyu Hz.İbrahim'e dayandığı için yazar burada Sümer'e ve sonra Sümerlilerin asimile olması sonucu yaptığı göç sonunda Arap Yarım Adasına geldiğinden bahsediyor. Bununla birlikle Medine de bulunan Evs ve Hazreç kabilelerinin Türklüğünden, Kureş kabilesinin Arap dışı fakat Araplaşmış bir kabile olduğundan söz etmekte. Bununla ilgili ilgisiz bir çok konuya değinmiş. Ama ne yazık ki kullandığı kaynaklar çok yetersiz. İnternet sitelerini kaynak göstermiş. Fazla makale ve bilimsel kitap yok kaynaklar arasında. Bir konu hakkında bahsederken hiç kaynak göstermeyip, hiç bir şüphe duymadan doğru kabul üzerine kurmuş tezini. 

Sümerlileri, Hititlileri, Türkleri, Mu Teorisini bilmeden bu kitabı okuduğunuz vakit size belki inandırıcı gelebilir. Ama bu konular üzerinde araştırma yaptığınızda tüm bilgileri tarih süreci içinde değerlendirdiğinizde bir çok yanlışı görüyorsunuz. Yukarıda Mu Teorisinde anlattığım gibi. Sonuç olarak kitabın bilimsel hiç bir değeri yok. 

İlk paragrafta da bahsettiğim gibi Hz.Muhammed'in Arap olmadığına bende inanıyorum. İleri ki zamanda ilerledikçe bu konuyu araştıracağım. Fakat bu konu çok çetrefilli bir konu çünkü işin içine inanç girdiği için bizde de körü körüne inanç olduğu için bazı konuları insanlar algılayamıyorlar. İslam Tarihinde geçen çoğu tarihi olaya düzgün bakamıyorlar. Birde kaynak yetersizliği din içinde Arap milliyetçiliğe dayana kaynakları bozma işi girince işler zorlaşacak. Neyse o zaman kadar gelirsek bu konuları göreceğiz.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...