22 Kasım 2020 Pazar

İki Kültür

 

 

Eski düşünürler multidisipliner olarak çalışırlardı. Yunan ana karasından Asya'ya kadar gitseniz durum aynıydı. Düşünürler felsefe, tarih, astroloji, matematik, geometri ve fen bilimleri ilgi duyarlar ve bilirlerdi. 19.yy da bilim hızla gelişmeye başladı. 19.yy kadar üretilen bilgi artık günümüzde günlük olarak üretilmekte. Bu  kadar fazla bilginin meydana çıkması ile insanlar bilim dallarının alt bilim  dalında artık uzmanlaşmaya başladılar. Bir bilim dalın tüm bilgiye hakim olmak artık imkansız hale geldi. Zamanın da Heredot'un yazdığı Tarih kitabı o zamanın tarihini kapsıyordu. Günümüzde o zaman dilimini de yaşamış Persler, Yunanlılar, Anadolu Uygarlıkları, Orta Doğu medeniyetleri hakkında bir çok alt bölümler oluşmuş ve bilgi birikimi yüzlerce kitabı aşmıştır. İnsanlar doğal bilimleri yada sosyal bilimler konusun da uzmanlaşmaya başladığında aslında artık bilgisizlikleri de artmaya başladı.

 Bu kitap da ki fikirler C.P.Show tarafından ilk olarak Rene konferansında  sunuldu. Daha sonra kitaplaşarak batı entellektüel toplumunda okundu ve tartışıldı. C.P.Show fikirlerini ortaya koyduğunda bilim insanları tarafından çok sert tepkilerde aldı. Fikirlerini özetlemek için kısa bir soru sorar iki kesime; doğa bilimleri alanında çalışanlara hiç  Shakespeare'in bir eserini okudunuz mu? Sosyal bilimlerde çalışanlara termodinamiğin ikinci yasasını biliyor musunuz?  Bu fikirlerin aslında doğru olduğunu düşününler de çıktı. Bunları kendi eğitim sistemine katanlar ve bilim-sanat konusunu birleştirerek daha iyi verim sağlamayı amaçlayan topluluklar meydana geldi. Show'un demek istediği bilim insanlarının bir edebi eser okumadığı ve edebiyatçılarında doğal kanunları hakkında bir bilgileri olmadığını savunur. Show "Bu iki duyu birbirinden ayrıldığında o zaman hiçbir toplum bilgelikle düşünmeyecek" der. Üniversitelerin verdiği tek taraflı eğitim insanları farklı dallarda bilgi edinmesine engel olmakta. Bu sorun dünyanın en iyi üniversitelerinde bile geçerli olan bir sorundur. 

   Show'un bahsettiği bu sistem aslında Türkiye'nin ilk yıllarında denenmek istendi.  Bunun içinde çalışmalarda yapıldı. Eğitim hayatı boyunca öğrenciler belli bir düzey bilimsel veriye hakim olacak, bunun yanında edebiyat, tarih, coğrafya vb sosyal bilimleri de öğrenecekti. Bunun için İş Bankası klasikleri dilimize çevirdi ve okunmasını sağladı. Daha ileri  giderek Köy Enstitüleri açılarak donanımlı bireyler yetiştirme yoluna gidildi. Fakat dönemler geçtikçe eğitim sistemimiz bozuldu. Günümüzde de bilimden bir haber, algılama yetisi bozuk, kitap okumayan, çevresindeki olayları analiz edecek mantığı yürütemeyen bireyler ortaya çıktı. Bizde bu eleştirilere bakarak kendi genel ve bireysel eğitimizi şekillendirmeliyiz. 

Kitap İngiliz kültürü ve eğitimini eleştirse de bizimde kendimize bakarak çıkarmamız gereken dersler var. Show İngiltere'yi  Amerika ve Rusya ile kıyaslardan aslında onun yaptığı eleştirileri kendimiz içinde düşünmeliyiz. Kitap artık yayınlanmayan Tübitak bilim kitapları zamanında yayınlananlardan. Okumanızı tavsiye ederim. Benim yıllardır aradığım bir soruya cevap oldu. Sizin de ufkunuzu açacaktır. 

 

15 Kasım 2020 Pazar

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Tarihi Devamlılık


Bir  önceki Zümrüt Ayna kitabında Celal Şengör'ün Türk Modernleşmesi  hakkında iki makaleyi size okumanız için tavsiye etmiştim. Bir devletin düştüğü durumu görüp, kendisini düzeltmeye çalışmasını anlatıyordu. Vahdettin Engin'in bu kitabı da bu konuyu daha  da açarak bize son dönem Türk Modernleşmesi ve Türk devletinde ki devamlılığın nasıl olduğunu anlatmakta.

Daha önce Atsız'in Tarih, Kültür ve Kahramanlar kitabındaki makaleden bahsetmiştim. Aslında Türk tarihi bir devamlılık içinde sürdüğünü ve iki devletin var olduğunu Atsız bu makalede belirtir. Bunlarda bir tanesi Batı Türk Devleti, diğeri Doğu Türk Devletidir. Vahdettin Engin'de Türk devlet tarihindeki devamlılığı bu görüş üzerine temellendirerek bize anlatmaktadır. Türk tarihine geniş bir şekilde baktığınızda da aslında  sürekli bir devamlılığın olduğunu sadece hanedan değiştiğini göreceksiniz. 

Türkiye de artık kronikleşmiş bir fikir sakatlığı mevcut. Yazar kitap da  buna da değinmekte. Bazı kesimler Osmanlı imparatorluğunu yere göğe sığdıramayıp, Cumhuriyet devrini yermesi.  Bazı kesimlerin Cumhuriyet dönemini göğe çıkartıp, Osmanlı İmparatorluğunu yermesi. Bu iki düşünce de çarpıktır, sakattır. Siyasilerin ve siyasi düşünceler ile kirlenmiş kişilerin ortaya attığı dayanağı olmayan tarihi fikirlerin peşinden koşmamak gerekiyor. Siyasi düşünceler ile kirlenmiş zihinler kendi görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamak için sanal bir tarih yaratıp onu insanlara sunuyorlar. Gerçekten tarihi belgeler ile ve karşılaştırmalı okursanız bunların sunduğu tarihin gerçek olmadığını anlayacaksınız.

3.Selim şehzadeliği döneminde devletin kötü durumunu fark etmiş. Çözüm yollarını düşünmeye ve aramaya başlamıştı. Tahta oturduktan sonra ve Osmanlı-Rus  savaşında 120  bin Osmanlı  askerine karşı 8 bin Rus askerinin Osmanlı askerlerini bozguna uğratması 3.Selim artık işlerin eski düzen gidemeyeceğini anladı. Bunu üzerine ilk olarak orduda daha sonra devlet  işlerinde geliştirmeler yapmaya karar verir.  Bu düzenlemeler Nizam-ı Cedid isminde askeri ve devlet işlerinin daha modernleşmesi olarak yazar aynı isimle iki farklı kola ayırıyor. Nihayetinde devletin bu modernleşme çalışması belli yol alsa da 3.Selim'in öldürülmesi ile sekteye uğradı. Şuan kullandığımız kırmızı üzerine ay yıldız bayrağın kullanılmasını sağlayan ilk devlet başkanı da Sultan 3.Selim dir. 

3.Selim'in şehit edilmesi sonucu ardından gelen 2.Mahmut'da aynı düşüncede idi. Zamanını bekleyerek bir çok alanda modernleşme hareketi yaptı. Kendisi uygun zamanı bekleyerek kesin bir şekilde yenilikleri yaptı.  Bunun sonunda yaptığı yenilikler kalıcılık sağladı ve sonraki döneme geçti. Sultan Abdülmecid  aynı yolu devam ettirerek tanzimat ve ıslahat fermanlarını ilan etti. Osmanlı Devletinin gelişmesi bir yola girmişti fakat halen Avrupa devletlerinin gerisinde idi. Artık bireylerinde devletin gelişmesi gerektiğini savunan gruplar ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan ilki Yeni Osmanlılar hareketi başladı. Bu hareket parlementer bir sistem ve anayasa istiyordu. I. Meşrutiyet'in ilanı ve ardından II. Meşrutiyet'in ilan edilmesi ile süreç devam etti. Bu süreçte tahta çıka Abdülhamit bir çok yenilik de yapmıştır. Abdülhamit'in açtığı okullarda yetişenler daha sonra ülkeyi kurtarmak için Milli Mücadeleyi başlatıp, Cumhuriyeti kuracaklardır. 3. Selimden itibaren başlayan devleti modernleşme hareketi uzun bir süreç alarak devlet yönetiminin cumhuriyet sistemine geçmesini sağladı. Cumhuriyet ilan edildikten sonra yapılan inkılap hareketleri ile modernleşme çalışmaları devam etti.

Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine doğal olarak bir çok kurum devamlılığı sağladı. Kitap da bu süreci Vahdettin Engin detaylı ve sade bir dille anlatıyor. Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Tarih kulaktan dolma bilgilerle değil kitaplarla, belgelerle öğrenelim. 

İnkılaplar ile başlayan modernleşme hareketi çok partili sisteme geçtikten sonra sekteye uğradı. Benim kanımca Türkiye halen modernleşme sürecinin içinde. Tarihten ders alıp bu süreci hızlandırıp Atatürk'ün dediği gibi Muasır medeniyetlerin ötesine geçmesi gerekiyor. Yoksa Osmanlı imparatorluğunun yaşadığı sıkıntıların aynısın biz tekrar yaşarız.


1 Kasım 2020 Pazar

Zümrü Ayna

 


Celal  Şengör'ü tv kanallarında bilim ve tarih   konularını takip edenler bilir. Kendisi ülkemizin nadide bilim insanlarından bir tanesi. Bilim kariyeri olarak aslında olması gereken fakat  Türkiye'de ki üniversite akademisyenlerin vasatlığı görününce kendisini ister istemez daha  yükseklere çıkarıyoruz. Kendisinin bilim kariyeri olarak  yine de yükseklerde bunu yanlış anlamayalım. Yaptığı çalışmalar, aldığı ödüller, çalıştığı kurumlar ve akademik yayınları ile Türk  bilim insanlarını temsil etmekte. 

Artık günümüzde bilim insanları olsun, özel sektörde çalışanlar olsun bir konuda uzmanlaşmayı, sadece o konu hakkında bilgi edinmeyi tercih ediyor. Günümüzde bilgi miktarının her geçen gün artığı bir çağda bu kabul  edilebilir  görünüyor. Fakat insanların bir konuda uzmanlaşması bilginin ve teknolojinin artığı bu devirde diğer konularda fazlaca cahil kalmalarına neden oluyor. Kişi kendi mesleği konusunda uzman olmalı, bunun yanında bir iki konuda da bilgi edinmelidir. Tıpkı eski bilginler gibi. Size onları tanıtırken matematik, felsefe, tarih, astronomi vs konularda bilgi sahibidir derler. Celal Şengör de kendi uzmanlık alanı dışında bir çok konuda bilgi sahibi bilim insanlarından. Bunların içinden bir tanesi de tarih.

Celal Şengör'ün bu kitabı Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisinde 1999  yılında yayınlanmış  makalelerinden oluşmakta.  Makalelerin konusu bilim ve düşünceler üzerine, kişiler, tarih, olayları içeren çeşitli makaleler bulunmakta. Makale şeklinde toplanmış kitaplar genelde fazla aklımda kalmaz nedense fakat burada  iki makale dikkatimi çok çekti. Anlatım şeklide hoşuma gitti. Daha önce anlatılan olay örgüsünü tarihin içinde hiç bu şekilde okumamışsınızdır. 

Tarih içinde ki olayların ansızın olmadığını bazı olayların zaman içinde gelişerek sonlandığını görürsünüz. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletleri karşısında teknik olarak geriye düşmesinden sonra bazı Padişahlar çözüm yolu aramaya başladılar.  Sultan 3. Mustafa'nın kurduğu imparatorluk deniz mühendislik okulu sonraki padişah 3. Selim tarafından devam ettirilip imparatorluk kara mühendislik okulu, daha sonra daha modern Nizam-ı Cedid birliğini kurdu. Fakat  yeni  çeriler ve yobazların isyanları sonucu padişah şehit oldu. 3. Selim'in başlattığı yoldan giden Sultan Mahmut daha kararlı ve azimli yol izleyerek amca oğlunun karşılaştığı sorunları kesti attı. 1795'de başlayan yenilenme çalışmaları başlangıcı bu kitaptaki makalede bulunuyor. 

2.Mahmut çok genç  yaşta padişah oldu. Kendiside 3.Selim  gibi  yenilenme taraftarıydı. "Avrupa'ya benzemezsek Asya'ya çekilmeye mecbur kalırız" demişti. Fakat  kendisinin tahta geçtiği zaman yenilik hareketlerini devam ettirmeye müsait değildi. 3.Selim'in başına gelenleri çok iyi biliyordu. Dönemin alimlerinin yoldan çıktığı, devlet düzeninin  bozulduğu, her işte rüşvetin döndüğü, yeni çetelerin haraçgüzar olduğu, paşaların bölgesel tiranlara dönüştüğü dönemde  isyanlar ile boğuşan 18 yıl sonunda yaptığı hazırlıklar bitince yeni çerileri ve onlarla birlikte çürüyen yapıyı yıktı. Top  ateşiyle yeniçerilerle  birlikte ocağı yok etti. Önünde engel kalmayınca yenileşme hareketlerine başladı. 1975 de başlayan yenileşme hareketini  Mustafa Kemal Atatürk  1923 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisini açtıktan sonra inkılap hareketleri  ile devam ettirdi. Fakat yine tarih tekerrür etti. Alimlerin dejenerasyonu, yobazların artması, devlet düzeninin bozulması, dış güçlerin devlet işlerine karışmasına izin verilmesi sonucu yenileşme hareketi sekteye  uğradı. Tarihi olayların zaman içindeki olay  örgüsü gelişmesi ne kadar zaman aldığını gösteriyor bu iki makale bize. Aslında 1795'de başlanan bir hareketin zaman içinde nasıl geliştiğini, ne gibi zorluklar çıktığını  ve nasıl başarıldığını gösteriyor. Bu bakımdan çok önemli.

Diğer makalelerde benim ilgimi çeken Ömer Hayyam üzerine olan. Kendisi matematik üzerine  olan etkisi meşhur. Yine Osmanlı zamanında kaybolmuş bir mucit Lagari Hasan Çelebi ilk deniz altıyı yapan kişi. Ama ne yazık ki o dönemde ilgi ve devam gelmeyince tarihte kaybolmuş. Kimse de  bilmiyor, aynı Takuyittinin bir zamanlar ki gözlem evi gibi.

Son olarak akılında kalan Atatürk'ün başlattığı Türk Tarih Tezi hakkında. Bir görüşü körlemesine takip etmek demek bağnazlıktır. Günümüzde Atatürk'ün bazı çalışmalarını ve fikirlerini yeterli araştırma yapmadan körü körüne takip edenler var. Onu anlamak yerine inanmayı tercih ediyoruz. Türk  Tarih Tezi güzel çalışmalara vesile olsa da ilk ortaya atıldığı zaman yeterli çalışma yapılamamış. Bu nedenle Atatürk tarafından eğitimden çekilip bilim adamlarının daha fazla üzerinde araştırma yapmasını tavsiye etmiştir. Kendisi de o zaman ki veriyi yeterli bulmamıştır. Bunda dolayı hala yayınlanan Türk Tarih Tezi kitabını doğru addetmek yanlıştır. Bu aynı Mu Kıtası olayına dönüşmüştür. Bu konuda da yeterli kanıt olmadığı için anlatılanlar kabul edilmiyor. Atatürk'ün sözlerini takip edin. " Eğer bir gün benim sözlerim bilim ile ters düşerse bilimi seçin." 

Kitaptaki makaleler kısa kısa fakat bilgi bakımından doyurucu. Her birinde farklı şeyler öğreniyorsunuz. Makale tarzı kitaplar konuların hepsi benim aklımda kalmıyor. Okuyucuya göre bu değişebilir. Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bir makalede ki konu sizi etkileyebilir, merak ettirebilir, bir kitaba yöneltirse bile bu güzeldir. 

3 Mayıs 2020 Pazar

Tarih, Kültür ve Kahramanlar



Nihal Atsız bir dönemin üzerinde büyük etkisi olan bir kişilik. Yazdığı romanlar bir dönem insanları etkileyip onların tarih sevmesini sağlamış. Benim ve birkaç arkadaşımın kendisini keşfetmemiz bu romanları sayesinde oldu. Romanları dışında önemli tarih eserlerinin yayınlamış ve kendi döneminde çıkardığı dergilerdeki makaleleri ile insanlara fikirleri ile yön vermiştir. İleride Türk Dünyasının önemli kişiliklerini tanıttığım kitapları gibi kendisininde tanıtan kitaplara bakabiliriz. Bu kitabı da kendisinin dergide yazdığı makalelerinin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş bir eser. Daha önce yayınlanan Makaleler I-II-III-IV eserlerinin yeniden toparlanıp, konuların bir bütün halinde sunulması ile hazırlanmış. Kitap üç ana başlıktan oluşmakta; Türk Tarihi Hakkında, Dil ve Kültür Meseleleri, Kahramanlar ve Büyük adamlar. 

Nihal Atsız fikir olarak Türkçü ve sert bir karaktere sahip bir insan. Türk tarihi ve kültürü konusunda çok büyük bilgiye sahip. Fuat Köprülünün asistanı iken çeşitli sebeplerden dolayı bu işten atıldı ve sonrasında bazı siyasi olaylar meydana gelerek ilmi çalışmalarından uzaklaştırıldı. Fakat kendisi bu çalışmalar uzaklaşmayıp araştırmalarına devam etti. Bu çalışmalarını kitaplarında ve çıkarmış olduğu dergilerde yayınladı. Kitap içindeki makalelerin bazılarında siyasi ve polemik tarzı yazıları bulunmakta. Bunlarda dergilerden alındığı için o günün şartlarına göre yazılmış makaleler. Siyasi fikirlerini de benimsemiyor olsanız da bu Türk Tarihi konusunda ki yazılarını görmezden gelmeyin derin.

Bunlardan bir tanesi Nihal Atsız'ın ortaya attığı Türk Tarihine bakıştır. Biz her zaman 16 tane devlet kurduk. Bir çok büyüklü küçüklü teşkilatlar oluşturduk demekle yetinsek de aslında kendisi Türk Tarihi içinde sadece iki tane büyük devletin var olduğunu söylemekte. Bunlardan bir tanesi Doğu Türk devleti diğeri Batı Türk Devleti olarak ayırıyor. Bunlar arasında geçişleri yabancı devletlerde olduğu gibi hanedan geçişi olarak sayılması gerektiğini söylüyor. Bu bakımdan okunması gereken makalelerden bir tanesi. Tarih Şuurunun ne demek olduğunu ve insanlara neden verilmesi gerektiğini, tarih içindeki geçmiş olayları, Osmanlı dönemi de ki yaptığımız savaşların sonuçları gibi tarihi makaleleri bulunmakta. Diğer konu başlığında dil meseleleri üzerinde durmuş. Bunlardan bir tanesi Türk dilinde aslında bulunan ama daha sonra kalkan harfler üzerine. Altın giysili adam ve o mezardan çıkan yazı hakkında da o dönemde bulunmasından dolayı yazısı bulunmakta. Kürşad'ı bazı makalelerinde fazla yükseltmiş. Romanında bende çok sevsem de bu karakteri Türk tarihinin en üst yerine koymak zor bence. Kültür dili konusunda ki makalesi de önemli. Bugün geniş coğrafyada farklı Türk lehçeleri konuşan Türkler vardır. Bunların ortak bir dilde buluşması için hangi lehçenin uygun olduğu üzerine tartışmada bulunmuş. Kendisinin de belirttiği benimde okuduğum İsmail Gaspıralın da aynı yolu izlediğini belirtmiş. Son bölümde Ziya Gökalp, Mehmet Akif, Rıza Nur, Zeli Velidi Togan, Prof. Caderoğlu Ahmet vb kişiler hakkında makaleleri bulunmakta. Kimin kim olduğunu ve nasıl bir hizmette bulunduğunu anlamak için güzel makaleler.

Türk tarihi ve kültürü üzerindeki makaleleri okumanızı tavsiye ederim. Bunun yanında Türk kültürüne hizmet etmiş insanları tanımak, katkılarını öğrenmek, kim olduklarını bilmek bizim tarih içinde bu zamana kadar ne safhalardan geçip geldiğimizi öğrenmek için elzem olduğunu düşünüyorum. 

30 Mart 2020 Pazartesi

Türk Kültüründe Kadın Şaman



Türk kültüründe kadın şaman konusunda elimizde ki kaynaktan başka eser yoktur. Yapılan akademik çalışmalarda genel olarak şamanlık kültürü incelemektedir. Kitap olarak sunulmuş daha önce burada da size aktarmış olduğum eserlerde kadın şaman konusu değinilmemiştir. Yazarın şamanizm ile ilgili diğer kitaplarını da bitirdikten sonra artık son olarak bu eseri kaldı konu hakkında. Diğer kitaplarda şamanlık ve eski Türk inançlarının şuan yaşadığımız kültüre ne kadar büyük etkisi olduğunu. Bu kültürün aslında fark etmesek de yaşamaya devam ettiğini çok kez tekrar ettim. Kadın şaman konusunda aslında fark etmediğimiz kültür ögeleri günümüzde de yaşamaya devam etmekte.


Türklerde şamanlık anlayışının ilk çıktığı zamanlar daha anaerkil bir döneme denk gelmektedir. Yazılı kaynaklarda geçen tarihte genellikle erkek şamanlardan bahsedilse de bunlardan önce ilk şamanlar kadınlar olmuştur. Bunlarla ilgili mitoloji ve anlatılar bulunmaktadır. Şamanlığın kadınlarda başlaması daha sonra sosyal yapının değişmesi ile erkeklere geçmiştir. Ama şamanlık görevi cinsiyete bağlı bir işlev yürütmemiştir. Hem erkeklerin hemde kadınların şaman olabilirler. Genel olarak erkek ve kadın şamanların işlevleri aynıdır. Fakat kadın şamanların bazı özellikleri erkeklerde bulunmaz. Şamanların en güçlüsünün kadın olduğu her zaman vurgulanır. Bundan dolayı erkek şamanlar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar. Hiç bir vakit kadın şamanlar kadar güce erişemezler. Buda anaerkil bir toplumdan geçişi gösteren unsurlardan bir tanesidir. Manyak denilen elbisenin erkek şamanlar tarafından kullanılması, saçların uzatılıp örülmesi kadın şamanlardan erkek şamanlara geçen unsurlardır. Kadın şamanlar genel olarak hastaları iyileştirmek, ölen insanların ruhunu öteki dünyaya taşımak, kısırlığı tedavi etmek, fal bakmak, evi kötü ruhlardan temizlemek, kurban sunmak, mevsim ritüellerini yapmak, sığırlara ve atlara zarar veren ruhları kovmak, yağmur yağdırmak, koruyucu amuletler yapmak gibi aslında erkek şamanların yaptığı her şeyi yapmaktadırlar. Bunların yanında şaman olma ritüelleri, eğitimi, toplum içindeki konumları şamanlık konusunda ki ile aynıdır. Bunda da aslında şamanlığın bir cinsiyete bağlı kurum olmadığı anlaşılıyor.

Kadın şamanların bir çok özelliği erkek şamanlara devretmesiyle etkisi azalmış gibi gözükebilir. Daha öncede bahsettiğimiz gibi şamanlık kendini islam kültürü içinde de devam ettirdiği için. Kadın şamanlık da kendini devam ettirmiştir. Bugün etrafımıza baktığımızda aslında bunun kültür içinde yaşadığını görebilirsiniz. Kadın şamanlık konusu çok özel bir konu, en eski kültür ögelerinden gelmekte. Bu konuyu merak edenlerin okumasını tavsiye ederim.

8 Mart 2020 Pazar

Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı



Artık şamaniz konusunun sonlarına doğru gelmekteyim. Öğrendiğim ana temel şey var ki buda halen Türklerin hangi coğrafyada olursa olsunlar, hangi inancı benimsemiş olsunlar eski kültürlerinden geleneklerini devam ettirdikleri oldu. Müslüman olan Türkler ise eski Gök Tanrı inancını ve şamanik gelenekleri islam kültürüne sokarak bunu sanki islamın bir parçası haline getirerek yaşatmaya devam ettirdiler. Bu konuyu inceledikçe şuan yaşadığımız bir çok olayın şamanik kültürün evrilmesi sonucu olduğu gördüm. 

Diğer bir husus ise diğer yazılarda belirttiğim gibi Türklerin eski dinlerinin şamanizm olduğu üzerine bir yanılgının yaygın olarak devam etmesi. Bu araştırmada da bu konunun bütünüyle yanlış olduğunu gördüm.

Bu kitapta ise diğer kitaplarda bahsedilen şaman kavramı, şamanik yolculuk, şaman olmak ve bunun aşamaları üzerine duruyor. Eski kültürde şaman olmak iki türlü meydana geliyor. Bunlardan bir tanesi ve en güçlüsü olan soydan gelen şamanlık görevi. Diğeri ise başka güçler tarafından kişinin şaman olarak seçilmesi. Burada şaman olarak seçilen kişi artık litaratüre bile şaman hastalığı olarak geçmiş farklı bir ruh haline bürünüyor. Bu seçilmeden ruhlar şamanın ruhunu belli bir kutsal yere götürerek orada kemiklerini etinden ayırıyorlar. Kemiklerin miktarı kişinin şaman olmasından önemli bir etken olarak görülüyor. Kemikleri sayan ve sonra tekrar dizen ruhlar, daha önce yüzmüş oldukları etleri çeşitli işlemden geçirdikten sonra tekrar şamanın bedenine yerleştiriyorlar. Burada artık şaman farklı yeteneklerle bürünmüş olarak tekrar doğuyor. Artık göğün 7 katına çıkabilir, yer altına inebilir, doğa ile konuşabilir, ruhlarla bağlantıya geçebilir, kimsenin duymadığını duyar ve kimsenin görmediğini görebilir. Bundan sonra şamanın bir çok olay meydana geliyor. Hocasından yani bir başka şamandan şamanlığı öğrendiği gibi bir ruhtan gizli öğretileri de öğreniyor. Bu bir olabildiği gibi birden fazlada olabiliyor. Dişi bir albastı olduğu gibi bir hayvanda olabiliyor. Daha önceki kitap tanıtımlarında da bahsettiğim şamanın üzerindeki ve davulunda ki simgelerin hepsinin bir anlamı vardır. Bunlar kendilerini korumaya yaradığı gibi, hayvan ruhunu simgeleyen eşyalarda olabilir. Bu eşyalar kişiye, boya ve coğrafyaya göre değişmektedir. Aynı şekilde şaman davulunda da geçerlidir.

Şamanlarda sık olarak gözüken aslında temelinde yatan bir hususta şamanların cinsiyet değişimi yada kadın gibi giyinmeleridir. Bu olaya araştırmacılar farklı yorumlar getirmeye çalışmışlar. Şamanlar hem gökte hemde yer altına gidebildikleri için buradaki ruhlara göre erkek yada kadın olmaları gerekmektedir. Ruhların cinsiyete göre yaklaşımlarının farklıdır. Diğer bir görüşte şamanlığın aslında anaerkil bir yapıda ortaya çıktığıdır.  ilk şamanların kadın olması ve kadın şamanların aslında en güçlü şamanlar olmalarından dolayı onlara benzeme düşüncesi yatmaktadır. Şamanlık zaman içersin de avcılığın erkeklere geçmesi, demir işlemeciliğinin erkekler tarafından yapılmaya başlanması ile demirin kutsiyet kazanmış, toplum içersin de erkek egemen düşünce armış, demirci şamanlar ve ardından erkek şamanlar ortaya çıkmıştır.  Şaman giysilerinde bulunan erkek ve kadın motiflerinin ilk düşünceye daha fazla ihtimal olduğunu düşündürmektedir. Bundan sonraki okuyacağım kitapta kadın şamanlar hakkında daha fazla bilgiye edineceğim. Onuda size aktaracağım.

Şamanlığın sonradan Türk kültürüne girdiği belirtisi olarak eski inanıştaki ögelerin şamanizm  içibde olmamasıdır. Gök Tanrı'ya adak sunmak, atalar kültü, iyeler, ikizler olgusu, şamanizm yoktur. Bunlardan dolayı şamanlık rahiplik rolü yerine zaman içinde icracı rolüne geçmiştir.

Kitabın birinci kısmında şamanları açıklarken ikinci kısmında şaman'ın tarihte ki yerinin nereden geldiğini irdelemektedir. Tarihte nereden çıktığı, isminin manası, kültür içindeki yerini anlatmaktadır. Geniş manada bilgi almak isteyenlere tavsiye edeceğim bir eser. Genel olarak Şamanizm üzerine yazılanlar bölgesel araştırmalar olmakta. Şamanzim aslında bölgeler arasında değişse de genel olarak okumak daha uygun olacağını düşünmekteyim. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...