29 Ekim 2015 Perşembe

Harp Akademisi Öğrencisi Mustafa Kemal'in Not Defteri



Daha önce Atatürk'ün Karlsbad hatıratını burada size tanıtmıştım. Tarih içinde yazılan günlükler birinci dereceden önemli vesikalardan biridir. İnsanlar bu günlüklerini yazarken hiç bir gelecek kaygısı duymadan o an hissettiklerini ve düşündüklerini yazıya geçirirler. Bundan dolayı araya daha sonra girecek hiç bir düşünce ve duygu bu vesikaları etkilemez. Mustafa Kemal Atatürk ve onun dönemindeki çoğu asker ve devlet adamı için hatıra ve günlük yazmak doğal bir şeydi. Onlar için yazmak doğal bir şey gibi gözüküyor. Mustafa Kemal Atatürk görünen o ki çok küçük yaşlarda notlar tutmaya başlamış. Bunlar uzun zamandır toplu ve düzenli olarak bir basımı yoktu. Bu günlüklerinden kronolojik sıraya göre okuyup burada paylaşacağım.

(Kaynak: Kara Harp Okulu sitesi)


Atatürk'ün bu Genel Kurmay Arşivlerinde 34 adet not defteri bulunmakta. Not defterlerinin yazım tarihine göre basılmadığı için zaman kronolojisi farklılık gösteriyor. Onun için farklı sıradan ciltlere atladığım vakit şaşırmayınız. 2. Cilt Atatürk'ün Harp Akademisinde iken tuttuğu notlar bulunmakta. Mustafa Kemal 1899 yılında Harp Okuluna kabul olmuş daha sonraki yıllarda Harp Akademisine girmiş. O tarihten önce olan Rus-Japon harbinden ilgisini çekmiş. Bu harbi ve donanma konusunda notlar tutmuş. Savaşa katılan ülkelerin ekonomik durumlarını inceleyen notlar eklemiş. Topların ve gemilerin durumunu ve Osmanlı Devletinin o dönem ki donanması ile ilgili notlar almıştır. Bunun yanın da kitaplardan ve tarihi kişiler hakkında notlar. Şiirler, krokiler, maddi durumunu yazdığı bir günlük notu, sınıf arkadaşlarının isimleri, yazı yada konuşma taslakları, mektup taslakları bulunmakta.



Bir sayfada parasının yetmediğini ve ilk defa kendisinin para hesabı yaptığını yazmış

21 Mart 1904 Pazartesi Saat 6
"Bugün para durumumu inceledin. Harcamaları gelirin pek ziyade üzerinde buldum. Şimdiye kadar cüzdanıma girip çıkan parayı hesap etmek hatırıma bile gelmemişti. Bu hesapsızlığın vahim sonuçlarıyla, pek büyük ıstıraplar altında manen ve maddeten ezildim. Şimdi sarf olunan paranın harcandığı yerin ve zamanın kaydına baktığım zaman, hareketimdeki düzensizlik dikkatimi çekiyor. Her zaman bu defterimin gözden geçirilmesiyle hissettiğim pişmanlıklar, ihtimaldir ki yaptığım hareketleri düzenlememe neden olacak. Fakat ben henüz bunun tesirini anlayamıyorum. Masrafların sebebi, fazlalığından ziyade, gelirlerin azlığıdır."  


Japon-Rus Savaşı Japon saldırı düzeni krokisi

Gemi Krokisi



Kitap üç bölümden oluşmakta. Yazıların değerlendirilmesi ve günümüz Türkçesiyle aktarımı, orjinal defterlerin resimler ve bu sayfalarda yazan yazıların latin harfleri ile verilmiş.


Kitap Genel Kurmay Basım Evi tarafından basıldı. Daha önce toplu olarak Atatürk'ün not defterlerinin baskısı yoktu. Farklı not defterlerinin ayrı olarak araştırmacılar tarafından bazı bölümleri yayınlanmıştı. Atase arşivlerinde tüm not defterleri, tıpkısı da yan sayfada basılarak 12 cilt halinde basıldı. Bu seti bulmak biraz zor. Sadece askeri müzelerde ve Ankara Atase satış bürosunda mevcut. Eğer Ankara'dan temin edebiliyorsanız, ilk bir merkezi arayın ellerinde varsa oradan edinin. Öğrenci iseniz size %50 indirimde yapıyorlar. Diğer seçenek askeri müzeler fakat burada tüm setin bulunma ihtimali yok. Bunun yanında bazı sahaflarda satıyor olabilir. Araştırırken hepsiburada.com'da setin bazı kitaplarının olduğuna rastladım. Tükenmeden buradan da temin edebilirsiniz. Tarih ve Atatürk açısından önemli bir kaynak. Bu arada unutmadan Atase bu seti bir daha basmayacağını belirtti. Tüm kütüphanelerde bulunması gereken bir eser.

Cumhuriyetin temel taşlarından bir tanesi kitaptır. Atatürk'ü daha iyi anlamak, Cumhuriyetimizi daha ileriye götürmek istiyorsak okumamız gerekiyor. Her bayramda Atatürk'ün gelmesini beklemek yerine onun manevi mirasçıları olmak için kitap okumalıyız. Tarihimizi öğrenmek, bilim, fikir kitapları ile ufkumuzu genişletmek için kitaplar okumalıyız. Cumhuriyetimizin 92. yılı Kutlu Olsun. 




2.Cilt : Harp Akademisi Öğrencisi Mustafa Kemal'in Not Defteri

3.Cilt : Mustafa Kemal'in İkinci Viyana Kuşatması Öncesi Rus Seferi, İkinci Viyana Kuşatması ve 1768-1774 Rus Seferi Hakkında Tuttuğu Notlar

4. Cilt : Mustafa Kemal'in 1897 Türk- Yunan Savaşı İle İlgili Tuttuğu Notlar

5.Cilt : Mustafa Kemal'in 1870-1871 Alman-Fransız Savaşı ile İlgili Tuttuğu Notlar ile 1905-1908 Yılları Arasında Tuttuğu Günlük Notlar

6.Cilt : Mustafa Kemal'in İstikam ve Topçuluk, Stratejik Taarruz ve Stratejik Savunma ile Subaylar için Yazılmış Olan Hizmeti Seferiye Talimnamesine Ait Tuttuğu Notlar

7.Cilt : 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal'in Not Defteri ile Mustafa Kemal'in Samsun'a Çıkışından - Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılışına Kadar Tuttuğu Günlük Notları

8.Cilt : Mustafa Kemal Atatürk'ün 1921 Yılına Ait Günlük Notları, 1922 Yılına Ait İç Olaylar İle İlgili Notları, Askeri ve Siyasi Konulardaki Notları, 1922 Yılına Ait Çeşitli Konularda Tuttuğu Notlar

9.Cilt : Mustafa Kemal'in Türk Tarihi ile İlgili Notları, Mustafa Kemal'in İstanbul Üniversitesi ile İlgili Notları, Fransızcadan Osmanlıcaya Çevirisi Yapılmış Bazı Kelimeler ve Şahsi Eşyalarının Yazılı Olduğu Not Defterleri

10.Cilt : Mustafa Kemal'in 5. Ordu Karargahında Görevli İken Tuttuğu Notlar ile Trablusgarp Cephesindeki Günlük Emir Notları

11.Cilt : Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet Halk Fırkasının İkinci Büyük Kongresinin Açış Konuşması, İkinci Kez Cumhurbaşkanlığına Seçilmesi Nedeniyle TBMM'de Yaptığı Konuşma, TBMM'nin 3. Dönem Açış Yılı Konuşması ve Afgan Kralı Amanullah Han'ı Ankara Ziyareti Onuruna Verilen Ziyafette Yaptığı Konuşmayı İçeren Not Defterleri

12.Cilt : Mustafa Kemal Atatürk'ün Hukuk Alanında Yapılması Tasarlanan İnkılaplar ve Ankara Hukuk  fakültesi Açılışı, Milli Mücadele ve Cumhuriyet Dönemlerinde Gerçekleştirilen İnkılaplara Karşı Gösterilen Tepkiler ve 1931 Yılı Ocak-Şubat-Mart Aylarında Yaptığı Yurt Gezileri ile İlgili Olarak Tuttuğu Notları İçeren Not Defterleri

26 Ekim 2015 Pazartesi

Miken Uygarlığı ve Ahhiyawa



Minos ve Miken Uygarlıklarını merak edip okumaya başlamıştım. Minos Uygarlığı ile ilgili Türkçe bulunan tek kaynağı burada aktardım. Miken Uygarlığı ile de ilgili fazla bir kaynak olamadığı için olanları okuyarak ikinci kitaba geldik. Daha önce fark etmediğim yalnız şimdi farkına vardığım bir tarihi bağlantıyı da anlamış oldum. Merak ile başlayan bu okuma kolu aslında Troya'lılara saldıran Mikenlileri anlamak için güzel bir bakış açışı oldu. Bunun yanında tabi Yunan kültürünün gelişim çağlarını öğrenmek içinde. Burada Yunan kültürü derken onların dediği gibi Minos Kültürü onlara ait değildir. Bunu Minos Uygarlığı yazısında aktarmıştım. Yunanlılar dünyada kültür yağmacılığı yapan, bunu dünyaya kendilerinin olduğunu iddia eden ve Avrupayı buna inandıran tek millet. Yada Avrupa bilerek görmek istemiyor, bu daha akla yatkın. Bununla ilgili araştırmaları zaman içinde burada sunacağım.

Akhalar Yunanistan karasına MÖ 1650 dolaylarında gelerek, Miken bölgesinde bulunan halkları yönetimleri altına aldı. Burada gelişerek ve etraftaki kültürler ile bağlantı kurarak kültürlerini geliştirdi. Bir diğer görüşte Miken bölgesindeki halkların kültürlerini benimsedikleridir. Denizcilikte gelişmeye başlamaları ile birlikte; Anadolu, Mısır, Yunan karası ve çevre adalar hatta Minos Uygarlığı ile irtibata geçtiler. Ticaret, kültür ve çeşitli ustalıkları öğrendiler ve kendi topraklarına taşıdılar. Giderek güçlenen bu kültür Minos Uygarlığının yaşadığı çeşitli doğal felaketler sonucu zayıflaması ile, Girit'i kendi hakimiyeti altına aldı. Minos Uygarlığı kitabında bunun nasıl olduğu daha tartışmalı olarak verilmiş. Mikenler savaşçı olarak nitelenen bir toplum ve çok katı bir sosyal düzenleri var. Minos Uygarlığının bu doğal felaketler sonucunda zayıflaması ile işgal etmiş olabilirler. Diğer ihtimal ise evlilik yoluyla olduğu düşünülüyor. MÖ 1400 Minos Uygarlığının çökmesi ile burayı ele geçiren Mikenler, çok büyük bir ticaret ağına ve gelişmiş bir kültürü ele geçirmiş oldular.


Haritayı biraz açıklama ihtiyacı duydum. Koyu kahve ile gösterilen Ege denizinde bulunan adalar MÖ 2500 - 1900 Kiklad Adalar kültürü, Toprak kavesi (Girit Adası) MÖ 2000-1400 Minos Kültürü, Kum kahvesi ile çizilen sınır alanı MÖ 1600 - 1100 Miken kültürü ve kendi bağlı olan bölge. Eski Çağ Uygarlıklarını düşünürken Miken, Minos, Troya, Hitit, Ur gibi isimler kullanıyoruz. Buraları bugünkü anlayış ile düşünmemek gerekiyor. Bu bahsedilen yerlerin hepsi bir şehirdir ve kendi etki ettikleri bir alan vardır. Haritadaki kırımızı alan Mikenlilerin etki alanı.


Bu miraslardan en büyüğü ekonomik olarak miras aldıkları ticaret yolları ve ilişkileri oldu. Bu Mikenlilerin hızla büyümelerine ve güçlenmelerini sağladı. Diğer en büyük etki ise Minos Uygarlığı'nın geliştirdiği Linear A yazısını kendi dillerine uyarlamaları oldu. Bu yazı tipine Linear B yazısı denmekte ve günümüzde çözülmüş kabul edilmekte. Fakat halen bazı şüpheler var. Yapılan kazılarda çıkan tabletlerin deşifresi neticesinde tabletlerde daha çok ekonomik faaliyetlerin kaydının tutulduğu belirlenmiş. Kendi dönemlerindeki medeniyetlerin aksine hiç kral yıllıkları, devlet sistemi, dini yazılar gibi bilgileri yazıya geçirmemişler. 

Mikenlilerin devlet sistemini, dinlerini ve neye inandıkları arkeolojik olarak anca belirlenebiliyor. Bunlarda tabi diğer medeniyetlerde olduğu gibi açık şekilde olmuyor. Yazılı kaynak gerçekten çok şey ifade ediyormuş. Minos ve Miken'i okuduktan sonra bunu anladım. Miken şehirlerinin en belirgin özelliği şehirlerin büyük surlarının olaması. Yöneticinin ise tam korunaklı bir kalede şehir içinden bile ulaşılması zor bir kalede yaşaması belirgin özellikleri.

Miken 

Miken Uygarlığı bilindiği gibi Troya'ya saldırarak buradaki savaşı kazanmış ve o dönem Troya'nın sonunu getirmiş. Bu konu Troya konusunda değineceğim. Hızlı bir yükselişten sonra MÖ 1200'lerde Dor yada Deniz Kavimleri istilası sonucunda yok olmuşlardır. Daha sonra bu şehirlerde kimse yaşamamış yada nüfus çok fazla düşmüş. 

Elimizde Miken Uygarlığı ile ilgili fazla bir kitap yok. Birinci kitap bu uygarlığın nasıl bulunduğunun hikayesini anlatıyordu. Bu kitap ise daha ayrıntıya giriyor. Fakat dediğim gibi yazsının olmaması çok şey değiştiriyormuş gerçekten. Sadece kremik ve arkeolojik buluntulara göre bir medeniyeti incelemek biraz yavan kalıyor. Merak edenlere bu kitabı okuyabilirler. 

22 Ekim 2015 Perşembe

Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlüğü



Türk Mitolojisi konusu araştırmaları eski devirlere uzandığı için bu konudaki kelimelerde farklı olmakta. Burada kullanılan kelimeler bugün artık kullanılmıyor yada manası değişmiş oluyor. Genelde Türk Mitolojisi kitaplarında anlatılan konu ile ilgili kelimeleri açıklanmakta. Yinede normal okuyucu, akademik okuyucu için bir sözlük ihtiyacı vardı. Bu kitapta bu düşünce ile hazırlanmış.

Bugün Türk Mitolojisi konusunda çalışmış ve çalışmakta olan bilim insanları çok az. Elimizde olan kitaplar belli sayıda. Burada çoğunu size tanıtmaya çalıştım. Akademik olarak çıkan makalelerden ne yazık ki fazladan ilgi göstermezsek haberimiz olmuyor. Bunların sayısı da fazla değil günümüzde. Yabancı dilde çıkan yayınların hepsinin de Türkçe'ye çevrilmediğinden dolayı, bu konuda araştırmaların fazla olmaması bunları bize kazandırmıyor. 

Tarih konusu da çalışan bilim insanlarının kendilerine daha kolay geldiği üzere yakın tarihi çalışıyorlar. Onuda nasıl çalıştıkları çoğunlukla sıkı takipçiler arasında biliniyor. Bunun dışında Osmanlı Devletinin ötesine gidilmeye başlandıkça bu konularda çalışan bilim insanlarının sayısı gittikçe azalıyor. Buda bizim için ayrı bir sorun olarak ortaya çıkıyor. 

Bu kadar olumsuzluk içinde yinede yapılmaya çalışılan işler var. Bu kitapta bunlardan bir tanesi. Diğer mitolojiler hakkında bir çok eser verilirken ve sözlükler hazırlanırken. Kendi öz kültürümüz ile ilgili bu tür çalışmalara uzak kalınması işin başka tarafı. Kitap bu konuda bir açığı doldurmak için hazırlanmış. Normal okuyucu için yeterli fakat daha ilerisi için pek yeterli olmayan bir eser. Ben kitapları okurken acaba bu terim yada kelime var mı diye merak edip baktığım oldu. Fakat ne yazık ki çoğuna rastlamadım. Genel bir içerik mevcut, daha ilerisi için fazla bir şey içermiyor. Yazardan mı kaynaklanıyor yoksa yayıncıdan mı bilmiyorum. Fakat terimlerin kaynakları bire bir nereden alındığı referans olarak gösterilse daha bilimsel bir yayın olabilirdi. Bundan sonraki çalışmalar daha bilimsel ve geniş bir tarama gerektiriyor. Çok derine gitmeden normal okuyucu için yeterli, daha ileri okuyucular için pek yeterli değildir. Bunu göz önüne alarak edinmenizi tavsiye ederim.

19 Ekim 2015 Pazartesi

Nazi Döneminde Bilim




Ortaokul ve Lise yıllarında çok fazla belgesel izlerdim. O zamanlar tarihi belgeseller arsında 2.Dünya Savaşı ve Nazi Almanya'sının geliştirdiği teknolojiler bir hayli ilgimi çekmişti. Zaman için Nazi Almanya'sının bu gelişmeyi nasıl gerçekleştirdiğine dair merakım daha da arttı. Teknolojik, ideolojik, savaş taktikleri, askeri yapıları gibi merakımı çeken bir çok şeylerini araştırdım. Bu araştırma sonucunda her zaman aklımı kurcalayan bir soru kalmıştı geriye. Bu insanlar böyle bir gelişmişliğe ve uçuk savaş aletlerine nasıl yapıyorlardı? Şöyle bir bakarsanız o zaman yapılan araştırmalar ve üretilen teknolojiler bugün bir çok gelişmenin temelini atmıştır. Buna sonra değineceğim nasıl olduğuna dair. Okumaya başladığımdan bu yana Almanya'nın bu bilimsel ve teknolojik gelişmişliğe nasıl sahip olduğu sorusunun yanıtına hiç ulaşamadım. Bu kitabı bu sorunun yanıtını bulmak için ilk çıktığı gibi aldım. 

Bilim tarihine yada 2.Dünya tarihine bakıldığında bir çok bilim insanı Yahudi kökenlidir. Bununla ilgili belki günümüzde birçok kompo teorisi oluşturulsada o zaman ki daha basit bir nedene dayanıyordu. Alman enstitülerinde doğa bilimleri alanı artık belli bir seviyeye gelmiş ve kadrolar yerlemişti. Doğa bilimlerine aranan araştırmacı o kadar çok değildi. Fakat 1.Dünya Savaşında gelişen bazı yeni bilim dalları ortaya çıkmaya başlamıştı. Elektrokimya'nın ve kuramsal fiziği gelişimi ile bu bölümlere yeni araştırmacılara ihtiyacı artmaya başladı. Bu sebepten dolayı bu açık kadrolara genç Yahudiler yerleşti. Buralara yerleşen Yahudi bilim insanları sonuçta öyle başarılara imza attılar ki bilim ve dünya tarihi temelden değişti.

1927 Solvey Konferansı

Resimde bulunan bilim adamlarının çoğu Nobel Ödülü aldı. Resimde bulunan tek kadın olan Marie Curie iki defa farklı konulardan Nobel Ödülü aldı. Bu kadar başarılı bir bilim kadrosunu her ne sebeple olursa olsun kendi ülkenden uzaklaştırmak. Sonucunda da kendi ülkende bilimi öldürmek. Savaşın getirdiği sonuçları ve dünyaya iyi bir ders oldu. Ama halen bilimin bir ülke için ne kadar önemli olduğunu anlamayanlar var... 

Nazilerin Almanya'da güç edinmeye başlaması ile anti-semitik hareketleri daha belirgin hale geldi. Bunu durdurmak isteyen Planck Hitler ile bir konuşmasında bu bilim adamlarının önemini ve ellerinden gitmemesi gerektiğini belirttiğinde Hitler'in "o halde bizde bir kaç yıl bilimsiz yaparız" demesi aslında baştan herşeyin sonucunu belli etmiş. 

Tabi Nazilerin Alman devletini neden ele geçirdiği ile ilgili çok güzel bir tespitte fizikçi Leo Szilard söylemekte;

Almanların her zaman yararcı bir bakış açısını benimsediklerini dikkat etmişimdir. Sorarlar, "Pekala, diyelim ki buna karşı çıkacağım, bununla ne yararım dokunacak? Pek bir yararım olacağını sanmam, olsa olsa etki gücüm azalır. O halde niye karşı çıkayım?" Gördüğünüz gibi, işin vicdani, ahlaki yönü ya bütünüyle yoktu ya da çok zayıftı ve düşünülen tek şey eylemin pratik sonucu ne olurdu. İşte, bu temelde, 1931'de, Hitler'in iktidara Naziler güçlü oldukları için değil, hiçbir direnişin olmayacağını düşündüğüm için geleceği sonucuna varmıştım.

Gerçekten de bilim adamları kendilerini politikanın üstünde bir kavram olarak görerek, sadece bilim ile ilgilenmeleri gerektiğini düşünmüşler. Bu düşünceleri sonucunda çok az bilim insanı dışında baskılara dayanmayıp Almanya'dan diğer ülkelere göç ettiler. Göç ettikleri ülkelerin bilim ve teknolojilerinin gelişmesinde büyük katkı sağladılar. Buda 2.Dünya Savaşın da Almanların bilim karşısında ki yenilgilerinden biri oldu. 2. Dünya Savaşı başlamadan önce böyle bir bilimsel gelişmişlik ve disiplin çok az ülkede mevcuttu. Bu bilim adamları yeni gelişen bilim dallarındaki başarılarını ve doğa bilimlerindeki bilgilerini diğer ülkelere taşıyarak Almanya'yı bilim alanında sıfır noktasına kadar taşıdılar. Nazi hükümeti de bundan pek rahatsız olmadı. Hitler'in dediği gibi bilimsiz yaşayabileceklerini, enstitülere kendi görüşünden işe yaramayan adamları getirerek buraları ayakta tutabileceklerini düşündüler. Bunun yanında Naziler içinde teknoloji yatkını insanlar güç kazanmaya başladı. Bunlar yapılan araştırmaların savaş teknolojisine  katkılarını sorguluyor ve araştırmaların bu yöne yönlendiriyorlardı. Bilim insanlarının enstitülerden çekilmesi ile bu insanlara da gün doğmuş oldu.

Bugün ABD, Rusya, İngiltere gibi ülkelerin bilim ve teknoloji alanında bu kadar iyi olmalarının temeli, Almanya'dan bu ülkelere kaçan bilim adamlarının birlikte götürdükleri bilgi ve bilimsel tecrübeler olmuştur. Türkiye'nin bile Eğitim ve üniversite temellerini Almanya'dan gelen teknisyenler, bilim adamları, doktorlar vs atmışlardır. 


Kitap ne bir bilim kitabı nede bir politika kitabı. İkisinin karışımı bir kitap diyebiliriz. Bunun yanında bilim tarihide eklenebilir. Salt bilimsel bir kitap arayanlar için hayal kırıklığı olacaktır. O dönemi anlamak için güzel bir kitap. Merak edenlere tavsiye ederim.

13 Ekim 2015 Salı

Türk Mitolojisi



Türk Mitolojisi konusunda artık genel olarak sona yaklaştım. Bundan sonraki konu hakkında bulunan kitaplar ya baskısı tükenmiş, Türk boylarının zaman içinde değişmiş destan ve efsaneleri yada bazı yazarların araştırmaları kaldı. Diğer araştırmalar konusunda yazarların toparlama bir eser mi ortaya koyduğu, yeni bilgi ve belge sağladığı konusunda emin olmadığım için onları listeye eklemedim. 

Pertev Naili Boratav ünlü bir halk bilimci olmasından dolayı seçtim. Daha önceden de kafamda ismi nedense yer etmiş. 

Kitap daha önce okuduğum Eski Türk Mitolojisi kitabında ki gibi madde madde hazırlanmış. Çeşitli unsurlarda Mitolojide geçen maddeler verilmiş. Daha sonra bu maddelerin Türk Halk Kültüründe ki yerini açıklamış. En sonda da her maddenin sonunda kaynakça belirtilmiş. Bu kaynakçanın bu şekilde kullanılması ve mitolojide geçen konuları madde madde yazma işlemi sanıyorum yayın evinden kaynaklı bir sorun. Kitabın görünüşü sözlük gibi. Eski Türk Mitolojisi de aynı şekilde yazıldığı için yayın evinden şüphelenmeye başladım. 

Kitabın ismi Türk Mitolojisi olarak geçse de açıklamasında "Türklerin islam öncesi ve Türkiye dışındaki ülkelerde Türkçe konuşan halkların mitolojileri hakkında açıklayıcı bilgiler..." dese de kitap içinde bir çok maddede islam unsurları ile  açıklamış.  Genelini de halk inanışları ve kültürü ile maddeleri açıklamaya yönelmiş. Mitoloji ile efsane, destan ve halk inanışlarını karıştırmamak gerekiyor. Bunlar bir birine yakın olan şeyler olarak görünse de ince çizgi olarak ayrılmaktadır.

Yazar okurken beni çok şaşırttı gerçekten. Şuana kadar okuduğum hiç bir mitoloji kitabından rastlamadığım  görüşleri var. Örneğin Dede korkut kitabında geçen hikayelerden Deli Dumrul ile Azrail arasında geçen hikaye ve Depegöz hikayesinin Yunanlılardan Türklere geçtiğini savunmuş. Ne yazık ki açıklama olmadığı için yazılardan bu kanıya nereden vardığını belirtmiyor. Bunun yanında sürekli eski Türk inanışına Pagan deyip durmuş. Türkler doğa olaylarına tapmıyorlar ki Pagan olsunlar. Doğa olaylarını mukaddes sayarlar ve ona saygı gösterirler. Daha Türk İnançlarını araştırma konusuna gelmesemde, diğer mitoloji kitaplarında Türklerin Pagan olduğunu gösteren bir açıklamaya rastlamadım. 

En son olarak yazar Türkleri bir millet değilde etnik grup olarak tanımlamış. Kitapta beklediğim bilgi yoğunluğunu bulamadım Türk Mitolojisi bakımdan. Daha çok islam hikayeleri ve halk inançları çerçevesinde anlatmış. Öne sürdüğü bazı farklı düşünceleri detaylı olarak açıklasaymış daha iyi olacaktı. Fakat nedense bu yolla gidilmemiş.

8 Ekim 2015 Perşembe

Mitanni Devleti ve Hurriler




Hititleri okuyan her okuyucu, Hititlerin Anadolu'ya geldiklerinde burada bulunan kültürler üzerine hamiyetlerini kurduklarını okur. Hittiler bu kültülerden o kadar çok etkilenirler ki dinleri, yaşam biçimleri, kültürleri, isimleri vs konuları benimserler. Hititler Anadolu'ya gelmeden önce bu bölgeye Hatti Ülkesi denmesini dahi benimseyerek kendilerini bu kültür üzerine kurarlar. Bu kültürler Hurriler ve Hattiler dir. Ne yazık ki elimizde bu iki kültür ile ilgili fazla bir bilgi yoktur. İsimler, dua metinleri, bir kaç tablet gibi yazılı kaynak kalmıştır. Fakat Hititler bu iki kültürün geleneklerini, dinlerini benimsediği için çoğu kültür ögesi uzun zaman yaşamıştır. Kitaplarda kısa kısa değinilen bu iki kültürü merak edip üzerine kitaplar var mı diye araştırdım. Ne yazık ki fazla bir şey çıkmadı. Daha sonra Türkiye de ki tezler var mı diye araştırınca birkaç tez ortaya çıktı. Size burada bu tezlerden ve makalelerden okuduğumu aktaracağım bu sefer farklı olarak.

Mitanni-Hurri Devleti 



Hurri kültürü Anadolu'ya Hititlerden önce yerleşmiş bir kültür. Önasya'ya MÖ 3250-1750 arasında gelmiş bir kültüre rastlanmış araştırmalarda. Bu kültür Doğu Anadolu ve Kura-Aras nehirleri arasında bulunduğu için Karaz Kültürü denmiş. Daha sonra yapılan kazılar ve çalışmalar neticesinde Karaz Kültürünün Hurriler olduğu sonucuna varılmış. MÖ 3000'lerde artık Hurriler Doğu Anadolu'nun büyük bir bölümüne hakim olmuşlar. Sümer ve Asur devletleri zamanında Hurrilerin var olduğu biliniyor. Asur ticaret kolonileri zamanında Anadolu'da Hurrilerin varlığı tabletlerle onaylanmış. Hurrilerin Anadolu'ya Transkafkasya yani Van Gölü Ağrı Dağı ve Hazar Denizi arasındaki bölgede gelmiş. Arkelogların burada anlaşamadıkları bir nokta mevcut. Acaba Hurriler bu bölgeden Anadolu'ya mı geldiler. Yoksa Anadolu'da Van Gölü civarında yaşarken Hazar Denizi ve Anadolu'ya mı göç ettiler?

Bir diğer soruda bazı adlandırma ve tarih konusunda mevcut. Subarlar, Hurriler ve Urartular birbiri ile akrabalar. Fakat burada bilim adamlarının farklı birkaç görüşü. Nasıl Hititler Anadolu'ya girme zamanlarına göre üç isimle alınıyor ise Hurrilerin de bu türde bir adlandırmaya sahip olduğunu savunuyorlar. Bununla birlikte Subarlıların ilk yerleşen sonra Hurriler ve Urartular diğer devam ediyor. Bunların farklı kültür olduğunu savunanlarda var. Bu sorunlar daha net bir cevaba kavuşmamış.

Hurrilerin en çok bahsedilen özelliklerinden bir tanesi dilleridir. Hattiler, Sümerliler ve Urartular gibi Hurrilerin de dilleri sondan eklemelidir. Akraba oldukları Urartular dışında yalnız yaşayan hiç bir dile benzememektedir (yeterli kaynak olamadığı için ben şüpheyle yaklaştım.) Hurriler Anadolu'ye yerleştiklerinde bu bölgeye Hurri ülkesi diline de Hırrice deniyordu.

Hurriler Hittiler Anadolu'ya gelip yerleştiklerinden sonra sürekli sorun oluşturmuş. Hurriler MÖ 16 yy'da bölgesel bir güç olmayı başarmışlar. MÖ 1450-1350 yılları arasında Mitanni-Hurri devletini kurmuşlar. Bu devleti kuranların ari farklı bir kültürden olduğu daha sonrada Hurrileştiği düşünülüyor. Bu güç durumu fazla uzun sürmemiş MÖ 1365 dolaylarında yavaş yavaş güçlerini kaybetmişlerdir. Daha sonrada Hitit devletinin wasalı haline gelmiştir. Mitanni-Hurri devleti Hititlerle ve Asurlularla uzun rekabetleri sonucu yıkılmış olmasına rağmen kültürleri devam etmiştir. Bundan 500 yıl sonra çok yakın akrabaları Urartular tarih sahnesine yeniden çıkmıştır.

Hurriler Hititlere dil,din,edebiyat, mitoloji, büyü, tıp, giysiler, teknik aletler, silahlar ve kadın hakları konusunda etkilemiştir. Hitit tabletleri arasında Atların nasıl yetiştirileceğine dair bir Hurri kitabı bulunmuştur. Hurrilerin en büyük etkilerinden biri Mezepotamya kültürleri ile Anadolu Kültürleri arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. Sümer-Asur kültürünün yayılmasında büyük etkileri olmuştur. Eski çivi yazısı Hurriler üzerinden Hititlere geçmiş ve onlarda kendilerine adapte etmişlerdir.

Hurriler üzerinde daha fazla araştırma yapılması gereken bir kültürdür. Bu kadar gelişmiş bir kültürleri olmasına rağmen ne yazık ki elimizde yazılı fazla kaynakları bulunmamaktadır. Merak edenler için makaleleri de ekliyorum.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...