29 Eylül 2015 Salı

Türk Halk Tefekküründe Kurt




Serinin üçüncü kitabı olan Türk Mitolojisinde Kurt hakkında az da olsa bir şeyler yazmıştım bu ay içinde. Mitolojiden sonra halk inançları okumak benim pek ilgimi çekmedi gerçekten bundan dolayı uzun bir yazı yazmadım bu konu ile ilgili. Bu yazıda kurt'un Türk Mitolojisindeki yeri hakkında biraz daha etraflı yer vererek bunu telafi etmeye çalışacağım.

Türk Mitolojisi Türk tarihi gibi çok derin ve geçmişi olan bir konu. Kültür yıllar içinde kendini geliştirmiş. Bundan dolayı Türk Mitolojisinde geçen her şeyin bir manası bulunmakta. İnsanlar bu Mitolojileri oluştururken gecelik anlatılacak hikayeler olarak değil, evreni,dünyayı, doğayı algılama biçimlerini oluşturmuşlar. 

Bu bakımdan kurt motifi Türk Mitolojisi içinde bir çok yerde geçmekte ve önemli mitolojilerin ve destanların içinde bulunmaktadır. Türeyiş destanında rakip bir boy tarafından yok edilen bir boydan tek kalan kolları ve bacakları kesilmiş bir çocuğun bir dişi kurt tarafından büyütülmesi vardır. Dişi kurt çocuğu besler, yaralarını iyileştirir ve en sonunda ondan hamile kalır. Böylelikle bu Türk boyu bu kurt ve sağ kalan çocuktan meydana gelmiştir. Menşeyi mitleri genele olarak bir hayvandan, ağaçtan, dağdan meydana gelme olayı çok görülür. Bunların hepsinin bir manası vardır. Bir hakanın üç kızının bir kulede uygun eşi beklerken kocamış bir kurdun çıkagelmesiyle küçük kızın bu kurtla evlenmesi de bir meşeyi mitidir. Cengiz-Han'ın doğumunu anlatan bir efsanede bir gece annesinin çadırına gökmavisi bir ışığın girdiğini ve annesinin karnına girip kurt-köpek olarak çıktığı anlatılır. En büyük destanlarımızdan bir tanesi olan Ergenokon Destanında düşmanın saldırısından sağ kalmış bir kaç kişi yada bir grup Ergenekon adında dağların arasında bir mekana sığınırlar. Yıllar geçtikçe burada boy yeniden gelişir ve artık buraya sığmaz olurlar. Bundan dolayı artık atalarından kalan hatıralar ile öz yurtlarına gitmek isterler ve bir demircinin yardımı ile dağı eriterek buradan çıkarlar. Dağı erittiklerinde ilk dışarıya çıkıp yol gösteren bir kurttur. Mitolojinin etkisi insanların algısından kaçabilmektedir. Bundan dolayı bunun ne kadar önemli olduğunu anlamamakta ve ona değer vermiyorlar. Oğuz Türkleri için bir mitolojinin en büyük etkisi Oğuz Destanında görülmektedir. Oğuz Destanı Türklerin boy teşkilatlarının nasıl ortaya çıktığını, devlet düzneini, yapısını anlatır. Bunun etkileri tarihte ve şuan bile gözükür ki Oğuzlar boy yapıları ve devlet düzenleri ile göstermiştir. Mitolojiye gelirsek Oğuz Kağan Destanında, Oğuz efsanevi şekilde doğar büyür ve kahramanlıklar gösterir. Bir gün sefer çıktığında, çadırının içine gökyeleli bir kurt girer ve kendisine seferi sırasında yol göstereceğini söyler. Bu şekilde Oğuz kurdu takip eder, yeni yerler fetheder, kurt ne zaman ortadan yok olsa ordugahını oraya kurar. Ne zaman kurt ortaya çıksa sefere tekrar devam eder. Böylelikle dünyayı fethetmiş olur. 

Görüldüğü gibi kurt ana destanlarda önemli bir rol oynamaktadır. Peki kurdun manası nedir. İlk olarak isminin neden kurt olduğu üzerine duralım. Aslında Türkler kurda Börü derler. Gökbörü de bu efsanler de görülen gök yeleli kurdun ismidir. Türk Mitolojisinde ve inanışında Börü ismi o kadar çok tabulaşmıştır ki ismini kullanmak yerine onu yine çağrıştıran bir isim verilmiştir. İnanışta Börü kutsal bir varlıktır ve ona büyük saygı duyulmaktadır. Bundan dolayı isminin her zaman anılması istenmez. Zaman içinde Börü unutulmuş ve kurt olarak isim kalmıştır. Ama ismin aslı Börü'dür.

Türk Mitolojisinde ve İnanışında Börü(kurt) GökTengri'nin yer yüzündeki simgesidir. Bazen kutsal bir ruh, bazen büyük dağların ruhu, bazende Ata ruhu olduğu görülmüş. Yukarıda anlattığım destanlara ve mitlere baktığınız neden hep önemli bir yerde olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz. Türkler kendilerini GökTengri'nin yer yüzündeki elçileri, hizmetkarları, onun ordusu gibi görürlerdi. Bu tefekkür içersin de menşeyi mitolojisinde olsun, Oğuz Kağan, Ergenekon ve diğer mitoloji, destanlarda olsun GökTengri'den geldiklerini, GökTengri'nin yaptığı işlerde onlara yol gösterdiğine inanmışlardır. Kağan olan kişi zaten GökTengri'den Kut almış kişi olarak inanılırdı. Böylelikle Türk Milletine GökTengri izni ile hükmetme yetisi verilmişti. GökTengri inancını ileride daha detaylı araştıracağım için aradaki bağlantı daha iyi anlaşılacaktır. Kurt motifinin mitolojide ve destanlarda gözükmesi bu nedenden dolayı çok önemlidir.

Halk inançları içersin kurt önemini sürdürtmüştür. Savaşlarda, hastalıkta, isim vermede, inaçt gibi bir çok konuda kurt önemlidir. Kurdun; kanı, postu, dişi, kılı, patisi, kemiği, kafası gibi bir çoğu inanışta yer edinmiştir. Bundan dolayı bir kurt kültü ortaya çıkmıştır. Buda mitolojinin halk içersindeki etkisi ve kalıntılarıdır.

Kitap hakkında fazla bilgi vermedim. Yazı daha çok bir makale niteliğinde yada bir özet gibi oldu Türk Mitolojisinde ki kurt üzerine. Kitapta Türk Mitolojisinde ve inançlarında kurt motifi üzerinde makaleler bulunmakta. Halk inançları için bir katkı verse de Türk Mitolojisi olarak bir artı olarak göremedim ben. Bunun sebebi yine temel kitapları ilk okuduğum için. Sadece bu konuyu merak edenler bu kitabı alabilirler. Geniş olmasa da genel bir fikir sahibi olmuş olurlar.  

18 Eylül 2015 Cuma

Yeni Atlantis



Utopya ve karşıtı olan distopya kavramı günümüzde popüler kitaplarda ve onun yansıması olan sinemada artık çok karşımıza çıkmakta. İnsanlar bu kitapları severek okurken acaba arkasındaki gerçek felsefeyi hiç düşündüler mi? 

Yüzyıllar önce insanoğlu mükemmel dünyanın düşünü kurmaya başladı. Uyuşmazlıkların, açlığın ve mutsuzlukların olmadığı bir dünya. 1516 Yılında Thomas More ilk defa böyle bir dünya yaratarak ismine Utopya dedi. Böylelikle insanlığın kendi özlemini duyduğu mükemmel dünya tasfirine bir isim verilmiş oldu. Bu sözcüğün geldiği yer aslında Yunanca da bulunan "ou-topos" yani olmayan yer, hiç bir yer manasına geliyordu. Fakat burada Thomas More bir kelime oyunu yaparak "eu-topos" güzel yer kelimesini kullanarak yeni bir kelime ile ona anlam vermiş oldu. Tabi Thomas More'dan çok öneceleri ideal devleti ve toplumu düşünenler olmuştu. Platon Devleti bu ideal toplumun ve devletin nasıl olması gerektiğini anlatıyordu.

Thomas More'dan sonra mükemmel toplum arayışı giderek artmaya başladı. Burada insanlar kendi hükümetlerini yada gördükleri yanlışları eleştirmek için yeni bir yol bulmuşlardı. Bu düşüncenin siyasi-felsefi yanı sıra edebiyatı da etkiledi. Böylelikle siyasi eleştirileri olmayan edebi Utopyalarda ortaya çıktı.

Bacon; iyi eğitim görmüş, kraliçeye yakın çevrede yetişmiş ve devletin üst kademelerinde görev almış bir kişi. Fakat kendisinin devlet görevinde yaptığı hatalar, rüşvet almak gibi, devlet görevinden uzaklaştırılmasına neden olmuş. Kendi malikanesinde geçirdiği yıllar boyuncada çeşitli yazılar kaleme almış. Hayatının son dönemlerinde yazdığı bu ufak Utopya denemesi de bu tür içinde yerini almış oldu.

Kitabı anlatmayacağım çünkü çok kısa, burada Bacon'un Thomas More'dan fazlaca etkilendiğini belirtelim. Fakat kendisinin yazdığı bu Utopya siyasi bir eleştiri içermiyor. Anlatımı çok akıcı değil, kendisinin kurduğu bu dünyada bilim ve din ilişkisini öne çıkarmış bana göre. Geri kalan klasik Utopyalara benziyor. Çok etkileyici bir eser değil diğer Utopyalara göre ama literatürde okunması gereken bir eser.

Günümüzde Utopya bana göre ikiye ayrılıyor.  Felsefi bir yapısı olanlar ve popüler kültürün getirdiği romanlar. Utopya düşüncesi ne kadar insana güzel gelse de aslında hiç bir zaman ulaşamayacağı bir ortam insanoğlunun. Bunun yanında aslında kendi içinde çok sert ve acımazsız gözüken kuralları da bulundurabiliyor. Karşıtı olan Distopya fikri kadar baskıcı olmasa da bazı kuralları serttir. İnsanoğlunun yapısı her ikisine de uymayacaktır. Bu türü okuyacakların ilk önce bu temel kitapları okumasını daha sonra romanlara geçmesini tavsiye ederim.


15 Eylül 2015 Salı

Türk Mitolojisinde Kurt



Türk Mitolojisi içinde kurt büyük önemi olan bir simge. Zaman içinde anlamını kaybetse de bu zamana kadar Mitoloji, destanlar, hikayeler, halk inançları, simgeler, armalar şeklinde bu günlere kadar ulaşmış. Bu kitapta da halk kültürü içinde Mitolojik Kurt motifinin nasıl şekilde yaşadığı üzerine bir çok sunumun ve araştırmanın birleşmesinden oluşan bir kitap. 

Halk inançları içersinde kurt motifi çok farklı şekiller de gözükmekte. Bu kitapta yapılan halk inançlarında kurt motifinin araştırmasını anlatmakta. Kitabın ismi ile aslında içeriğinin pek alakası yok. Bende alırken mitolojik kurt motifinin araştırılması ve incelenmesi olduğunu düşünmüştüm. Fakat halk inançları araştırması olduğunu öğrenince biraz hayal kırıklığı oldu. Kitap aslında 3 kitap olarak basılmış. Konu içersin de ki materyalin çokluğu sonucu en son bu kitap ortaya çıkmış. Kitabın üstünde 3. kitap olduğu nede tanıtımda böyle bir şey yazmadığı için tersten başlamış olduk okumaya.
Halk inançlarına ilginiz var ise okunabilecek bir eser. Beni o kadar tatmin etmedi. Mitoloji okumak daha ilgi çekici geldi. 

4 Eylül 2015 Cuma

Minos Uygarlığı




Daha önceki Miken Uygarlığı kitabında bahsettiğim Minos Uygarlığı kitabından, sonunda erişebildim. Bizi fazla etkilemese de Ege Bölgesi Uygarlıklarının öncüsü ve ardıllarını büyük bir biçimde etkilemiş bir uygarlık Minos Uygarlığı.




MÖ 3 binlerin ortalarında Girit adasında ortaya çıkmış. Anadolu'dan Yunanistan'a ve Girit adasına gelen halk grupları burada Minos Uygarlığını oluşturmuşlar. Zaman içersin de burada Linear A yazısını geliştirmişler. Günümüzde halen bu yazı şekli çözülemediği için Girit'te bulunan tabletler okunamıyor. Yazılar üzerinde çeşitli çalışmalar ve teoriler olsa da bunlar eski Yunanca olduğu çevresinde yürütülüyor. 

Bu uygarlığı kuranların Anadolu'dan geldiği ve ilk geldiklerinde yanlarında bakır işleme teknolojisini de getirmişler. Yer adlarında tespit edilen bazı ekler sonucunda konuştukları dilin Hint-Avrupa dil ailesi ait olduğu tespit edilmiş. Fakat bu gelenler Yunanca konuşmamaktadır. Bu gelen halkın Samiler ve Mısırlılar ile de ilgisi olmadığı anlaşılmış. Kim oldukları ve hangi Anadolu halkı ile bağlantılı olduğu şimdiye kadar netleştirilememiş. 

Büyük saraylar inşa eden bu halk büyük donanma meydana getirerek büyük bir deniz ticareti ağı kurmuşlar zaman içinde. Mısırlılar, Anadolu, Kara Yunanistan'ı, Kıbrıs hatta Filistin ile ticaret ettiğine dair buluntular çıkmış. Anadolu ve Yunanistan'da da koloneleri olduğu tespit edilmiş. Miken şehri de bu kolonilerden bir tanesi. İlginç olan Saraylar dönemi diye adlandırılan zamanda Minos uygarlığında yapılan sarayların çevresinde sur olmaması. 

MÖ 1700 de büyük bir depremle yıkılan şehirleri ve yapıları daha sonra tekrar inşa edilmiş. M.Ö. 1450 de bir volkan patlaması sonucu ise donanmasının çoğunu kaybetmişler. Kıyıları sular altında kalmış, buda uygarlığın sonunu getirmiş. Bu felaketlerden sonra saraylar tekrar inşa edilmemiş ve eski Minos Uygarlığı yönetimi değişmiş. Bunu da Akha istilası ile ve onların büyük şehirlere yerleşmesi ile açıklıyorlar. Diğer bir teori ise Akhaların (Yunanlıların Ataları) evlilik yolu ile Knossos'a gelmeleri ve buraya yerleşerek Girit'e hüküm süren hanedanlığı Yunanlaştırmaları. 

M.Ö. 1450 den sonra hanedan değişikliği olduğunu arkeologlar kesin olarak bakıyorlar. Çünkü o tarihten sonraki buluntularda bakış açısının değiştiği gözlenmiş yapılarda ve diğer maddi eşyalarda. Bununla birlikle Miken Uygarlığı yazısı olan Linear A yazısı o tarihten sonra Linear B yazısı denilen yazı türetilmiş ve ortaya çıkmış. Linear B yazısının Yunancanın en eski şekli olduğunu söylemekteler. Ama daha önceki kitapta da söylendiği gibi tam teori oturtulamamış. 

M.Ö. 1450 den sonra artık deniz ticaret ağı Miken Uygarlığının eline geçmiş ve bu uygarlığın tarih içersin de yükselmesi gözlenmiş. 

İlginç olan bir hususta Girit'te tapınakların bulunmayışı. Buradaki kült merkezleri doğada bulunan kutsal alanlar, mağaralar, dağ dorukları ve diğer binalardan farklı olmayan evler olmuşlar. Buda doğuda bulunan Anadolu ve Mezopotamya uygarlıkları ile belirgin bir farkı oluşturuyor.

Minos Uygarlığının arkada bıraktığı Linear A yazısının çözülememesi nedeniyle sadece geride bıraktıkları arkeolojik materyaller yorumlanabiliyor. Ege bölgesini etkilemiş olsalar da Sümerliler ve Mısırlılar kadar büyük bir medeniyet kuramamışlar. Kitap beklediğim şekilde çıkmadı. Burada yazarda bir sıkıntı yok tabi. Yazının çözülmemiş olması ve Minos Uygarlığın o kadar büyük bir uygarlık olmaması bu etkiyi yarattı. Bir nebze olasa da bu konuda kendi merakımı gidermiş oldum. Kitap konusuna gelirsek ne yazık ki piyasada bulunmuyor. Bende uzun süre aradıktan sonra sahaflarda buldum. Merak edenler sahaflarda bulabilirler halen bazılarında mevcuttu.

1 Eylül 2015 Salı

Türk Mitolojisinin Ana Hataları





Kitap genel manada Türk mitolojisi üzerine durmuş. Yalnız diğerlerinden farklı olarak yazar Şamanizm bakış açısıyla Türk Mitolojisini açıklamaya çalışmış. Kitabın bir bölümünde Şamanizm'i açıklarken "diğer bildiğimiz dinler gibi teşekkül etmiş bir din değil tanrılar, ruhlar ve insanlar arasında ilişkiyi sağlayan bir tekniktir" demiştir. Daha öncede okuduğum kitaplar da Şamanizm hakkında araştırmacılar aynı kanaate varmışlar. İleride Şamanizm konusunu okuduğumda daha detaylı bunlara bakabileceğim.

Türklerin Şamanist oldukları yaygın bir düşüncedir. Ama gerçekte öyle midir? Bazı alimler, bunun içine Gumilev de  dahil, Şaman ve Kam sözcüğünün 7. yy dan sonra Türkler arsında görüldüğünü, bu sebeple bu inanış şeklinin Türklere sonradan girdini savunurlar. Fakat yazar aynı görüşte değil. Türklerin inanç sistemi içinde olduğunu, hatta Tunç çağından bu yana  bu inanışa sahip olduklarını düşünmekte. Bunu da taşlardaki resimleri göstererek kanıtlamaya çalışmakta.

Kitap aslında Şaman ve Şamanizm hakkında çok bilgi vermekte. Yazarın görüşü bu yönde olduğu için Şamanizm içindeki maddi ve manevi şeyleri açıklamış. Şamanların giysilerindeki eşyalardan, davullarındaki resimlere kadar her şeyi açıklamaya çalışmış bu konu ile ilgili. 

Diğer konular genellikle aynı şeyleri içermekte. Türk destanları ve burada gözükenler, hayvanlar, yer-sular, renklerin manası, sayıların manası gibi.  Diğer mitoloji kitaplarında bunların bazılarını yazdığım için tekrar yazmayacağım. Kitap bana çok hafif geldi konu olarak. Bunun sebebi ana kitapları okuduktan sonra bu kitabı okumam olabilir. İsminden de belli olduğu gibi okurken de bu kitabın Türk Mitolojisine Giriş olarak algılamak yararlı olacaktır. Daha sonra diğer kitaplara geçmek daha mantıklı. Kitapta ek bir bilgi var mıdır? Aslında kitapta Türk Mitolojisi ile ilgili yeni bir bilgi  yada dikkat çeken bir yorum yok. Bundan dolayı okunması elzem bir kitap değil. Tabi Şamanizm konusunda yeni bilgiler edindim fakat bu konu ile ilgili ana kitapları okumadığım için, Şamanizm konusunda da yeni bilgi içeriyor mu sorusu şimdilik cevapsız. Kitabın başında da bahsettiğim gibi yazar Türklerin Şaman inancına sahip olduğu görüşünde ve ona göre Türk Mitolojisini incelemekte. Bunun yanında bir çok yerde Türk Mitolojisinin Hint ve İran Mitolojilerinden etkilendiğini savunmuş. Fakat diğer okuduğum ana kaynaklarda bunlarla ilgili bir veriye rastladım. Bundan dolayı bana pek inandırıcı gelmedi. Kitabın okunması konusunda okuyucunun tercihine bırakıyorum bu noktalardan sonra.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...