Türk Mitolojisini başlığı genel olarak artık sonlandığı için Türklerin İslamdan önceki Dini inançları üzerine okumaya başladım. Bu konu da Türk Mitolojisi gibi üzerine çok araştırma yapılmayan ve karanlıkta kalmış bir husus. Ayrıca bir çok karmaşa bulunmakta, Türklerin eski dini Şamanizm mi yoksa Gök Tengri inancı mı? Gibi soruları da okuduğum kitaplarda başlıca araştırma konusu olacak.
Türk Mitolojisi başlığında Jean-Paul Roux'un Türk Mitolojisi kitabını geç bir zamanda okuduğum için bana bilgi bakımından az gelmişti. Bundan dolayı ana kaynakları okumadan bu sefer bu yazarı en önde okumanın daha iyi olacağını düşündüm.
Konuyu altı ana başlık altında inceliyor yazar. Çeşitli araştırma yöntemlerinin verileri ile bize sunduğu din tarihine genel bir aktarımı var. Daha sonra hemen Şamanizm konusuna giriyor. Türklerin eski inanıcının şamanizm olduğu kanısı çoğunlukla yaygındır. Ama yanlış bir bilgidir. Şamanizm konusuna geniş olarak bu konudan sonra girecek olsam da kitaplarda geçtikçe de değineceğim. Şaman isminin genel kabule göre Tunguz kökenli olduğu ve Türklerin, Moğolların buna Kam dedikleri bilinmekte. Şamanizm bir inanç yerine bir aracı kurum, yazarda buna değinmiş. Gök Tengri, ruhlar ile normal insanlar arasında bir aracı. Bunun üzerine yaptığı ayinler, giyimleri, türleri, eşyaları üzerine duruluyor.
Türklerin eski dinini araştırırken çoğu uygulama ve inanç Türk Mitolojisinde gördüklerimizin aynısı olarak karşımıza çıkıyor. Bunun nedenlerinden biri eski çağ topluluklar için Mitoloji, din ile aynı şeyi oluşturması. Dinler daha sonra Mitolojilerden çıkarak daha kapsamı küçük özerk inançlar haline geliyorlar. Bundan dolayı Türk Mitolojisinden uzaklaşmak mümkün olmuyor. Yazarda bunu olguları incelerken, daha önce Mitolojide okuduğumuz bir çok konuyla karşımıza çıkıyor. Kitapta bazı konulara geniş yer verirken, bazı konulara çok az yer vererek geçmiş. Türk Mitolojisinde farklı yerlerde karşımıza çıkan konuları bir başlık altında toplayıp bize sunması bazı konular için güzel olmuş. Gök Tengri ve ongulara çok az yer verirken, vücut bulma (doğum) çok geniş şekilde işlemiş.
Kitapta özellikle not aldığım bazı hususlar onları da aktarmak isterim. Toplum yapısı zaman içinde ve yaşadığı bölgeye göre değişiyor. Fakat Türklerin tarih boyunca gösterdikleri karakter özelliklerinin bazıları değişmiş, bazıları yerlerinde kalmış, bazıları da şekil değiştirerek yaşamaya devam etmiş. Eski Türklerde (Hunlarda) insan öldürme, ırza geçme, şiddetli saldırı, hırsızlık toplum içinde suçlardan sayılırdı. Zinanın cezası hadım etmek sonra ikiye bölmektir. Oğuzlar zina yapan kişiyi ağaca bağlayarak yada iki ata bağlayarak kol ve bacaklarını koparırlardı. Bu tür adalet ugulamaları bulunmakta. Daha bir çok kadınla ilgili uygulamaları olsada asılsız iffetine suçlama ve izinsiz bir kadının çadırına girme, bulunmada bu cezalar uygulanıyor.Arap kültürünün işin içine girmesi ile birlikte, yüksek kültür bozulmaya başlamış. Benim her zaman nedenini merak ettiğim bir husus var. Eski Türklerde savaşta ölmeyi büyük onur sayarken, hastalıktan ve yaşlılıktan yatakta ölmeyi büyük onursuzluk sayarlardı. Bu özelliğin şimdi değişmesi beni derinden üzer ve nedenini daha bulmuş değilim. Günümüzde eski geleneklerimizde bir çoğu farklı şekillerde devam etmekte. Bunu biz artık hayatımızın bir parçası, geleneğimiz ve dini bir görev gibi uygulamaya devam ettiriyoruz. Bunlardan bir tanesi de bir kişi öldükten sonra yog adı verilen yemek, şenlik düzenlenmesidir. Bu olay şekil değiştirerek günümüzde de devam etmiş. Biri öldüğü zaman arkasından helva ve yemek dağıtmak olarak sürmüştür. Çoğu zaman duyduğumuz 3,7,40 rakamları vardır. 3ler, 7ler, 40lar diyede geçer. Dinin içine şekilde değiştirerek girsede eski bir Türk geleneği ve inancıdır buda. Bu rakamlar Türkler için önemli ve bir kişi öldüğü zaman günümüzde nasıl 7sinde 40kında kuran okutup yemek veriyorsak, eski Türk inancında da yog uygulaması vardır. Türk kültürü öyle bir şeydir ki Türkler çeşitli dinler seçsede, çeşitli kültürlerden etkilense de, farklı coğrafyalara gitse de özelliğini her zaman muhafaza etmeye devam etmiş. Yazar Türklerin islam dinine geçtikten sonra bu inançlarını ve kültür öğelerini sürdürmelerini iki yüzlülük olarak değerlendirmekte.
Kitap Türklerin ve Moğolların eski inancını atlamak üzerine bir izlenim verse de genel olarak Moğollar üzerinde daha fazla durulmuş. Cengiz Han'dan ve o dönemdeki inançlardan bahsetmesi sıkça dikkatimi çekti. Belkide daha yakın tarih olduğu için olabilir. Moğolları anlatırken genel bir anlatım seçerken, Türkleri anlatırken boyları ve toplulukları Türklerden ayrı bir kolmuş gibi anlatmasıda başka durumlardan bir tanesi. Bir husus Türklerde vardı, şu gruplarda da vardı diye devam ediyor bazı yerlerde. Oysa ki bu bahsettiği isimlerin menşeyi artık bir netlik kazanmıştır tarih bilimi içinde. Bunun yanında bazı yerlerde kendi yorumunu belirtirken bir kaynakta belirtmiyor. Bu bazen belirgin olurken, bazende belirgin olmuyor. Dikkat ederek okunursa sorun olacağını sanmıyorum. Türklerin eski inançlarını merak edenlere başlangıç kitabı olarak tavsiye ederim.
Türklerin eski dinini araştırırken çoğu uygulama ve inanç Türk Mitolojisinde gördüklerimizin aynısı olarak karşımıza çıkıyor. Bunun nedenlerinden biri eski çağ topluluklar için Mitoloji, din ile aynı şeyi oluşturması. Dinler daha sonra Mitolojilerden çıkarak daha kapsamı küçük özerk inançlar haline geliyorlar. Bundan dolayı Türk Mitolojisinden uzaklaşmak mümkün olmuyor. Yazarda bunu olguları incelerken, daha önce Mitolojide okuduğumuz bir çok konuyla karşımıza çıkıyor. Kitapta bazı konulara geniş yer verirken, bazı konulara çok az yer vererek geçmiş. Türk Mitolojisinde farklı yerlerde karşımıza çıkan konuları bir başlık altında toplayıp bize sunması bazı konular için güzel olmuş. Gök Tengri ve ongulara çok az yer verirken, vücut bulma (doğum) çok geniş şekilde işlemiş.
Kitapta özellikle not aldığım bazı hususlar onları da aktarmak isterim. Toplum yapısı zaman içinde ve yaşadığı bölgeye göre değişiyor. Fakat Türklerin tarih boyunca gösterdikleri karakter özelliklerinin bazıları değişmiş, bazıları yerlerinde kalmış, bazıları da şekil değiştirerek yaşamaya devam etmiş. Eski Türklerde (Hunlarda) insan öldürme, ırza geçme, şiddetli saldırı, hırsızlık toplum içinde suçlardan sayılırdı. Zinanın cezası hadım etmek sonra ikiye bölmektir. Oğuzlar zina yapan kişiyi ağaca bağlayarak yada iki ata bağlayarak kol ve bacaklarını koparırlardı. Bu tür adalet ugulamaları bulunmakta. Daha bir çok kadınla ilgili uygulamaları olsada asılsız iffetine suçlama ve izinsiz bir kadının çadırına girme, bulunmada bu cezalar uygulanıyor.Arap kültürünün işin içine girmesi ile birlikte, yüksek kültür bozulmaya başlamış. Benim her zaman nedenini merak ettiğim bir husus var. Eski Türklerde savaşta ölmeyi büyük onur sayarken, hastalıktan ve yaşlılıktan yatakta ölmeyi büyük onursuzluk sayarlardı. Bu özelliğin şimdi değişmesi beni derinden üzer ve nedenini daha bulmuş değilim. Günümüzde eski geleneklerimizde bir çoğu farklı şekillerde devam etmekte. Bunu biz artık hayatımızın bir parçası, geleneğimiz ve dini bir görev gibi uygulamaya devam ettiriyoruz. Bunlardan bir tanesi de bir kişi öldükten sonra yog adı verilen yemek, şenlik düzenlenmesidir. Bu olay şekil değiştirerek günümüzde de devam etmiş. Biri öldüğü zaman arkasından helva ve yemek dağıtmak olarak sürmüştür. Çoğu zaman duyduğumuz 3,7,40 rakamları vardır. 3ler, 7ler, 40lar diyede geçer. Dinin içine şekilde değiştirerek girsede eski bir Türk geleneği ve inancıdır buda. Bu rakamlar Türkler için önemli ve bir kişi öldüğü zaman günümüzde nasıl 7sinde 40kında kuran okutup yemek veriyorsak, eski Türk inancında da yog uygulaması vardır. Türk kültürü öyle bir şeydir ki Türkler çeşitli dinler seçsede, çeşitli kültürlerden etkilense de, farklı coğrafyalara gitse de özelliğini her zaman muhafaza etmeye devam etmiş. Yazar Türklerin islam dinine geçtikten sonra bu inançlarını ve kültür öğelerini sürdürmelerini iki yüzlülük olarak değerlendirmekte.
Kitap Türklerin ve Moğolların eski inancını atlamak üzerine bir izlenim verse de genel olarak Moğollar üzerinde daha fazla durulmuş. Cengiz Han'dan ve o dönemdeki inançlardan bahsetmesi sıkça dikkatimi çekti. Belkide daha yakın tarih olduğu için olabilir. Moğolları anlatırken genel bir anlatım seçerken, Türkleri anlatırken boyları ve toplulukları Türklerden ayrı bir kolmuş gibi anlatmasıda başka durumlardan bir tanesi. Bir husus Türklerde vardı, şu gruplarda da vardı diye devam ediyor bazı yerlerde. Oysa ki bu bahsettiği isimlerin menşeyi artık bir netlik kazanmıştır tarih bilimi içinde. Bunun yanında bazı yerlerde kendi yorumunu belirtirken bir kaynakta belirtmiyor. Bu bazen belirgin olurken, bazende belirgin olmuyor. Dikkat ederek okunursa sorun olacağını sanmıyorum. Türklerin eski inançlarını merak edenlere başlangıç kitabı olarak tavsiye ederim.
çok güzel anlatmışsınız benim içinde harika bir başlangıç olacak hemen listeme ekledim en yakın zamanda da alacağım inş
YanıtlaSilMerhaba
SilFaydalı olabildiysem ne mutlu bana.
Jean-Paul Roux' un, kitaplarında genele hitap etmesine ve fazla detaya inmemesine rağmen genel okuyucu için konuları derli toplu verdiğini düşünüyorum. Gerçekten de ana kaynaklara inmeden önce Jean-Paul Roux' u okumak daha faydalı bence.
YanıtlaSilŞamanizm konusu da (genel olarak şamanın yeri, inanç sistemi vs) aslında çok karışık bir konu, muhtemelen bu nedenle oldukça karıştırılarak, Türklerin eski inancının şamanizm olduğu düşünülüyor. Yanlış hatırlamıyorsam çeşitli kaynaklarda şamanizm adının (Orta Asya ile ilgili olan pek çok konuda olduğu gibi) ilk kez Çin kaynaklarında yer aldığı belirtiliyor.
Cengiz Han, aslında Gök Tanrı ve Şamanizmi anlamak için iyi bir örnek. Cengiz Han, gücünü, liderlik yetkisini, Moğolların atası olma gücünü tanrısı Gök Tanrı' dan alır. (Çin ya da daha sonra Avrupa' da görüleceği üzere) Gök Tanrı tarafından kutsanmıştır ve O'nun tarafından tüm topraklar Cengiz Han' a bahşedilmiştir. Tek tanrıya inanırlar. Hükümdarlığı esnasında ritüelleri ve Tanrı ile aracılığı halleden Şaman katına saygılıdır ancak liderlik adına şamanlarla mücadele etmekten de kaçınmaz. Yine O' nun liderliği altında Moğolların toplanarak bir kimlik kazanması sebebiyle Cengiz Han' a daha fazla ağırlık vermiş olabilir yazar.
Anadolu' da yazınızda da belirttiğiniz gibi eski inanışlar varlığını bir şekilde sürdürmekte. Çoğu kişi ile konuştuğunuzda nedenini bilmemekteler aslında. Sanırım bilinçaltından gelen ya da nesilden nesile aktarılan gelenekler olarak görülmekte bunlar. Belirttiğiniz karakter özellikleri dışında, şimdiye kadar yaptığım okumalarda benim en fazla dikkatimi çeken, beni üzen ve muhtemelen bir araştırma-inceleme konusu olabilecek başlık Türklerde kadının toplum içindeki yerinin değişimi.
Beni de rahatsız eden hususlardan bir tanesi kadının toplum içindeki statüsünün değişmesi. Ama bu değişmeyi destekleyen kadınlarda var. Aslında onlara kendi tarihlerini öğrenerek nasıl bir güce sahip olduklarını göstererek tekrar değişim mümkün olabilir. Bunu Atatürk zamanında denemiş ve başarıya ulaşmış. Ama sonra Türkiye deki bazı akımlar bunun tersi durumu destekleyerek statüyü yine eski bağnaz duruma sokmayı başarmışlar.
Sil@Tawannanna
mail yoluyla iletişime geçerseniz sevinirim. Kitabınız halen bende durmakta.