25 Kasım 2015 Çarşamba

Troya Savaşı



Troya diğer Anadolu medeniyetlerine nazaran daha fazla insanın akıllarında yer etmektedir. Aslında medeniyet yerine şehir devleti demek daha iyi olacak. Çünkü kendi toprakları dışında diğer toprakları hakimiyet altına almamış ve kültürlerini yaymamışlar. Mikenliler aslında bir şehir devleti olarak başlasalar da daha sonra Yunan karasına hakim olmuş ve hakimiyetlerini genişletmişlerdir. Burada medeniyet kavramı o dönemde hakim olmuş o bölgede bulunan kültürler olarak düşünülmelidir. Hititler çağında Çanakkale boğazının güney kısmında kurulmuş olan şehir aslında bir çok kere yıkılmış ve tekrar yıkıntısı üzerinden kurulmuş. Bizim bildiğimiz Troya IV yada VI basamakta bulunan şehirdir. Bin yıllık bir şehir olan Troya, bin yıl önce kurulmuş sonra tarihe karışmış bir şehir devleti değil. Bin yıl boyunca sürekli üzerinde yaşamın bulunduğu bir yerleşimdir. Tarihte en çok bilinen dönemi de Mikenlerin Troya önlerine gelerek Troya savaşını yapmaları ve kazanmalarıdır.

Size burada Troya hakkında fazla bilgi vermeyeceğim. Çünkü kitap bir bilimsel kitap değil. İlyada'nın hikayeleştirilmiş ve içine yazarın kendi fikirlerini söylediği bir kitap. Onun için tarihi olarak nasıl ortaya çıktığına biraz değineceğim. 

Burada aslında Troya savaşını şarkılar şeklinde anlatan İlyada'yı okuyarak başlamak istiyordum. Fakat İlyada kitabının başında güzel bir araştırma yazısı var onu okuyunca, kitabın tamamını okumaktan vazgeçtim. Burada aldığım notları paylaşacağım. Homeros İlyada'yı yazdığında Troya savaşının üzerinde yüzyıllar geçmişti. Daha tam olarak ne zaman yaşadığı belli olmasa da kendinden sonra gelen bazı düşünürlerin atıflarından MÖ 800'lerde yaşadığı düşünülüyor. Yıllar içinde Agamemnon'un Miken konferedasyonunu toplayarak çıktığı seferi, Çanakkale kıyısında bulunan Troya kenti sahilinde yapılan savaşı, tanrıların yardımını ve taraf olmalarını, Akhileus (Aşil) ile Hektor'un yaptığı efsanevi savaşı, Paris ve Helen'in aşkını ve efsanevi Troya Atının hilesini zaman içinde hikayelerini dinlemiş. Bunları dizeler haline getirmiş. Kendisinin Anadolu topraklarında yaşamış bir Aion olduğu düşünülüyor. Bu destan daha sonra buradan alınarak Atina'ya taşınmış ve orada Yunanca olarak tekrar yazılmış. Bu yazım sırasında bazı şeyler değişmiş. Homeros Troya sakinlerinin yanında gözükürken, destan Atina'da tekrar yazıldığında Aşil taraftarı bir şekilde yeniden düzenlenmiş. Bazı yerler değiştirilmiş ve eklemeler yapılmış. Yunan döneminde öyle bir destan halini almış ki herkes tarafında bilinen ve bilinmesi gereken bir eser. Roman döneminde daha fazla ekleme ve çıkarma olduğu söyleniyor. Böylelikle destan biraz daha değişikliğe uğramış. Bunun yanında Yunanlıların kutsal kitabı gibi olan ilyada, Roma döneminde de büyük ilgi görmüş ve en sonunda İskenderi de etkilemiş. Perslerin bile Yunan seferinde buraya gelip adaklar adadığı biliniyor. İlyada'nın bu kadar uzun olması, zaman konusundaki bazı tuhaflıklar hikayenin bir kişinin yazacağından uzun olduğunu düşündürüyor araştırmacılara. Bununla birlikte Odyssey'in de farklı birileri tarafından yazıldığı var. Çok uzun ve karmaşık bir araştırma sürecinde, karmaşık labirentlerden çıkarılan ve anca bazı konularda emin olunabilinen bir eser tarihi ortaya çıkmış bu zamana kadar. Sonucunda Troya'nın bulunmasına vasıta olarak bir şehir devletinin tarih yüzüne çıkmasını sağladı.

Bundan sonraki kitap da Troya'nın tarihi sürecini araştıracağım. Bu kitap İlyada'nın hikayeleştirilmiş bir şekli olduğu için, Troya'yı merak edenlere tavsiye etmiyorum. Ülkemizde Troya hakkında fazla bir yayın yok ne yazık. Bunun üzerine Troya da yazılı bir arşivin bulunmaması da büyük etken oluşturuyor. Yayıncıların daha bilimsel kitapları çevirmesini tercih ederim. Umarım bunu ileride yaparlar.


16 Kasım 2015 Pazartesi

Kozmik Bağlantı



"İnsanlar ve yıldızlar aynı maddelerden yapılmıştır"
Carl Sagan

Evren öyle bir yer ki oraya baktığımızda bizi büyüleyen, meraklandıran ve ne kadar küçük olduğumuzu anladığımız bir yer. Bu sonsuzluğun içinde milyarlarca galaksinin olduğunu (tahmin ettiğimiz) sonsuz bir evren de Samanyolu galaksisi adını verdiğimiz bir galakside evimiz bulunmakta. Milyonlarca güneşin bulunduğu galakside, güneş sistemi dediğimiz yıldız sisteminde yaşadığımız gezegen dünya 5 milyar yıl önce başladığı yörüngesel hareketlerine halen devam etmekte. Şuan bulunduğumuz noktadan giderek büyüyerek evrene baktığımızda kendimiz bir kumsaldaki kum tanesi kadar küçük bir gezegende yaşıyoruz. Muhteşem bir o kadarda yıkıcı olan bizi büyüleyen bir evrenin içinde.

Carl Sagan'ın okuduğum bu ikinci kitabı, birincisi Cennetin Ejderleri'ydi. Daha ilk okumaya başladığımda Carl Sagan'ın analitik mantığı çok hoşuma gitti. İnsanların öne sürdüğü hipotezlere karşı sunduğu karşı hipotezler mantıklı ve analitik yöntemlerle kendi fikirlerini anlatıyor. Yanıldığı zamanlar yada kitaplarında savunduğu düşünceler olmamış mı? Elbette olmuştur, kendisi de bu kitapta bir kaç kere yanıldığından bahsediyor. Bilim adamı demek zaten düşünmek, hipotez ortaya atmak ve onun doğruluğu üzerine deneyler ve gözlemler yapmaktır. Yanılma olmazsa bilimde doğruya ulaşılmaz. Gök Bilimine meraklı olanlar evreden bulunan cisimler ve orada gerçekleşen olaylar hakkında az çok bir şeyler bilirler. Kitapta evrende bulunan cisimlerle ilgili bize bilgiler vermekte. Carl Sagan kendi döneminde gerçekten önemli yerlerde çalışmış bir Gök Bilimci. İnsanlığın ilk en uzağa yolladığı uzay aracı projesinde, ay ve mars görevlerine gönderilen uzay araçları görevlerinde bulunmuş. Kitapta bunlar hakkında gerçekten açıklayıcı bilgiler var. Bir nevi bilim  tarihi niteliği taşıyor bazı başlıklar.

Pioneer 10 şuana kadar insanlığın ürettiği en uzağa gitmiş uzay aracı. Bu insansız uzay aracına bir plaket yerleştirdiler. Eğer gün gelirde bu uzay aracını uzayda başka akıllı canlılar bulursa bizden bir mesaj diye. Bunun hikayesinin ve plakaya işlenen şekillerin neden seçildiği konusunu uzunca anlatıyor.
Carl Sagan ve Pioneer 10'a konulan plaka


Bunun dışında mars kaşifleri hakkında bilgilerde veriyor. Ay görevlerinin bilimsel olmaktan çok politik olması da üzücü bir şey olarak öğreniyoruz. Diğer gezegenler yaşam, uzay yolculuğu, dünya dışı yaratıklar, uzaydaki cisimler hakkında bir çok konu mevcut. Astrolojinin neden mantıklı olmadığını ve ufoların neden dünyayı ziyaret etmedikleri hakkında güzel iki makale var. Kitaptaki başlıklar konu konu seçilmiş ve ayrı ayrıda okunabiliyor. Dili çok sade kolay anlaşılabilecek şekilde. Zaten kendisininde amacı normal insanlara bilimi sade şekilde anlatmak. Benim aldığımda kitabın baskısı yoktu. Şimdi yeniden basıldı kitap. Meraklı olanlara tavsiye ederim.
  



13 Kasım 2015 Cuma

Yakın Tarihin Gerçekleri



Takip edenler bilir tarih'i kronolojik olarak okumayı seven bir kişiyim. Geçen sene Atatürk'ün hayatını ve Türkiye Cumhuriyeti kuruluş tarihini okumak için öne aldım. Bu okuma kolunda halen ilerlemekteyim. 2014 Tüyap fuarında İlber Ortaylı imza gününe denk gelip iki kitabını alıp imzalatmıştım. İlber Ortaylı'yı sevmeme rağmen ve Atlas Tarih de olan makaleleri dışında hiç bir kitabını bu zamana kadar okumadım. Bunun sebebi de kendisinin 20. yüz yıl tarihçisi olması. T.C. okuma kolunu oluşturmasaydım daha uzun süre kendisinin yazdığı kitapları okuyamayacaktım. Aradan bir yıl geçmesine rağmen bu kitabı okumak için yeni vakit ayırabildim.

Kitap makaleler şeklinde oluşmakta. Makaleler konu itibari ile İttihat ve Terakki zamanlarından başlayıp günümüz meselelerine kadar geniş bir yelpaze içeriyor. Güncel konular, tarih içinde sorunlu, çarpıtılmış konular üzerine çok güzel açıklamaları bulunmakta. Türkiye Siyasi tarihi içinde hayatı boyunca bazı şeylere şahit olduğu için bunları da aktarmakta. Menderes döneminde tarihi yapılara nasıl düşünülmeden yok edildiğini anlatıyor mesela. Kitabın içeriği bakımından popüler tarih diyebiliriz bazı açılardan. Fakat İlber Hocanın anlatımı ile de tam bir tarih dersi niteliğinde taşıyor. Her konuyu geniş ve etraflıca anlatımı ile bir çok başlıkta geniş bilgiler vermiş. Benim düşüncem tam emin olamadım dergide yazdığı makalelerinin bir araya getirilmiş hali olabilir. Çünkü kitapta anlatılanların kaynakçası yok. Bazı makaleler de soru cevap şeklinde. Hoca bir çok yerde makalelerde kitaplar ve makale ismi verse de bu yazı içinde geçen bir husus. Kitabın üslubu aynı İlber Ortaylı'yı televizyonda nasıl izliyorsanız öyle. Yalnız öyle konularda bilgi veriyor ki hayret ediyorsunuz bunların nasıl biliyor diye. Mesela kim Bulgar tarihini bu kadar detaylı bilebilir ki onların papazlarının yazdığı kitaplara kadar.

Atatürk'ün Bulgaristan da bulunduğu dönem genelde kısa olarak geçilir. Burada geçirdiği zaman içinde neler yaptığı konusunda buradaki bir makalesi bana bir kapı açtı. Bu zamanı da okumaya çalışacağım.

İlber Ortaylı kitapta size bazı kitaplar ve yayınlar okumanızı öneriyor. Bunları bulup okuyun derin bu kitabı okuduktan sonra. İstanbul işgal yıllarını anlatan Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Sodom ve Gomore adlı eseri bunlardan birisi. Bu kitaptan sonra onu okudum güzel bir eserdi. Burada roman tanıtmadığım için değinmeyeceğim. Fakat işgal yıllarındaki İstanbul'da ki bazı zümreleri güzel anlatmış. Bu romanı da tavsiye ederim. İstanbul işgal yıllarını anlatan bir hatırat ile devam edeceğim bu okuma koluna. Bu kitabı da okumanızı tavsiye ederim.  

Geçen senede ve bu senede imza kuyruğundayken aklıma takılan bir husus vardı. Gerçekten çok uzun sıra oluyor İlber Ortaylı standında. Bunca insan imzalattıkları kitabı resim için mi yoksa gerçekten okumak için mi alıyorlar merak ettim. Sanırım merakımı hiç gideremeyeceğim.

10 Kasım 2015 Salı

Türkiye Cumhuriyeti'nin Temeli Kültürdür



Türkiye Cumhuriyet'inin temeli kültürdür. Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekayı eğitmektir. 



Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 77 yıl olmasına rağmen onu bize bıraktığı mirası daha ileriye taşıyabildik mi? Oysa o bize sınırları olmayan bir hedef belirtmişti. Muasır medeniyetlerin üstüne çıkmak. Geçen yıldan bu yana ne kadar kendi kültürümüzü tanımak için gayret gösterdik?

Büyük Taarruz öncesi Atatürk baş katibine bir zarf verir. Eğer ben dönemezsem bu hemen hayata geçirsinler der. Zarfın içinde Ankara da bir Etnografya müzesi kurulması vardır. Savaş biter öğretmenlere ünlü konuşmasını yapar bizim asıl savaşımız şimdi başlıyor, cehalet ile savaşacağız der. Ardı artına okullar, müzeler açtırır, tiyatro, opera, kütüphaneler kurdurur. 

Almanya'da Nazi hükumeti artık Yahudilerin üniversitelerde çalışamayacağını bildirir. Bunu haber alan Atatürk onları ülkemize davet eder. Hepsine mesleklerinin yerlerini yerleştirir. İstedikleri imkanları sunar. Bu insanlar bizim eğitim ve üniversite temellerimizi atmıştır. Atatürk daha önceleri Sümerlileri okumuş ve dillerinin Türkçe ile bağlantısını, bu kavmin orta asyadan geldiğini öğrenmiştir. Her ülkede Asuroloji olan bir bölümü "bırakın şu samileri bölümün ismi Sümoroloji olacak" demiştir. Bunun birlikte insanların bizim topraklarımızda bulunan medeniyetleri araştırması için Dil,Tarih ve Coğrafya fakültesini kurdurmuş, burada Hititoloji bölümünü oluşturmuştur. Bunun yanında o yıllarda çıkan Fransa da yayınlanan Revue Hittie at asianiqe adındaki Hitit dergisini de himayesi altına almıştır. 

Revue Hittie at Asianiqe


İran Şah'ı Türkiye'yi ziyaretinde hemen bir tiyatro tertip edilir. Şahname'den bir bölüm tiyatro olarak oyunu olarak oynanır. Şah'ın çok hoşuna gider. Opera, tiyatro, sanat, müzik bölümlerinin kurdurtarak başlarına önemli bilim insanlarını getirtir. Atatürk'te çok iyi biliyordur ki medeniyetler yüksek kültürlerin üzerinde kurulurlar. Kültürlerini öğrenmemiş ve geliştirememiş milletler başlarının uydusu olduğunu tarihte görmüştür. Bundan dolayı kültüre, sanata, bilime büyük önem vermiştir.

Kültür ögeleri insanların ufuklarını açacak ilham kaynaklarıdır. Bugün ülkemizde bulunan Göbekli Tepe, Çatal Höyük, Efes, Hattuşa, Troya, Anadolu Beylikleri, Selçuklu ve Osmanlıyı bilmek ve onların bıraktığı mirası görmek gerek. Kaçımız kendi bulunduğu şehirdeki müzeleri gezdi. Yılda kaç müze ve ören yeri görmeye gidiyoruz. Ne kadar tiyatro, opera izliyoruz. Kültürümüzü ve bilgimizi artırmak için yılda ne kadar çaba gösteriyoruz?

Ülkemizde bulunan ören yerleri ve müzeleri gezmiyor, hakkında genel bilgi sahibi olacak kadar bilgi öğrenmiyor isek o zaman biz bu toprakların kültürünü benimsememişiz demektir. Kendi kültürümüzü geliştirmek için tiyatro, opera, müzik vb izlemiyor ve dinlemiyor isek kendimizi geliştirmek için çaba harcamıyoruz demektir. Bunlarında etkisi biz farketmesekte bize büyük zararlar vermekte. Atatürk'ün mirasçıları olacaksak, muasır medeniyetler seviyesine çıkacaksak kültürümüzü, bilgimizi geliştirmeliyiz. Bunun için okumalı, müzeleri ve ören yerlerini gezip görmeli, bu yerler hakkında bilgi edinmeli, bilimin ışığından ayrılmadan onu takip etmeliyiz. Her yıl Atatürk keşke burada olsaydı diye ağlanıp sızlanacak yerde onun bize gösterdiği hedefe gitmeliyiz ki Ruhu Şad olsun.


"Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur...Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar."    Mustafa Kemal Atatürk



10 Kasım 2014 Atatürk'ün Bize Bıraktığı Miras





9 Kasım 2015 Pazartesi

Tüyap Kitap Fuarı Okuyucu İçinmi Yapılıyor?



Blogda böyle bir yazı yazmayı pek düşünmüyordum ama artık bazı şeylerin görülüp fakat dillendirilmemesi beni rahatsız etmeye başladı. 4 Yıldır Kitap Fuarına düzenli giden bir kişiyim. Artık her sene gördüğümüz manzara sonucunda tecrübe kazanarak daha az kitap almaya başladık fuardan.

Fuara gitmeye karar verdiğimizde almayı düşündüğüm kitapların bir listesini çıkardım. Geçen seneye ek olarak listeye internet kitapçılarının yayıncılara yaptığı indirim yüzdesini de ekledim. Genede yayın evlerinin bulunduğu 3 salonuda her yayıncıya bakarak gezeriz. İlgi alanımızın dışında olan stantlarda fazla zaman harcamayız, bakıp geçtiğimiz yayın evi çok oluyor.  Bu sene aldığım kitaplar aşağıdaki resimdeki gibi genelde ilgi alanımızdan dolayı TTK ve İş Bankası Kültür Yayınları bu dönem iyi indirim yaptıkları için onlardan aldım.




Her sene mutlaka uğradığımız TTK %50 indirim yapmış yine. Bu tarih okurları ve akademisyenler için büyük bir fırsat. Fakat TTK'nın tek kötü yanı adamlar bastıkları kitabı bir daha basmaları çok uzun zaman alıyor. İstediğiniz kitap varsa alın hemen seneye bulamayabilirsiniz. Kitapları birde kaliteli ve ciltli basıyorlar çoğunlukla. TDK devlet yayın evi olarak ikinci sırada. Yine %50 indirim yapmışlar. Bu sene çok heveslenerek gittiğim kurum Talat Tekin'in makalelerini yayınlamıştı. Kitabın içini bir açtım makaleler İngilizce. Büyük hayal kırıklığı yaşadım. Yani hocanın İngilizce makalelerine zaten isteyen internetten dergilerden ulaşabilir. Nasıl böyle bir şey yapmışlar aklım almadı. Atatürk Kültür ve Araştırmalar Merkezi de %50 indirimli diğer devlet kurumu idi. 

İş Bankası %25 kartınız varsa %30 indirim yapıyorlar. Ötüken Neşriyat %35 indirim yapıyordu. Tübitak %10 indirim yapmış. Neyse buna fazla takılmadık kitapları genelde çok ucuz oluyor. Fakat artık bilimsel kitapların basımını iyice yavaşlattığı için şikayetçiyiz onlardan. Oraya gittiğimde de her seferinde görevlilere söylüyorum. Akçağ yayınlarında %30 indirim vardı oradan da birkaç kitap topladık. Fuat Köprülünün kitaplarını basmışlardı. Arkeoloji ve Sanat bu sene %30 indirim yapmış ama kitapları yinede çok pahalı. Benim alışveriş yaptığım iyi indirim yapmış yayın evleri bunlar.

Bunların dışında imge %20 indirim yapmıştı. Oradan bir kitap alacaktım. Ama daha fazla indirim yapmadılar. Aynı şekilde can yayınevide %20 indirim. Oğalak yayınları kitapları da çok pahalı idi. Zaten Pegasus, Metis, İthaki, kaynak onlara şöyle bir baktım geçtim. İlber Ortaylı geldiği için Timaş yayın evinden de kitap aldım ama onlarda indirim yapmamışlar dişe dokunur. 

Tüyap kitap fuarının durumu insanın aklında çok soru işareti bırakıyor. Eğri oturup doğru konuşmak lazım. Bugün bir çok okur alışverişlerinin internet kitapçılarından yapmakta ve iyi indirimler ile bu kitaplara sahip olmakta. Benim bu sene de gördüğüm durum, kitap fuarı okuyucu için yapılmadığı. Fuara gelen yayıncılar ise bu sektörün birinci elden sahipleri. Arada hiç bir aracı olmadan okuyucuya ulaşıyorlar. Bunun fiyatlara yansımasını beklerken ne yazık ki böyle bir durum olmuyor. Bundan dolayı buradaki yayıncıları pek samimi bulmuyorum. Daha çok kitap fuarı atmosferini kullanarak ne kadar okuyucuya yüksek fiyatta kitap satarsam derdinler bence. 

Üzücü bir durum. Kitap okumanın az olduğu. Kitap fiyatlarından dolayı okumanın lüks olarak bakılan bir ülkede fuarın bu halde olması da üzüyor bizi. Fuara gidecekseniz istediğiniz kitapların listesini daha önceden mutlaka yapın. İnternet kitapçılarındaki indirimleri not edin. Yoksa 2-3 katı para harcamak durumunda kalacaksınız. Herkese keyifli okumalar.

5 Kasım 2015 Perşembe

Türk Destanlarına Giriş




Bu eser Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 
kurucusu ve Oğuz Kağan'ın son büyük torunu
Mustafa Kemal Atatürk'e ithaf edilmiştir
Prof.Dr.Saadettin Gömeç


Türk Mitolojisi kitaplarının çoğunu artık bitirdim. Zaman içinde yine mitolojide geçen başlıklar ve bulamadığım kitapları edinmem ile bu konulara döneceğim. Artık Mitolojik karakterlerin ve olayların halk destanlarına geçmiş haline geldik. Destanlar Türk Edebiyatı içinde büyük önemi vardır. Mitlerin zamanla tarihi bilince geçişi sonunda kutsal düşünce özelliğini taşıyan metin olmaktan çıkarak yeni özellik kazanması olarak tanımlanıyor. Mitolojide bize gözüken fikir ve düşünceler değişikliğe uğrayarak artık tarihi şuurun ortaya koyduğu metinlere dönüşüyor. Zaten destanların kökleri itibari ile mitlere bağlantılı olduğu tespit edilmiş. Fakat mitlerin bir sonraki safhasının destan olduğunu düşünmek doğru değil. Mitlerden destanlara geçiş karmaşık bir süreci oluşturmakta.

Destanın yapısında gerçeği yansıtma, halk hayatının tasviri, kudreti, romantik, kahramanlık, tarihi fantastik, mitolojik vs motiflere göre farklılıklar gösteriyor. Destanlarda kahramanlık devri artık ön plana çıkmakta. Tarihte meydana gelmiş savaşları yansıtması, destan kahramanlarının tarihi şahısla özdeştirilmesi en çok görülen örneklerdendir. Aradaki bağlantıyı anlamak, Destanlar, Mitler, Masallar ve Efsaneler arasındaki farklar ve geçişleri daha detaylı olarak incelemek için Mitolojiye Giriş kitabı faydalı olacaktır. 

Kitapta yazar bir çok destana değinmiş. Bunlar arasında Türk Mitolojisinde görülen sonradan destanlaşmış başlıklar olsun, hakanların (Oğuz, Attila, Alp Er Tonga) destanları, türeyip destanları, Ergenekon destanı, Dede Korkut ve boyların yok olma destanları vb. gibi destanlara değinmiş. Destan öncesi dönemin geçebileceği tarih ile ilgili yada destanın hangi dönemde ortaya çıktı ise o dönemle ilgili geniş bir tarihi bilgi sunuyor yazar. Kendisininde bu konuda bir çok yazısı ve kitabı olaması bu konular hakkında geniş bilgi vermesini sağlamış.

Yazar mitolojide geçen ve sonra destanlaşan bazı unsurların daha akılcı yöntemlerle açıklanabileceğini savunmuş. Türeyiş destanındaki dişi kurdun aslında bir kadın olabileceğini söyleyerek, yaptığı işten dolayı destanlaşarak bir simge haline geldiğini söylüyor. Oğuz konusuna Mitolojide geçen usul ile bir çok kitapta değinilmişti. Bende size aktarmaya çalıştım. Yazar burada Oğuz karakterine farklı bir açıdan bakıyor. Oğuz Kağan'ın da Mete Han (Bahadır) olduğunu düşünüyor. Aynı şekilde Oğuz boyları hakkında da farklı bir yorumu var. Oğuzların aslında Oklar (kabileler) birliği olduğu. Bu genelde kabul görülen bir düşünce bilim adamları arasında. Oğuz Destanında geçen 22-24 Oğuz Boyunun aslında bu birlik altında toplanan kabilelerin oluşturduğu. Oğuzların büyük bir konfederasyon olduğunu ve zaman içinde buna bağlı boyların 22 ile 24 arası değiştiğini belirtiyor. Bundan dolayı tarihi belgelerin Oğuz Boylarının isimlerinin 22 ile 24 arası değiştiğini belirtmiş.Oğuz Boyları tarihine girdiğimizde bunu daha detaylı olarak tetkik edeceğim.

Türkler Hunlardan önce Orta Asya, Kuzey Sibirya ve Çin sınırları için küçüklü büyüklü bir çok oluşum meydana getirmişlerdir. Bu oluşumların bazıları Çin etkisiyle zaman içinde Çinleşmiş, bazıları yok olmuş, bazıları da bu topraklardan göç etmişlerdir. Burada kurulan teşkilat sayısının irili ufaklı olarak çok sayıda olduğu söyleniyor. (Bu makaleyi bulduğumda burada paylaşacağım.) Kitapta bu teşkilatlardan bahsedilmekte. Bu beyliklerin çoğunun Türkçe isminin belli olmadığı fakat Türk oldukları tespit edilmiş. Bunlardan en büyük etkiyi bırakanlar Chou yada Çu Sülalesinin Çin üzerindeki etkileridir.

Yazar Oğuzların sürekli tarih için isyan ettiğini belirtmiş. Kök Türk ve Uygur zamanında hatta kendi kurdukları devlette bile en büyük muhaliflerin Oğuzlar olduğunu belirtmiş. O zamandan bu zamana kadar da baktığında yine fazla bir şey değişmemiş :)

Kitabın dilini çok sade ve anlatımı güzel. Size destanlarla birlikte o zamanda geçen tarih hakkında etraflı bir bilgi veriyor. Bu bakından Türk tarihine fazla hakim olmasanız dahi kitaptan öğreniyorsunuz. Yazarın destanda geçen bazı simgelere kendince yüklediği anlamlar kesin değil bence. Bunun daha fazla araştırılması gerek. Hele Oğuz Kağan ile Mete Han'ın bir kişi olma düşüncesi bizde sürekli öne çıkar. Fakat bu daha kanıtlanmış bir şey değildir. Bunun ile ilgili Türk Mitolojisi-1 kitabında tarih katmanlarının nasıl bir birinine girdiği konusunda başlık var. Kitabın son konusu Dede Korkut hikayeleri ile alakalı onuda belirtelim. Oradaki hikayelerde destanlaşmış olarak bize ulaşmıştır. Destanları öğrenmek isteyenler için önerebileceğim bir eser.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...